Diyarbakır’daki Newroz kutlaması sırasında Abdullah Öcalan’ın yeni sürece ilişkin açıklamalarını dinleyen Kürtler, bu sabahtan itibaren atılması gereken adımları tartışmaya başladı bile! Kahvehanelerde, meyhanelerde, otobüste, berberde, evlerde “barış nasıl gelecek” sorusu üzerine yürütülen muhabbetlerde herkes kendini yeni sürece uyarlama çabası içinde. Ayaküstü sohbet ettiğimiz Sanat Sokağı’ndaki genç simitçinin dediği gibi “artık fikir zamanı ama bizde fikirden bol ne var!”
Üniversite öğrencisi oğlu altı aydır tutuklu olan Mehmet Çiçek “barış, tereyağından kıl çekmek gibi değil” diyor. Bunun için 1999’dan sonra PKK’nin sınır dışına çıkışını hatırlatıyor ve hayıflanmadan da edemiyor: “Silahlı mücadele daha çok fakir kesime vuruyordu. Silahların şimdi değil, en az on yıldır susmuş olması lazımdı. Hele bu koruculuk sistemi çıktıktan sonra gerillanın silahı bırakması lazımdı. Çünkü çok şeyler döndü, kirlendi…”
“Süreç lazım süreç”
Barış ortamının tesisi için “süreç lazım süreç” diyor Çiçek ve ekliyor: “Süreç olmazsa, hemen sonuç alalım denirse, olmaz. Bence hem biz Kürtler hem de Türkler acele etmemeliyiz. Ma otuz yıldır savaşıyoruz, hiç acele etmişiz? Yok, hep sabırla savaş olmuş. Ee, savaşa sabrın varsa, barışa da olacak. Barış mücadelesinde insan sabırlı olmalı. Sen o kadar birbirini döv, sonra de ki, yaralarım hemen iyileşsin. Ma sen kavga ederken bunu düşünmedin?”
Barış ve kardeşlik için Newroz alanına gittiğini söyleyen Efendi Kaya “temkinli iyimserlerden”. Ona göre halklar barışa hazır ama çözümün adresi Ankara. “Dünyanın en güzel şeyidir barış” diyen Kaya, Kürtçenin önündeki yasal engellerin kaldırılmasını istiyor. Bir çocuğunu dağda kaybetmiş, iki çocuğu ise hapiste olan Feyziye Kolakan ise Öcalan serbest bırakılmadan kendilerini özgür hissetmeyeceklerini söylüyor ve ekliyor:" Biz istemiyoruz; ne asker ne de gerilla, Allah’ın hiçbir mahlukatı şehit düşmesin. Anneler ağlamasın. O yüzden de 'özgürlük, özgürlük, özgürlük' diyoruz. Ben iki zindanlının annesiyim. Ben bir şehidin de annesiyim. Ama ben yine de diyorum ki 'barış, barış, barış'!”
“Allah şahit ki barış ve özgürlük istiyoruz”
Sloganını attıktan sonra “benim acı arkadaşımdır” diye tanıttığı Sitî Şahin’e sözü bırakırken arkadaşını uyarmayı da ihmal etmiyor Kolakan: “Apo’yu öv ha, süreci öv!” Şahin de sözlerine bir soruyla başlıyor: “Apo bu anlatacaklarımı okuyacak mı?” “Bilgisayarı yoksa, okuyamaz” diyoruz. “Olsun, serbest kalınca okur. Ben buradan İmralı’ya kadar ona selam yolluyorum. Ayaklarının altını öpüyoruz. Allah şahit ki, biz barış ve özgürlük istiyoruz!”
Yeni süreç herkeste bir heyecan yarattığı halde, hükümete olan güvensizlik devam ediyor. Ama Sitî Şahin’in sözünü devralan lise öğrencisi Hasan Bilir bu konuda net: “Kürt halkı Sayın Öcalan’ı kendine lider olarak görüyorsa ve güveniyorsa, Sayın Öcalan da kendine güveniyorsa, bu iş iyi bitecek diyoruz. Şimdi herkes aynı fikirde olmayabilir. Sayın Öcalan’ı kendine lider olarak kabul edenler de kendi içlerinde aynı fikirde olmayabilir. Ama Sayın Öcalan bu çözüme inanıyorsa, herkes inanır.” Bu söylediklerini yazarsak, okulda sorun çıkmaz mı, diye soruyoruz. Arkadaşı çıkışıyor: “Ma Sayın suçtur? Abê sen ne diyorsak yaz, tam tersine, okulda karizmamız artar!” Hasan da arkadaşını onaylıyor: “Bak google’dan bakacağım. ‘Sayın’ları çıkardığını görürsem, vallahi bozuşuruz ha!” Arkadaşı üsteliyor: “Baz biz Hançepekliyiz. Jilet ekmeğimiz, Ahmet Kaya çilemiz, Apo da önderimizdir!”
“Heba olursa fena olur”
Yıllardır korkuyla Newroz kutlamalarına geldiğini söyleyen Yağmur Aydoğan ise biraz şaşkın. “Polis bile bugün güler yüzlüydü” diyor. Geçen seneki yasaklı Newroz kutlamaları sırasında yaşadıklarını anımsatan Aydoğan, Öcalan’ın “konuşmasını” çok beğenmiş. Ama hükümete güvenmediğinin de altını çiziyor ve kendince hükümeti gelecek seneki Newroz’a davet ediyor: “Geçen seneki Newroz’da çok olaylar oldu. Bu seneki Newroz böyle geçiyor. Gelecek seneki ise tamamen barışa bağlı. Eğer hükümet sözünün arkasında durursa, seneye çok daha güzel olacak. Belki onlar da bize eşlik eder burada.”
Newroz kutlaması için geceden yola çıkıp gelmiş olan Kiğılı BDP İlçe Başkanı Sabri Akcan, Öcalan’ın mektubunu pürdikkat dinleyenlerden. Sadece Kürtlerin değil, tüm halkların bu savaştan yeteri kadar yorulduğunu söyleyen Akcan, iki şeyden rahatsız: Gençlerin ölümü üzerinden atılan hamasi nutuklar ve medyanın yaklaşımı. Ona göre bu süreçte en büyük iş, medyaya düşüyor: “MHP, bir asker öldürüldüğünde ‘ülkenin başı sağolsun’ diyor. Yahu, ülkenin başı ölümle sağ olmaz. Ülkenin başı ancak şöyle sağ olur: Kan durur, barış olursa. Bizim de gerilla cenazesi gelince ‘Kürdistan’ın başı sağolsun’ dememiz yetmiyor. Kürdistan’ın başı şöyle sağ olur: Fedakârlık yapacağız;; ki bugüne kadar Kürdistan halkı o fedakârlığı gösterdi. Bu adım önemli adımdır ama heba olursa, fena olur.”
“Savaş değil, barış zahmetli”
Üniversite öğrencisi R. Z. ise Öcalan’ın açıklamasını geniş bir perspektiften yorumlayanlardan. Ona göre Öcalan, yeni bir politikayla yeni bir Ortadoğu şekillenmesini hedefliyor. Öte yandan yeni sürece adaptasyon konusunda Kürtlerin zamana ihtiyacı olduğunun altını çiziyor. Roza, önceki “açılımların” kapanma biçiminin Kürtlerde ciddi bir güvensizlik duygusu yarattığını hatırlatıyor. Ona göre yeni sürece halkın dahil olması için hem Kürt hareketinin hem de hükümetin çaba sarfetmesini elzem görüyor.
Savaşın halkların kardeşlik duygusunu zedelediğini düşünen Burhan Gizlenmiş de Roza’yla hemfikir: “Barışın teslimiyet olarak algılanmaması, her iki tarafın da bu sürecin sorumluluğunu bilmesi lazım. Açıkçası hâlâ devlete güvenmiyorum. Fakat biz sonuçta Türklerle ayrışmış değiliz. Ayrı ülkelerde de yaşamıyoruz. Ne yazık ki farkında olmasak da kardeşliğimiz sonlanmış. O yüzden iş zor. Savaş zahmetli değil, barış zahmetli.” (İA/HK)