28 Ocak 1963’te başlayan ve toplamda 39 gün süren Kavel direnişinin 56. Yıldönümü bu yıl. Her ne kadar bitmiş gibi gözükse de kazanımları günümüze yansıyan bu direniş, 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun yasalara geçmesini sağladı. İşçilere baskıların arttığı ve sendikaya üyeliğin hak görülmediği o dönemde işçiler greve çıkmış ve kazanımlar elde edene kadar grevlerini sonlandırmamıştı.
Kavel Direnişinin yıldönümünde Karikatürist Canol Kocagöz ile Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde açılan “Direnişten Greve” sergisini ve Kavel Direnişinin günümüze yansımalarını konuştuk. Dün (28 Ocak 2019) açılan sergi 28 Şubat'ta sona erecek.
Evrensel, Yeni Ortam gibi günlük gazetelerde karikatürleri yer alan, şu anda da Homur Mizah Gazetesi’nin editörlüğünü yapan Kocagöz, Kavel Grevi sırasında çocuk olduğunu ancak daha sonra SEKA İşgali (Mart 2005), Paşabahçe Cam örgütlenmesi (Temmuz 1991) gibi birçok mücadelede yer aldığını söylüyor.
Kocagöz: Bardağı taşıran son damla
İşçilerin grev hakkı taleplerinin karşılanmadığını söyleyen Kocagöz, o dönemi şöyle anlatıyor:
“İşçi hareketi yavaş yavaş kıpırdıyordu. Grev hakkı talepleri var. İşçi hareketinin ta Osmanlı döneminden beri grev hakkı talebi var. İşin ilginci ilk grev talebi İttihat ve Terakki tarafından yapılır. İttihat Terakki, iktidarda olmadığı süre boyunca tüzüklerine grev hakkı koyuyor. Ama iktidara gelince herkes gibi grev hakkını köşeye atıyor. CHP geliyor, grev meselesini ağızlarına almıyor. Demokrat Parti kurulurken ‘biz iktidara gelince grev hakkını vereceğiz işçilere’ diyor. Ondan sonra iktidara geliyorlar ama hiçbir şey vermiyorlar. İktidardan düşüyorlar. 60 anayasası yapılıyor. Ama yine grev hakkı yok ortada. Ondan sonra işçiler ufak ufak direnişlere geçiyor. İşçi hareketi ‘grev olmazsa olmaz’ diyor. Bardağı taşıran son damla gibi Kavel direnişi.”
Kavel direnişinin işçilerin kazanımlarının başlangıcı olduğunu söyleyen Kocagöz, bu serginin işçilere örnek olmasını istediğini söylüyor.
Daha önce Akşehir’de, Almanya’da, İngiltere’de sergi açan Kocagöz, Başka Bir Dünya İçin: STOP, Bir Kara Ko-Medya, Çizgilerle Sınıflar Tarihi ve Panik Atak kitaplarının da yazarı.
Bir Kara Ko-Medya kitabı, emekçi bir sendika tarafından yayınlanan ilk karikatür albümü olma özelliği taşıyor.
Serginin küratörü Ender Özer, sergiyi bir süredir yapmak istediklerini ama Kavel direnişinin yıldönümüne gelmesinin sergiyi daha da anlamlı kıldığını söylüyor. Sergilenen çalışmaların yıllar önce yapılmış çalışmalar olduğunu belirten Kocagöz eserlerin ise hala güncel olduğunu dile getiriyor. Serginin amacını Özer şöyle anlatıyor:
“Kavel Grevi’nin yıldönümünü anarken Canol Ağabey bu işlerin bir anlamda bugünkü işçi mücadelelerine mesaj verdiğini söyledi. Bence tam olarak öyle. Sonuçta işçilerin çalışma koşulları, grev hakları üzerindeki yasakların ve baskıların farkındayız. Böyle bir gündemde Kargil, Flormar gibi yerlerde ortaya çıkan bu grev süreçleri çok kıymetli ve işçi sınıfına yeniden umut veriyor. Bu sergi de aslında o grevi hatırlatırken ve tarihsel önemini vurgularken bugünkü mücadeleye de çağrı yapan bir sergi.”
* Sergi 28 Şubat’a kadar ziyaret edilebilir.
Kavel Direnişi’nde neler yaşandı?Ayşe Hür Radikal gazetesinde 29 Haziran 2014 tarihli yazısının bir kısmında bu tarihi işçi direnişini şöyle aktarmıştı: “İstinye’de bugün Carrefour’un bulunduğu yerde yükselen Kavel Kablo Fabrikası’nda çalışan Türk-İş’e bağlı Maden-İş Sendikası’nda örgütlü olan 173 işçinin 1963 yılının Ocak ayında başlattığı gözüpek mücadele emek tarihine altın harflerle geçti. Grevin yaşandığı fabrikayı 1954 yılında Emin Aktar, Vehbi Koç ve Eli Burla kurmuştu. Fabrikanın işleri iyiydi ama o sırada yeni atanan müdür patrona fabrikanın kârını daha da arttırma sözü vermişti. İlk adım olarak da, işçilere 1957’den beri fazla mesai bedeli olarak ödenen yıllık ikramiyeleri kesmeye karar vermişti. Halbuki ayda ortalama 380 lira civarında kazanan işçiler için, bu ikramiyeler çok önemliydi. Kimi birikmiş borçlarını kapatmak için, kimi evlenmek için, kimi evinin eksiklerini tamamlamak için bütün yıl bu ikramiyeleri beklemişti. İşçiler seçtikleri üç temsilciyi patronla görüşmek üzere gönderdiler. Patronun tepkisi, bu üç temsilci ile birlikte, Maden-İş Sendikası’nın Şişli Şube Başkanı’nı ve sendikanın işyeri baş temsilcisini de işten çıkarmak oldu. Ardından işçilere sendikadan ayrılma baskısı geldi. İşçiler işten çıkarmaları ve baskıları protesto etmek için, 28 Ocak 1963’te tezgâh başında beş günlük oturma eylemine başladılar. İşveren ‘işyerindeki asayişi bozdukları’ gerekçesiyle 10 işçiyi daha işten çıkarıp lokavt ilan edince, 4 Şubat’ta işçiler oturma eylemlerini fabrika önünde kurdukları çadırlarda direnişe dönüştürdüler. İşçiler direndikçe, işveren de tutumunu sertleştiriyordu. İşveren grevi kırmak için büro işçilerini fabrikaya sokmaya çalışınca, işçiler buna karşı çıktılar. Polisin müdahalesi sırasında bazı işçiler yaralandı, bazıları tutuklandı. İşveren son darbeyi ‘lokavt’ ilan ederek vurdu. O tarihte grev ve lokavtla ilgili bir düzenleme olmadığı için, aslında her iki tarafın da eylemi ‘kanunsuzdu’ ama Sarıyer Savcılığı soruşturma sonunda, patronun tutumunun lokavt sayılamayacağını ilan ederek tavrını işverenden yana koydu. Bu tarihten itibaren Kavel Grevi toplumun gündemine oturdu. Sadece İstinye’nin emekçi halkı değil, otobüs şoförleri, tersane işçileri, hatta polisler bile grevcilere destek veriyordu. Vehbi Koç’a ait General Electric Fabrikası işçileri aralarında para topluyor, bir diğer Koç kuruluşu olan Demir Döküm işçileri sakal bırakma eylemi yapıyordu. Maden-İş ve Lastik-İş’e bağlı işyerlerinden direnişçilere destek mesajları yağıyordu. Kavel’in yanıbaşındaki Türkay Kibrit Fabrikası işçileri ise Kavelcilere saldırarak tarihe geçtiler. Ancak ortada daha garip bir durum vardı. Maden-İş’in bağlı olduğu Türk-İş Konfederasyonu sanki böyle bir grev yokmuş gibi kayıtsızdı. Durumu protesto etmek için, Türk-İş Güney Bölgesi’ndeki 23 sendika başkanı ve 45 yönetici 27 Şubat 1963’te Türk-İş’ten ayrılacaklarını ilan ettiler ama fiilen ayrılmadılar. 2 Mart’ta işverenin kablo yüklü kamyonları fabrika dışına çıkarmasını, direnişçilerin eşleri barikat kurarak engellemeye çalıştılar. Ancak polis kadınlara saldırdı ve birçoğunu yaralayarak dağıttı. Bunun üzerine, durumun nezaketini gören hükümet duruma el koydu. 3 Mart 1963’te Başbakan Yardımcısı Turhan Feyzioğlu ve Çalışma Bakanı Bülent Ecevit’in araya girmesiyle Türk-İş ile Türkiye İşveren Konfederasyonu arasında bir anlaşma imzalandı ve işçiler işbaşı yaptılar. Anlaşmaya göre işçilerin ikramiyeleri eskisi gibi ödenmeye devam edilecek, grev başlamadan önce işten atılan dört kişi hariç, diğer 10 işçi geri alınacak, işe alınmayanlara kıdem tazminatları ödenecekti. Her şey yoluna girmiş görünüyordu ki, Sarıyer Savcılığı’nın greve öncülük eden 28 işçi hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek suçundan üç yıl ila beş yıl arasında hapis istemiyle dava açtığı öğrenildi. 15 işçi tutuklanarak Sultanahmet Cezaevi’ne konuldu. 10 Haziran günü, tutuklanan altı işçinin tahliye edildikten sonra işten atılmalarına, fabrikanın kaplama bölümünde çalışan 30 işçi toplu halde iş bırakarak yanıt verdi. Bu sefer duruma İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı el koydu. Sonunda, tutuklu işçilerin geriye kalanları 27 gün sonra salıverildiler ama haklarındaki davalar devam etti. Yaklaşık 100 gün süren olaylar sonunda, hükümet 1961 Anayasası’nın 47. maddesi gereği çıkarılması gereken ancak iş çevrelerinin baskısıyla çekmecede bekletilen kanunların Meclis’e getirmek zorunda kaldı. Dönemin Maden-İş Başkanı Kemal Türkler’e göre, işverenler, kanuna işçiler aleyhine ağır hükümler konmasını sağlamak için Kavel’de gerginliği kasıtlı olarak tırmandırmışlardı. Gerçekten de, dönemin Çalışma Bakanı ‘işçi dostu’ Bülent Ecevit, kamu emekçilerinin sendikal haklarıyla ilgili maddeleri yasa tasarısından çıkardıktan ve patronlara lokavt yapma hakkını tanıdıktan sonra 274 Sayılı Sendikalar Kanunu ile 275 Sayılı 275 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu yürürlüğe girdi. Öte yandan kanuna eklenen ve işçiler arasında ‘Kavel Maddesi’ diye anılan geçici madde ile Kavel işçilerinin kovuşturmadan kurtulması sağlandı. Sonuçta Kavel grevi sayesinde 1961 Anayasası’nın emrettiği bir kanun çıkarıldı. Grev işçilere hakları için direnmeyi, dayanışmayı; işverenlere, sendikayı, sendika üyeliğini, grevin hak olduğunu öğretti.” |
(EA/HK)