Diyarbakır, sokağa çıkma yasakları ve ardından gelen çatışmalı süreçle birlikte 5 yıldır, kentin çehresini değiştirecek kentsel dönüşüm projeleriyle gündeme geliyor.
2. derece Kentsel SİT Alanı olan ve UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan Sur’daki süreç, 2015’ten önce başlamış ve halkın tepkisiyle durdurulmuştu. Ancak sokağa çıkma yasaklarındaki çatışmalı ortamın sona ermesiyle yeni projeler gündeme geldi ve ilçede yıkım başladı.
Sur’da devam eden dönüşümün etkileri sürerken 25 Eylül 2020’de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Bağlar ilçesi, Kaynartepe Mahallesi riskli alan ilan edildi.
Bu sırada, Devlet Demiryolları, tren rayları boyunca şehri ikiye bölecek bir duvarı içeren çift taraflı yol projesinin inşasına başladı. Bu proje, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından Eylül ayının başında askıya alındı.
Diyarbakır’da 5 yıldır devam eden bu “projeler sürecini”, kentte son durumu, meslek örgütlerinin ve halkın tepkilerini, şehirde aslında neler olduğunu Diyarbakır Mimarlar Odası Eşbaşkanı Selma Aslan’dan dinledik.
Sur ilçesi
Kentsel dönüşüm sürecinin kentleşme açısından da sosyolojik açıdan da kentte birçok olumsuzluğa neden olduğunu söyleyen Aslan, “Kentte Sur mağdurları diyeceğimiz bir kesim oluştu" diyor:
“Çatışmalar süresince Sur’da tahrip olan ve yıkılan yapılar oldu. Ancak uydu görüntülerinden de anlaşılacağı üzere yıkımların çoğu çatışmalar bittikten sonra devam etti. İş makinalarıyla yapılan kazı çalışmaları, kentsel sit alanı olan bölgenin büyük bölümünü tahrip etti. Son olarak da riskli alan ilanı ile beraber bölgenin neredeyse tamamı için acele kamulaştırma kararı verildi. Böylece hızlı bir kentsel dönüşüm süreci başladı.
“Bugün gelinen noktada Sur insansızlaştırıldı, tarihi dokusu değiştirildi, tarihi dokusuna uymayan rant odaklı yaklaşımlarla tarihi ve kültürel mirasa ihanet edildi.”
TIKLAYIN - Diyarbakır Suriçi'nde Yerinden Edilenler Bugün Nasıl Yaşıyor?
Bağlar ilçesi
Kentsel dönüşüm denilince insanların yaşam koşullarının ve ekonomik istihdamın olumlu anlamda etkileneceği yönünde bir çağrışım olduğuna dikkat çeken Aslan, “Öyle olmadığını İstanbul Sulukule’den, Ayazma’dan, Fikirtepe’den, Tarlabaşı’ndan ve Türkiye’nin birçok ilinde yapılan çalışmalarla görüyoruz” diyor. Bu konuda farkındalık yaratmak gerektiğini belirterek Bağlar’daki kentsel dönüşüm projesi üzerinden şunları söylüyor:
“Sağlıklı bir yaşam alanı oluşturulması için sağlıklı bir planlama ile kamusal alana dönüştürülen kent mekanlarına ulaşımda her türlü olanaklara herkesin eşit oranda erişimi sağlanmalıdır. Ama ‘6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’ ile bu iş yapıldığı zaman maalesef ki sonuç çok yetersiz kalıyor. Çünkü 6306 sayılı kanun, köklü bir değişim ve dönüşümün hızlıca yapılmasını beraberinde getiriyor.
“TOKİ marifetiyle yaptırılan, alan kullanıcılarının talep ve istemlerinden uzak, mekanik ve rant odaklı yaklaşım başka başka mağduriyetler oluşmasına neden oluyor. Örneğin alt gelirliler açısından bakıldığında, mülkiyet sahibi olsun ya da olmasın, bu binalar yenilendiğinde evlerinden edilen kişiler tekrar aynı yerlerde yeni yapı maliyetlerini karşılayacak ekonomik güce sahip olmadıkları için oturamıyorlar.”
Diyarbakır “duvarı”
Aslan, şehri ikiye bölecek bir duvarı içeren yol projesinin ise Diyarbakır’ın çehresini kirlettiğini, halktan, kentten uzak olduğunu, buraya yapılan yatırımın israf olduğunu ifade ederek şu bilgileri paylaşıyor:
“Güvenlik amacıyla yapıldığı söylenen bu projenin çalışma alanında yaptığımız keşifler ve teknik değerlendirmeler sonucunda, bütün karar ve uygulamaların bilim ve teknikten yoksun olduğunu, herhangi bir ÇED raporunun hazırlanmadığını, teknik fizibilitenin ve projelerin yeterli düzeyde hazırlanmadığını, kamu yararı ilkesinin hiçbir surette gözetilmediğini gördük.
“Bizim kamuoyu ile paylaştığımız eksiklikler üzerinden Devlet Demiryolları’nın proje revizyonuna gittiğini, mesela çitlerin üzerine yapılan jiletli telleri iptal ettiğini biliyoruz. Fakat bizim buradaki asıl talebimiz, mevcut rayların hafif raylı sisteme dönüştürülerek halka hizmet verilmesi ve projenin şu anki haliyle bütün olarak iptal edilmesi.
Yeni projeler
Aslan, Diyarbakır’da devam eden ve başlayacağı duyurulan diğer projelere ilişkin ise şunları paylaşıyor:
“Dağkapı meydanında bulunan surun 1930 yılında yıkılan bölümünün tekrar yapılacağı gibi bir açıklama yapıldı. Öte yandan yine eski hal civarında sur dibinde yapılan başka bir çalışma daha var.
“Her ne kadar yıkım yapılırken hassas yaklaşılması gerekse de bu çalışmalarda da bu yaklaşımdan uzak uygulamalar söz konusu. Koruma kültürü demek sadece restorasyon demek değildir; mevcut yapılara zarar vermekten kaçınmayı da gerektirir.”
5 yıllık dönüşüm
Kentte 5 yıldır devam eden yıkım ve inşa sürecinin "sığ" bir kentsel dönüşümden ibaret olduğunu söyleyen Aslan, “Kentsel dönüşüm projeleri, rant amacı gütmeyen projeler olmalıdır” diyerek yaşananları şöyle özetliyor:
"Bizler güvenlik ve rant amacı gütmeyen, halkı merkeze alan ve yerinde yapılacak dönüşüme karşı değiliz. Nitekim bazı bölgelerde dönüşüme ihtiyaç duyulduğunun altını da çiziyoruz. Fakat Diyarbakır'da 5 yıldır yürütülen projelerin tamamı kentin ve bölgenin kültürel mimari yapısına ters düşen, insanları mağdur eden, kamu ve yurttaş yararını değil rantı gözeten projeler."
“Kent için söz hakkı kentlinindir”
Kentsel dönüşüm sürecinin fiziksel, çevresel ve sosyo ekonomik anlamda birçok değişkeni etkilediğini belirten Aslan, kentsel doku güncel ihtiyaçlara göre yeniden planlanırken insanların yaşam alanları hususunda mağdur edilmemeleri gerektiğini söylüyor:
“Kentsel dönüşüm bölgesinde alanın bütünü üzerinden yılları alarak mağduriyet yaratacak bir çalışma yerine çözüm ve hak odaklı planlamalar yapılmalıdır. Yapıların yapı stok envanteri oluşturulmalı, bunlar bilimsel olarak incelenmelidir. Beton analizleri ya da demir röntgenleri çekilmeli, güçlendirme yöntemiyle yapılar güçlendirilmelidir. Riskli yapılar ise gerekli mühendislik ve mimarlık hizmetleri sağlanarak yenilenmelidir. Metruk yapıların ilgili bakanlığın il teşkilatları marifetiyle yıkımı sağlanmalıdır.
“Her tür çalışmanın merkezine insanı koymak esastır. Yaşamı var eden topluluklar ve kentliler ise onlara rağmen yapılan çalışmalar uzun erimli, kalıcı ve nihai olamaz. Aksi durumda, çözüm üretmekten uzak sadece sorun üreten kentler ve yaşamlar bizi bekler. Kentler, kentliyle vardır ve kente dair söz hakkı kentlinindir.” (TP)