Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın, 5 Temmuz 1991’de JİTEM tarafından kaçırılmış, 7 Temmuz’da, Elazığ-Maden yolu üzerinde cesedi bulunmuştu. Vedat Aydın için HEP, 10 Temmuz’da Diyarbakır’da bir cenaze töreni düzenledi. Surlarda, evlerin çatılarında pusuya yatmış kolluk görevlileri cenazeye katılanlara ateş açmış, ölenler ve yararlananlar olmuştu. Aralarında Ahmet Türk’ün de bulunduğu siyasetçilerin üstüne de ateş açılmış, darp edilenler olmuştu.
Vedat Aydın katledildiğinde Mardin’in Rojava sınırındaki bir köyündeydim. Cenazesine katılmak istemiştim, ancak Diyarbakır’a giden bütün yollar polis ve askerler tarafından tutulmuştu. Belki yüzlerce insan, Vedat Aydın gibi Kürt siyaseti için sembol isimlerden birine son görevini yerine getirmek istemiş, ancak barikatı aşamamıştı.
Diyarbakır gibi politik bir şehirde HEP’in il başkanıydı Vedat Aydın. Kaçırılmıştı; vücuduna işkence yapılmış, katledilmiş ve yolun kenarına bırakılmıştı cesedi. Bu şekilde bir ölüm dünyanın neresinde gerçekleşirse gerçekleşsin, orada infial olur, öfke olur, umutsuzluk ile kin iç içe geçer. Devleti yönetenler ile basın, Vedat Aydın’ın katledilişini örtbas etmeye çalıştıkça öfke daha da büyüdü. Yüzlerce genç dağın yolunu tuttu o tarihlerde. Vedat Aydın için yazılan Kürtçe şarkı (Lê Amedê), bir sonraki seçimde, HEP’in seçim şarkısı olarak seçilmişti. Şarkının sözleri, onlarca siyasi mesajdan daha etkiliydi. Vedat Aydın’ı katledenler, onun şahsında bütün Kürtlere hakaret etmeyi, bütün Kürtlere gözdağı verip sindirmeyi hedeflemişlerdi. Ancak bir tek şarkı bu korkunç niyeti boşa çıkarmıştı, buna tanığım.
Kürt siyasetçilere yönelik saldırılar Vedat Aydın’la bitmedi elbette. Ardından başka cinayetler de işlendi, hem öyle gizli kapaklı da değil. Mardin milletvekili Mehmet Sincar Batman’da onlarca insanın gözü önünde vuruldu. Kürtlerin Apê Musa diye hitap etmeyi çok sevdiği Musa Anter, Diyarbakır’da kaldığı otelden alındı ve Seyrantepe’de sokak ortasında katledildi.
1990’lı yılların en belirgin sıkıntısı Kürt halkının hissettiği yalnızlık duygusuydu. Gazetecileri, siyasetçileri, çocukları, komşuları vuruluyordu, ama kimse duymuyordu. Dağları, ormanları, köyleri bombalanıyor, yakılıyor, boşaltılıyor, ama kimse görmüyordu. Medyanın gösterdiği ile Kürtlerin yaşadığı ise birbirine hiç benzemiyordu. “Apoletli Medya” değimi, bu dönemi iyi tanımlıyor.
25 yıl sonra
Vedat Aydın’ın öldürülmesinin üzerinden 25 yıl geçti. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürüldüğü haberini, Mardin’in Rojava sınırındaki köyünde aldım. Vedat Aydın’ın öldürülmesi karşısında duyduğum çaresizliği, kederi ve öfkeyi bir kez daha duydum. İnsan hakları savunucusu iyi bir hukukçu ve değerli bir insandı Tahir Elçi. Bir tarihi eserin tahrip edilmesine gösterdiği hassasiyet, bu hassasiyetini pratikte gösterme biçim de onun hakkında ipucu veriyordur sanırım.
Tahir Elçi hem takipçisi olduğu davalar hem de baro başkanı sıfatıyla görüşlerine sık başvurulan bir insandı. Medyanın ilgisi nedeniyle sadece Diyarbakır’da tanınmıyordu, Fırat’ın Batı yakasında da bilinen bir insandı. Cenazesine CHP’den siyasetçilerin yanı sıra sivil toplum örgütü temsilcilerinin de katılması biraz bu nedenleydi.
Ama esas olarak PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 2013 Newroz’unda okunan mektubundan sonra başlayan süreç ve HDP’nin kuruluşu Türkiye’den çok sayıda insanı cenazede buluşturdu. Çünkü bu süre içinde Türkiyeli entelektüeller, gazeteciler, siyasetçiler Kürt meselesini yakından izledi, Kürtlerin taleplerini tartışmaya başladı. Devlete güvenini yitirmiş Kürtler ile Türkiye halklarının, demokrasi güçlerinin, barış savunucularının teması sağlandı.
Şimdiki hükümetin 1990’lardaki hükümetlerden hiçbir farkı yok. Apoletli medyanın yerini hükümetin tetikçiliğini üstlenen havuz medyası aldı. Buna rağmen Tahir Elçi’nin cenazesinde sadece Kürtlerin olmaması kıymetli bir durumdur.
Cenaze törenini okumak
Tahir Elçi’nin cenazesindeki kalabalık, en son HDP’nin 5 Haziran’da düzenlediği mitingde bir araya gelmişti. Tahir Elçi’yi siyasetçiler, meslektaşları, yakınları ve bütün Diyarbakır halkı uğurladı son yolculuğuna.
Koşuyolu Parkı’ndan Yeniköy mezarlığına kadar uzun yolda cenazeye eşlik eden onbinlerce kişiye polis müdahale etmedi ve yeni ölümlerin gerçekleşmesine neden olmadı bu kez. Suruç, Diyarbakır ve Ankara’da patlayan bombalar nedeniyle kitlesel eylemlere katılanlar bir tedirginlik hissediyor olsa da Tahir Elçi’yi yalnız bırakmadı.
Tahir Elçi’yi son yolculuğunda yalnız bırakmamak eylemini, Kürt halkının haklarına, çocuklarına, 35 yıldır verilen mücadeleye sahip çıkmak olarak okumak mümkün.
JİTEM, KCK, Lice, Roboski vb. davalarda üstlendiği rol, geniş kesimlere insan hakları savunucusu avukat olarak tanıtmıştı Tahir Elçi’yi. Yine de cenazeye katılan onbinlerce insan, Tahir Elçi’yi yakından tanımıyordu elbette. Ama kısa süre önce bir televizyon programında “PKK terörist bir örgüt değildir” sözleri üzerine başlayan linç süreci ve buna rağmen düşüncelerinden geri adım atmamış olması, onbinlerce insanın bu düşüncenin etrafında kenetlenmesine neden oldu.
Sokak ortasında öldürülen bir Kürt aydınıydı Tahir Elçi. Soruşturma sürüyor elbette ve belki fail(ler) ortaya çıkar. Ancak cenaze töreninde HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da dile getirdiği gibi, soruşturmanın nitelikli olması konusunda Kürt halkının kuşkusu var. Bu konuda haksız da sayılmazlar, çünkü devletin bu konudaki sicili hiç parlak değil. Dolayısıyla Tahir Elçi’yi vuranlar bulunup yargı önüne çıkıncaya kadar fail, Kürt halkının nezdinde, devlet olarak algılanacak. Onbinlerce kişinin cenazede attığı sloganlar da bunu gösteriyor.
Onbinlerce insan, 17 bin insanın faillerini sormak için cenaze töreninde bir araya geldi.
Onbinlerce insan, 7 Haziran’dan sonra hayata geçirilen savaş konseptini kınamak için o uzun yürüyüşü yaptı.
Onbinlerce insan, Dolmabahçe’de okunan protokole sahip çıktığını bir kez daha göstermek için kepenk kapatıp cenaze törenine akın etti.
Onbinlerce insan, dağlarımız bombalanmasın, ilçelerimiz kuşatılmasın, insanlarımız sudan bahanelerle gözaltına alınıp tutuklanmasın demek için cenazede tek yürek oldu.
Onbinlerce insan, ölülerimize hakaret etmeyin, onların çıplak fotoğraflarını çekip servis etmeyin, onları araçların arkasına bağlayıp sürüklemeyin, ölülerimizi mezarlarında rahat bırakın demek için Tahir Elçi’nin yanında saf tuttu.
Onbinlerce insan, artık kimse ölmesin, êdî besê demek için Yeniköy mezarlığında buluştu.
Böyle bir buluşma bir daha olmasın. Êdî besê! (VE/EKN)