Fotoğraf: Disk / Twitter
DİSK İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Daire Başkanı Seyit Aslan, 3 Temmuz Cuma günü Hendek'teki Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası'nda meydana gelen patlamayla ilgili bir açıklama yaptı.
Yedi işçinin cinayete kurban gittiği, 107 işçinin de yaralandığı hatırlatan Aslan açıklamada “Patlamanın ilk gününden itibaren çalışan sayısı ile ölü ve yaralı sayıları arasındaki tutarsızlıklar gayri ciddi biçimlerde izah edilmeye çalışıldı” dedi.
Aslan işverenin sürekli olarak sorumluluğu işçilere, fıtrata ya da doğal felakete bağlamaya çalıştığını söyledi.
"İSİG alanı kuralsız hale getirerildi"
Aslan “Kazadan sonra yaralı işçiler ve tutuklanan İş Güvenliği Uzmanı'nın verdiği ifadelere bakıldığında bu felaketin nasıl geldiğini görmemek mümkün değildir” diyerek tutuklanan İş Güvenliği Uzmanının ifadelerini paylaştı.
İfadelerin işçi sağlığı ve iş güvenliği alanın taşeronlaştırılmasının bir sonucu olduğunu belirten Aslan, “Bu kadar kazanın yaşandığı bir işletmede denetleme yapması gereken yetkili kurumlar ne yapmışlardır?” diye sordu ve şu eleştirileri yöneltti:
“İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanını kuralsız hale getiren, sermaye ve devletin bizzat kendisidir. İktidarın üzerinde yükseldiği sermaye ve bu sermayenin birikim rejiminin karakteri temel olarak güvencesizlik üzerine kurulmuştur. Kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemini inşa etmek bu birikimin karakteriyle tamamen çelişmektedir.
“6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'nın çıktığı 2012 yılından günümüze, yapılan değişikliklere bakıldığında sermayenin aşırı üretimi ve kar için engel gördüğü her düzenleme ya gevşetilmiş, ya belirsiz hale getirilmiş ya da sürekli ötelenmiştir. 8 yılda 6331 sayılı Yasa'da yapılan değişiklik sayısı 40'ı bulmuştur.
“7061 sayılı torba Yasa'nın 103. maddesinde Büyük Kaza Önleme Politika Belgesi veya Güvenlik Raporunun Hazırlanması'nda Bakanlık denetimi ortadan kaldırılmış ve uygunluk kriteri işletmenin kendisine bırakılmıştır. Yani ‘incelenmek üzere Bakanlığa gönderilmemesi veya Bakanlıkça yetersiz bulunması durumunda’ ibaresi kaldırılarak açgözlü sermayenin istediği keyfilikte üretimin yapılmasının önü açılmıştır.
“104. maddede ise faaliyette olan işletmelere getirilen güvenlik raporlarını hazırlama yükümlülüğünün tamamlanması 31 Aralık 2018 tarihine kadar ötelenmiştir. Yine, bu madde kapsamında Bakanlığın denetimi, incelemesi ve uygunluk kriterleri sağlanmışsa olur vermesine dair bir düzenleme yapılmamıştır.
"Uluslararası standartta önlem alınmadı"
“Günümüzde özellikle kritik risklere sahip işletmeler için yalnızca acil eylem planlarının oluşturulması yeterli görülmemektedir. Özellikle dünyada yaşanan büyük endüstriyel kazalar sonrası çıkarılan Seveso II direktifi çerçevesinde bu planların büyük felaket senaryolarına uygun olarak hazırlanması ve olası felaket durumlarında geri dönüş planlarını da içermesi ele alınmaktadır.
“Bunun yanı sıra ATEX (Patlamadan Korunma Dokümanı) direktiflerine göre de, işyerinde patlayıcı ortam oluşma ihtimali, kalıcılığı, statik elektrik, diğer tutuşturucu kaynaklar ve bunların aktif hale gelme olasılıklarının gözden kaçırılmaması gerekmektedir.
“Yine, tesisin durumu, kullanılan maddeler, bunların karşılıklı etkileşimleri, olası patlamanın büyüklüğü ve bunun yaratacağı etki ile patlama riski gibi faktörler değerlendirilmek zorundadır. Çalışanlar, çevresel durum ve üretim alanı bir bütün olarak ele alınmak durumundadır. Öte yandan "Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelik”te işaret edilen önlemlerin alınması da gerekmektedir.
"Gereklilikler yerine getirilmiş olsa bu patlama olmazdı"
“Peki Sakarya'da facianın yaşandığı işletme, yaptığı işin yarattığı tehlike ve risklere uygun biçimde, Patlamadan Korunma Dokümanı'nı gerçekten o fabrikanın gereklerine uygun olarak oluşturmuş mudur? Bu önemli dokümana uygun tehlike ve risk değerlendirmelerini yapmış, çalışanlarını bu patlayıcı üretimine uygun eğitimden geçirmiş, onlara patlayıcı ortamlarda alınması gereken önlemleri anlatmış ve özel kişisel koruyucu donanımı sağlamış mıdır? Daha önce yaşanan kazalardan sonra bu hayati dokümanlar değiştirilmiş ve geliştirilmiş, buna uygun tedbirler alınmış mıdır? Tabii ki hayır! Bu gereklilikler yerine getirilmiş olsa zaten bu patlama olmazdı, bu katliam yaşanmazdı.
“Arka arkaya yaşanan katliamlar göstermektedir ki karşımızdaki teknik bir sorun değildir. Siyasal iktidar işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında yaptığı değişikliklerde insan sağlığını değil, piyasanın gereklerini, kendisini destekleyen sermaye kesimlerinin çıkarlarını referans almaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanının piyasaya açılmasının ağır sonuçları yaşanmaktadır.
“Bu siyasal müdahalelerin yarattığı değişiklikler, yetkili kurumların denetim ve yaptırımlarını sürekli gevşetmekte, dolayısıyla engellemektedir. Sermayenin taleplerine uygun düzenlemeler böylesi işletmelerde denetim ve yaptırımları işlevsiz kılmış, dizginsiz sömürü ilişkilerinin de önünü açmıştır.
"Tutuklamalar göstermelik ve hedef saptırıcı"
“Zaten çökmüş bir sistem üzerine oluşturulmuş işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı, sürekli sermaye lehine olacak şekilde değiştirildiğinde böylesi facialar kaçınılmaz olacaktır.
“Yapılan göstermelik ve hedef saptırıcı tutuklamalar, kamuoyunda oluşan tepkileri bastırmaya ve gerçek faillerin açığa çıkarılıp yargılanmasının önüne geçmeye dönüktür. Ülkede yargının geldiği duruma bakınca yargılama sürecinin doğal akışı içinde adaletin gerçekleşmesini beklemek de beyhude bir umut olacaktır.
“Sonuç olarak, bu sermaye zihniyeti işçileri öldürmektedir. Bu birikim rejiminin ortadan kaldırılması elzemdir. Kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışı hızla yaşama geçirilmek durumundadır. Bunun için sendikalar ile bilim insanlarının, meslek oda ve birliklerinin bu politikalarda etkin rol alması, olmazsa olmaz önemdedir.
"Ülkemizde bir İSİG sisteminin kurulması için sendikalar, meslek oda ve birlikleri ile üniversitelerin içinde olduğu özerk-demokratik bir kurumsal yapı oluşturulması konusunda etkili bir mücadele verilmesi kaçınılmazdır.” (HA)