Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkıları, Üsküdar Belediyesi’nin iş birliği, Beşiktaş Kültür Merkezi (BKM) Mutfak’ın desteği ve Uluslararası Bağımsız Sinema ve Sanat Derneği tarafından bu yıl ilk kez düzenlenlenen Uluslararası Distopya Film Festivali’nin açılışı 10 Aralık günü gerçekleşti.
Festival dün ise “Yapay Zekâ ve Tekno-Lojik Gelişmeler” programı, Distopyaya Teorik ve Eleştirel Yaklaşımlar akademik oturumu ve film gösterimleriyle devam etti.
Hellenic Film Academy Awards'da En İyi Film ödülü, Torino film festivalinde Fipresci Ödülü ve Odesa Uluslararası Film festivalinde En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödülleri gibi pek çok ödüle layık görülen Babis Makridis, Distopya Film Festivali aracılığı ile sinema severlerle buluştu.
İki yıl önce distopyaya dair yaptığı belgesel ve çeşitli filmlerinden kesitler göstererek izleyicilere distopik bir ortam yaşatmak isteyen Makridis, ayrıca festivale özel yaptığı kısa filmini de ilk kez Distopya Film Festivali izleyicileriyle paylaştı.
Distopik bir film yaparken distopyanın içindeki ütopyayı bulmanın çok önemli olduğunu vurgulayan Makridis, bu iki kavramın öznel olduğunu söyleyerek seyircilere distopya ve ütopya kavramının onlar için ne ifade ettiğini sordu.
Makridis, oturumun sonunda kendi ütopyasını ve distopyasını “Benim ütopyam çocukluktur. Her şey bizim hayal gücümüze bağlıdır. Biz büyüdükçe hayallerimizi geride bırakırız. En sonunda ölüme ulaşırız. Ölüm en büyük distopyadır. Bu fikir çocukluğun neden ütopya olduğu fikrini de pekiştirmektedir” dedi.
Moderatörlüğünü Hatice Aşkın’ın yaptığı oturumda Şahsiyet, Daha, Kuzu ve Meryem gibi projelerle tanıdığımız Feza Çaldıran, distopya filmin belirli kodları olduğunu ve bu kodlarla baştan kısıtlandığını belirtti. Türkiye’de distopik film çekmek için kendi kendini geliştirmenin gerekli olduğunu vurguladı ve ekledi: “Bu filmleri seyretmeli ve anlamalısın. Biz hem mekanik hem de sanat anlamıyla çalışıyoruz. Kamera hareketleri mekanik, ama mekanlar sanatsal. Görüntü yönetmeninin film dilini oluşturması lazım özellikle distopyada. İzlediğin filmlerden referansla bir distopya filmi yapabilirsin.”
Günün son söyleşisi ise festivalin Uzun Metraj Program Direktörü sinema yazarı Kerem Akça’nın moderatörlüğünde Gölgeler İçinde filminin yönetmeni Erdem Tepegöz ve yapımcılarından Umut Özçorlu ile gerçekleşti.
Tepegöz, “Distopya dediğimizde kafamızda bir klişe var. Bilim kurgu dediğimizde kafamızda hep uzay yolculuğu canlanıyor. Aslında ezoterik kavramların ve spiritüel kavramların daha çok yeri var bilimkurguda. Önümüzdeki yıllarda bu mistik dünyayı filmlerde daha verimli kullanabiliriz. O yargıyı kırmak felsefi metinleri kurgulamak benim için çok büyük bir deney alanı.” dedi.
Onur Ödülü Çetinkaya ve Tekindor'a
Bu yıl festivalde "Onur Ödülleri" "Hazal" filmindeki rolü ile 18. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu", "Suyun Öte Yanı" ile 4. Ankara Film Festivali'nde "En İyi Kadın Oyuncu", 1996 yılında, Canan Evcimen İçöz'ün yönettiği "Solgun Sarı Bir Gül" filmiyle 34. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu", ödülleri alan Meral Çetinkaya ile "Karşılaşma" filmiyle 2003 Ankara Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu ,Çağan Irmak'ın yönettiği "Babam ve Oğlum" filmiyle 27. SİYAD Türk Sineması Ödülleri'nde ve 13. ÇASOD Ödülleri'nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülleri alan Çetin Tekindor'a verildi. (RT)