Beş aya yakın süren Kobanê Direnişi’nden sonra, Kobanê Kantonu’nun ilan edilişinin yıl dönümünde, 27 Ocak’ta IŞİD’in şehirden püskürtüldüğü ve Kürt güçlerinin direnişi zafere dönüştürdükleri haberleri büyük bir sevince dönüştü. Orada yaşanan direniş ve akabinde cereyan eden olaylar Kobanê’yi bir şehir olmaktan öte bir anlama büründürdü. Bir iki gün içinde, canlarından başka kurtaracakları hiçbir şeyleri kalmayan, evlerini ve eski hayatlarını terk etmek zorunda kalan yüzbinlerce Kobanêli ise Suruç’ta zor koşullar altında yaşama tutunarak haksız bir savaşın en büyük mağdurları oldular.
Düşmesi beklenen Kobanê büyük bedeller ödeyerek direndi ve düşmedi. Öyle ki bu sonuç Başbakan Davutoğlu’na da şapka çıkartmış, Diyarbakır’dan Kobanê’ye selam söylemişti. Tabi yanlış anlaşılma olmasın diye selamın kapsamına Halep ve Şam da eklenmişti ama düşmesini bekledikleri bir şehre selam göndermek dilde bile o kadar kolay olmasa gerek.
Diyarbakır iki gün boyunca kutlamıştı bu zaferi. Her yaştan insan bu sevinci meydanlarda halay çekip Biji Berxwedana Kobanê sesleriyle kutlamıştı.
Bütün dünyanın saygı duyduğu bu direniş şehrinde zafer nasıl karşılanıyordu acaba. İşte bu sevinci yerinde görmek için 30 Ocak Cuma günü onlarca gazeteciyle birlikte Kobanê’ye gittik.
Sınırı geçmek için akreditasyon yaptırmamız ve başımıza bir şey gelmesi halinde kimse sorumlu değildir imzalı bir mektup yazarak Mürşitpınar Sınır Kapısı'ndaki askerlere verdik.
Biraz sonra tren raylarını, yani Kürtlerin hayatına “Serxet, Binxet – Hattın üstü –Hattın Altı kavramını getiren, o yolu geçip sınırın Kobanê tarafından geçecektik. Hattın bir tarafından diğerine geçmek hiçbir zaman kolay olmadı, ortasına sınır çekilmiş bir hayatın diğer tarafına geçmek için, devlet nezdinde kabahatli görülen her Kürdün kaçış noktası olmuştur binxet. Bir nefes borusu, bir güven kapısı. Başka yerlerde bir şehri diğerine yakınlaştıran, iyi ve güvenli bir ulaşım yolu olan tren yolunun, biz Kürtlerin kasabalarını, şehirlerini, hayatlarını, geçmişlerini ve geleceklerini ikiye bölen demirden upuzun bir sınır olduğunu göremeyen üst akıl, ne Kürtlerin neden “Varsa Yoksa Kobanê” dediklerini de anlamayacaktır ne de Kobanê’den sonra Kürtlerin arasına konulan sınırların demirden de olsa anlamsızlaşabildiğini…
Yıllarca serxettekilere kucak açan Binxet Kürleri, IŞİD saldırılarıyla beraber hayatlarını kurtarmak adına serxetteki kardeşlerine sığınmak zorunda kalmıştır. Kürtlerin tarihinde bir miras gibi devreden bu kara yazgının Kobanê ve Şengal direnişi ile son bulacağına olan inanç giderek artmaya başlamıştır.
Biz daha sınırın Türkiye tarafındayken Diyarbakır plakalı resmi bir araç Kobanê’den gelip Suruç’a doğru yol aldı. Kobanê’de direnişin başladığı ilk günden itibaren cephede yer alan PYD Eş Başkanı Asya Abdullah da arabadaydı. 1. Kadın Kongresi’ne katılmak üzere Diyarbakır’a gidiyordu. Bize el sallayarak yanımızdan uzaklaştılar. Kobanê’de en çok röportaj yapmak istediğim kişilerden biriydi ama bu sefere kısmet olmadı.
Tren hattını atlayıp binxete geçip asma kilitle kitlenmiş sınır kapısının önünde bekledik. Kapıdaki asma kilit sınır hattındaki güvenliğin en büyük anahtarıydı galiba, hangi IŞİD onu aşar, şaşarım (!)
Bize eşlik eden görevli hepimizi tek tek sayıp o kilidi açarak geçişimize izin verdi ve bizi Kürt görevlilerine teslim etti.
Kobanê’ye ilk adım…
Kobanê’nin demir kapısından içeriye adım atar atmaz hayatın rengi değişiverdi. Kapıdan üç metre ötede viran olmuş koca bir şehir büyük yıkıntılar arasından bizi karşılıyordu. Kapıdaki görevlilerden olmasa burada hayat yok denilecek bir manzarayla karşılaştık. Burada hemen hemen bütün binalar yıkılmış, arabalar parçalanmış, hayat damarları çekilmiş kocaman bir hayalet şehre dönüşmüştü Kobanê.
Bu tabloya gözlerimizin alışması biraz zaman alacaktı. Gerçeklik duygusuna dönmek çok kolay olmuyor. Savaş boyunca birkaç kere Suruç’tan olup biteni izlemeye çalışmıştım. Havadan yapılan bombardımanları, şehirden gelen tank ve top seslerini uzaktan izleyip duymuştuk ama şimdi onların yaratmış olduğu tahribatı canlı bir şekilde karşımızdaydı ve biz birkaç dakika önce bu gerçekliğin içine adım atmıştık.
Kapının sağında birkaç metre ötede yaklaşık beş metre genişliğinde üç metre derinliğinde kocaman bir çukur oluşmuştu. Çukurun çevresinde de tanklardan kalma palet parçaları duruyordu. Oradaki görevli bu çukurun, IŞİD’in Türkiye sınırından bomba yüklü bir tank gerçekleştirdiği intihar saldırısı sonucu oluştuğunu söyledi. Bu saldırıda sınır nöbetini tutan YPG’lilerden hayatını kaybedenler olmuş.
Ne hayat bir filmdi ne de Kobanê’de yaşananlar birer savaş sahnesi…
Bu çukurun hemen ilerisinde bombalanmış bir ambulans, yıkılmış dükkanlar, bakkalların tezgâhlarından dökülen malzemeler, duvarlara asılan süsler, evlerin pencerelerinden görünen odalar, odalardaki dolaplar, dolapların içindeki giysiler, yataklar her şey ama her şey savaşın en acımasız ve en dramatik yüzünü gösteriyordu. Bir gün ansızın evlerini barklarını geride bırakıp kaçan yüzbinlerce insanın hayatı ve geçmişi de bu yığınların arasında kalmıştı.
Bizimle Kobanê’ye gelenler arasında, Fransız gazetecilere rehberlik eden, Ahmet Hacı Ömer adında orta yaşlı Mardin asıllı bir adam vardı. “Yıllar önce Kobanê üzerinde Avrupa’ya geçtim, bugün de bu şehre olan vefa borcumu ödemeye geldim” diyerek üzerinde Arapça yazılmış ve bir tarafı yanmış kimlik kartını göstererek “Bu kimlik kartı IŞİD mensuplarına ait. Yıkıntılar arasında buldum” diyerek Çarşamba günü bir kere daha geldiğini ve şehrin birçok yerinde, IŞİD’lilerin cesetleriyle karşılaştığını söyledi.
Savaştan önce şehrin meydanında heykeller varmış ama çoğu harap bir şekilde. Azadi Meydanı’na doğru ilerlerken fotoğrafını çekmemize izin vermeyen bir YPG gerillası “meydanda bir kartal heykeli var, ona dikkatli bakın, çevresinde onlarca hava saldırısı oldu ama heykel dimdik ayakta” dedi. Hakikaten de söylediği gibiydi. Kavşağın ortasında, yeşil sarı, kırmızı renklerine boyanmış kocaman bir kartal heykeli var ve hala dimdik ayakta. “Bu heykel bizim için Kobanê direnişinin sembolü oldu, onlarca saldırıya karşın hala dimdik ayaktayız” dedi.
YPG gerillaları ve şehrin sakinleriyle konuştukça o yıkıntı bile olsa şehrin hakimiyetinin tekrar Kobanêlilerin eline geçmiş olması çok büyük bir moral olmuş herkese. Bu yüzden bize yıkıntı gibi görülen onlar için elde edilen zaferin birer bedeliydi.
Elimde fotoğraf makinesi şehri dolaşırken iki gözü farklı renkte çok güzel bir çocuk zafer işareti yaparak bize gülümsediğini farkettim. Gözünün teki masmavi, diğeri simsiyah. Van kedisi gibiydi. Ama sağır ve dilsizdi. Babası tekerlek tamir ediyormuş ve savaşın başından beri şehirden hiç çıkmamışlar.
Bir başka sokakta karşılaştığımız yaşlı bir YPG savaşçısı da, iki ay önce bir patlama sırasından karnında yaralanmış, yarası hala taze ama cepheye gidememek ona dokunmuş, “Arkadaşlarım bana iyileşinceye kadar beklememi söylediler ama ben iyiyim zaten, şu an iki çocuğum daha cephede. Ben de onların yanına gideceğim. Kobanê gibi köylerimizi de özgürleştirmeyinceye kadar durmak yok bana,” diyor.
Hava yağmurluydu. Sokakların başında nöbet tutan görevliler, tenekelerde yaktıkları ateş etrafında ısınmaya çalışıyorlardı. Selamımızı gülümseyerek alan kadın direnişçiler de “şehitlerimizin kanı yerde kalmadı, onlara verdiğimiz söz yerine geldi, IŞİD’i şehirden çıkardık. Şimdi sıra köylerde” diyerek gideceğimiz Azadi Meydanı’nına nasıl gideceğimizi bize tarif etti.
Meydan’da Kobanê Kantonu Başkanı Enver Muslim ve Kantonun Generali İsmet Şêx Hesen gelen gazetecilere demeç veriyorlardı. Generalin de iki çocuğu YPG’de savaşçı. IŞİD saldırıları başlamadan önce Kobanê’de yaşayan sade bir vatandaş olduğunu, esnaflık yaptığını belirten komutan “Kobanê, yenilmez gibi görünen IŞID’in yenilgisini dünyaya gösterdi. Burada yaşanan kahramanlıklar ve direniş sadece bizim için değil, bütün dünya insanları için çok önemli. O barbar örgütü Kobanê’de yenmek şehitlerimize verdiğimiz en büyük sözdü. Bu dirayet ve inançla onları köylerimizden de çıkaracağız” dedi.
Enver Müslim: Kobanê artık insanlığın başkentidir
Röportajlarından tanıdığım Enver Muslim de gelen herkesle tokalaşıp bir ev sahibi hassasiyeti ile gelen herkesin sorularını cevaplamaya çalışıyordu. Morali oldukça yüksekti “Kobanê’yi kurtardık ama bizim için asıl zor görev bundan sonra başlıyor. Büyük bir başarı elde ettik fakat IŞİD’in elinden kurtarmamız gereken yüzlerce köy var. Savaş şehrin beş km güneyinde hala devam ediyor bu yüzden rehavete kapılmadan kaldığımız yerden direnmeye ve onları püskürtmeye devam edeceğiz” diyor. Devamında Kobanê’ye geri dönmek isteyen sivillerin durumunun belirsiz olduğunu ekleyerek “Döndüklerinde başlarını sokacak bir evleri olmayacak. Birçok yıkıntı altında IŞİD mensuplarının cesetleri duruyor daha. Havalar ısınmadan cesetlerin kaldırılması lazım yoksa bu salgın hastalıklara neden olur. Ayrıca IŞİD şehirde birçok yere mayın yerleştirmiş, evlerde ve sokaklarda patlamamış binlerce bomba var. Burası sivillerin dönüşüne uygun değil, belki bir süre sonra onlar için farklı bir alanda kamp inşa edebiliriz ama bunun için de uluslararası insani kuruluşların desteğine ihtiyacımız var. Uluslararası kamuoyunun desteğine şimdilik daha çok ihtiyaç duyuyoruz, hem IŞİD’i köylerden çıkarmak için hem de Kobanê’yi yeniden inşa etmek için. Dünya kamuoyundan beklentimiz, Kobanê’deki direnişe verilen desteğin devam etmesidir. Burada şehitlerimize layık bir Kobanê’nin inşa edilmesi için bütün dünyanın yardımına ihtiyacımız var” diyerek savaşın ve terörün yarattığı tahribatı dünyaya göstermek için yıkıntıları olduğu gibi bırakabileceklerini söyledi.
“Verilen emekler çok büyük. Bu uğurda canını feda eden gençlerimiz, insanlık, demokrasi ve barış değerleri için mücadele etti. Dünyanın her yerinden maddi ve manevi anlamda bize destek verildi. Bu yüzden Kobanê sadece bizim değil, bize destek gösteren herkesin, başarısıdır. Felsefesi baş kesmek, öldürmek, talan etmek olan IŞİD’i buradan çıkarmak çok önemliydi. Burada insanlık değerleri için verilen mücadele, Kobanê’yi artık insanlığın başkenti yapmıştır. Bu zafer Kobanê’ye destek veren herkese kutlu olsun.
Kobanê’de direnen savaşçılar kadar bu zaferde emeği büyük olan bir diğer kesim gazeteciler. Yaptıkları haberlerle orada neler olup bittiğini biz onların emekleri ile öğrenebiliyorduk. Türkiye’den gidip haber yapan birçok gazetecinin yanı sıra bir de adını duymadığımız ama onların emekleriyle oralarda neler olup bittiğini öğrendiğimiz Kobanêli genç gazeteciler. Dicle ve Mahmut en başından beri Kobanê’de olup biten her gelişmeyi haberleştiren gazetecilerden. Bu gençler savaşın en zor zamanlarında ellerinde kameralarıyla cephe gerisinden haber yapmaya devam ettiler.
Dicle ile daha önce tanışma fırsatımız olmuştu. Yaptığımız her telefon görüşmesinde “ Kobanê’ye ne zaman geleceksin?” diye soruyordu. Azadi Meydanı’na varmadan telefonla arayarak “Dicle, Kobanê’deyim” dedim. Buna çok sevinen genç meslektaşım ile Azadi Meydanı’nda karşılaştık.
“Özgür Kobanê’de karşılamak çok güzel” diyerek birbirimize sarıldık. Bana meydandaki heykeli gösterip, “Bu heykel burada yaşanan direnişin özeti” dedi.
Çok zamanı yoktu ve bir habere gitmesi gerekiyordu, sınır kapısından Kobanê’ye gelmek üzere bekleyen onlarca gencin olduğunu söyleyip yanımızdan ayrıldı.
Mahmut da, Dicle gibi genç ve başarılı bir muhabir. Bize eşlik ederek şehirden geriye kalan enkazları gezdirdi. Sokakların birinde duran bir pikapın arkasında battaniyeye sarılmış bir ceset vardı. Mahmut “Pikaptaki ceset bir IŞİD mensubunun. İki gün önce buraya 5 km uzakta bir köyde yaşanan çatışmada öldürüldü”. Aykut adında Sinoplu bu genç, Almanya’dan katılmış. Ailesi durumdan haberdar olmuş ve oğullarının cenazesinin cesedinin iade edilmesini istemiş. Mahmut, “İlk defa bir IŞİD’linin cenazesi ailesine gönderiliyor. Bu da YPG’nin insani yüzü. Bizimkiler onlar gibi davranmıyor. Onlar bizim hiçbir cenazemizi iade etmedi, öldürdükleri her savaşçımızın kafasını kestiler” diyerek kapıya kadar cenazenin olduğu yere gidiyoruz.
Kobanê Kantonu Sağlık Bakanı Dr. Neesen Ehmed, Kobanê’nin kurtuluşundan sonra sivillerin dönmeye başladığını söyledi. Özellikle çocukların ilaçlara ihtiyacının olduğunu belirten Ehmed “Kobanê’de hastane binası yok, olanlar da IŞİD tarafından havaya uçurulmuş. Şimdilik Hiva Sora Kurdistan binasını üzerinden sağlık hizmeti vermeye devam ediyoruz. Hem yaralanan savaşçılar hem de sivillerin tedavisi burada yapılıyor. Ama ilaç, tıbbi malzeme ve sağlık personeli eksikliği çok fazla” diyerek bu konuda gelecek yardımlara ihtiyaçlarının olduğunu söyledi.
Ayşe Efendi ile hastane önünde karşılaştık. Onun da oğlu Rojava Direnişi’nde hayatını kaybetti. En başından beri Kobanê’de. “Bakur’daki kardeşlerimizin bize desteğini hiç unutmayacağız, aynı şekilde Kürdistan’ın bütün parçalarının bize katkısı unutulmaz. Her evde her sokakta şehitlerimizin kanı var. Kobanê’nin desteğe hala çok ihtiyacı var çünkü savaş bitmedi. Sivillerimizin dönüşüne uygun hale getirmek için şehri, zamana ihtiyacımız var. Devletlerin Kobanê’nin yeniden inşasında yardımlarına ihtiyacımız var” diyerek maddi ve manevi katkının devam etmesini istedi.
Kapıda bir IŞİD’linin cenazesi
Meydanda büyük bir zırhlı aracın üzerindeki YPG’li savaşçılar şehrin sokaklarında zafer işaretiyle tur atıyorlardı. Mahmut, bu aracın IŞİD’lilerden alındığını söyledi.
Sınır kapısında IŞİD’linin cenazesini iade işlemleri yapılıp Suruç’a gönderiliyordu. Kapının öbür tarafında ise Suruç’tan gelen onlarca Kobanêli genç, söyledikleri direniş şarkılarının eşliğinde halay çekip Kobanê’ye gelmeye hazırlanıyorlardı. IŞİD’li gencin cenazesi Kobanê sınır kapısından çıkarılırken Kobanêli gençler “Bijî Berxwedana YPG, Kobanê DAİŞ’e mezar oluyor” sloganı ve zafer işaretler ile kapıdan geçip Kobanê’ye giriyorlardı. (HK/HK)
Hatice Kamer, Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde doğdu. Ege Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. Özel bir prodüksiyon şirketi bünyesinde televizyon programları hazırlayıp sundu. Diyarbakır’da yaşıyor ve, Amerika’nın Sesi Radyosu Kürtçe Servisi Diyarbakır ve Bölge Muhabirliğine görevini sürdürüyor. |