Mezopotamya Sosyal Forumu (MSF) kapsamında düzenlenen "Türkiye'de ifade özgürlüğü" başlıklı panelde konuşan avukat Meral Danış Beştaş, Terörle Mücadele Yasası'nın Güneydoğu'dak pratiğiyle ilgili Türkiye kamuoyunca ciddi bir bilgisizlik bulunduğunu açıkladı.
Boğaziçi Gösteri Sanatlar Topluluğu Yayınevi'nden Taylan Tosun'un kolaylaştırıcı olduğu dünkü (27 Eylül) etkinlikte Beştaş, Ceza Yasası'nın (TCK) 301. maddesinin yürürlükten kaldırılmasını gerektiğini ancak "örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" düzenlemesinin Diyarbakır ve bölgesinde çocuk ve yetişkinlere yaygınlıkla uygulandığını aktardı.
"Bizim bölgede kişilerin ifadeleri gizlilik içinde alınıyor. Bazen sekiz ay suçlamaları bilmeden müvekkillerimize avukatlık yapmaya çalışıyoruz. Bizim bölgemizde gizlilik esas, aleniyet istisna"
Beştaş: Avukatlar AİHM'i tartışır oldu
Son beş yılda, özellikle de zorunlu göçe tabi tutulmuş köylülerin dosyalarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce yeni yasa çıktığı gerekçesiyle iade edilmesinden sonra Diyarbakır ve bölgesinde görev yapan avukatların bu mahkemenin etkinliğini tartışır hale geldiklerini söyleyen Beştaş, "Ancak AİHM'in bugüne kadar üstlendiği rolüne hala inanmak istiyorum" dedi.
Beştaş, müvekkillerinin dosyalarına bazen bir yılı aşkın süreyle gizlilik kararı konması ve onlarla 24 saat görüşülememesi gibi TMY'nin yol açtığı yönlere işaret etti; son dönem taşlı eylemlere katıldıkları gerekçesiyle yargılananlarla ilgili Yargıtay gibi üst mahkemelerin aldıkları kararları vahim olarak nitelendirdi; "Yargıtay, zaten aleyhte olan hükümleri daha da aleyhte yorumluyor" dedi.
Çağlayan: Kürt kadını özne olması engelleniyor
"Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar/Kürt hareketinde kadınlar ve kadın kimliğinin oluşması" kitabının yazarı Dr. Handan Çağlayan ise, resmi kimlik ve dil politikalarının toplumdaki ataerkillik içinde kadınların halklarının birer öznesi olma özelliklerini ortadan kaldırdığını söyledi.
Kürt kadın hareketinin son yıllarda önemli atılım içerisinde olduğuna işaret eden Çağlayan, öte yandan ifade özgürlüğü açısından genelde Kürt kadınlarının durumunu düşündüğünde daima Yılmaz Güney'in "Sürü" filmindeki "kan bedeli olarak gittiği ailede ölene kadar düşüncelerini açıklayamayan Berivan" rolünün aklına geldiğini söyledi.
Çağlayan, bunu da, hastanede veya muhtarlıkta derdini anlatamaması gibi, Kürt kadının toplumda kendini rahat ifade edememesinin sonuçlarının eşlerine göre daha ağır yaşamalarına dayandırdı; "Kürt kadınları kolektif bir hareket içinde var olmalıdır" şeklinde konuştu.
Ersanlı: YÖK, Kürdoloji Enstitüsü için ne zaman hazır olacak?
İfade özgürlüğünün onun bizzat taşıyıcısı olan dilin yasaklanmasıyla mümkün olamayacağını vurgulayan Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Prof. Dr. Büşra Ersanlı da, Yüksek Öğretim Kurulu'nun (YÖK) Kürdoloji Enstitüsü kurulması isteğine "henüz hazır değiliz" yanıtı vermesini ve Radikal yazarı Hasan Celal Güzel'i "ayrımcılık" yapmakla eleştirdi.
"Ne zaman hazır olacaklar? Dünyada 30'dan fazla bölümü olan bir dil olarak Kürtçeye Türkiye'de nasıl hazır olunamaz? diye soran Ersanlı, "Kürtçe siyasi propaganda" yasağı ve yüzde 10 parti barajının zaten ifade özgürlüğünün engellenmesi anlamına geldiğine işaret ederek, dile ilişkin sorunların yerel yönetimlerin daha etkin inisiyatif almalarıyla ve ademi merkeziyetçiliğe dair politikalar benimsenmesiyle aşılabileceğini söyledi. (EÖ)