"Bazı bakımlardan 'yaşlı Avrupa', nüfusu yaşlıların oluşturduğu bir endüstri müzesine benzemeye başlıyor. Onlarca yıldır düşük doğum oranı dünyadaki en yaşlı nüfuslardan birini yaratmış durumda. Otuz yıl içinde her üç Alman'dan biri emeklilik çağında olacak. Alman sosyal devlet bürokrasisinin büyümesi ve dünyadaki en yüksek ücretler - şu anda ABD'de ortalama saat ücreti olan 18 dolara karşı 35 dolar - yatırımcıları korkutmuş durumda. Vergiler o kadar yüksek ki, bir çalışanın eline geçen, brüt ücretinin üçte biri..."
Avrupa Birliği (AB) için "sosyalist bürokrasi", "vergi karteli" benzetmelerinin yapıldığı ve kimin tarafından hazırlandığı belli olmayan, en hırçın AB aleyhtarı Web sitesi "Free Europe" un üslubuna paralel bu lafları eden William Drozdiak kimdir?
Özellikle Orta ve Doğu Avrupa konularında uzman gazeteci Drozdiak, 2000de German Marshall Fund bünyesindeki "Transatlantic Center"ın yöneticiliğine transfer olmuştur. Bugün hem Beyaz Saray'da sözüne kulak verilen insanlar arasındadır, hem de Beyaz Saray'ın açıktan vermeyi uygun görmediği mesajları Avrupa'ya taşıyan kişi konumundadır.
Ama ilginç bir biçimde Drozdiak, şu yukarıdaki makalesinden daha iki yıl önce, 18 Şubat 2001 tarihli Washington Post makalesinde şöyle demiştir:
"Geçen yıl Avrupa'da bir şeyler oldu. Artık Cambridge sadece itibarlı bir üniversite olarak değil, aynı zamanda girişim sermayesinin güvenli suları olarak biliniyor. Milano sadece moda değil, aynı zamanda yazılım demek. Belçika, çikolatası kadar şifreleme teknolojisiyle de ünlü şimdi. Bir zamanlar endüstri müzesine dönüşecekmiş gibi görünen bir kıta, kendini hızla yeni ekonominin en iyi örneği olarak baştan yaratıyor."
"Geçmiş" ile "bugün" yer değiştirince
Ne olmuştur? Geçmiş ile bugün hep aynı yöne bakmaktan sıkılıp yer mi değiştirmiştir? 2000 yılında "bir şeyler olan" ve 2001 yılında, tam "endüstri müzesine dönüşeceği" sanılırken "yeni ekonominin en iyi örneği" haline geliveren Avrupa, 2003'de aniden tekrar müze haline gelmeye mi başlamıştır?
İsveç'in "müstakbel başbakanı" ve en çok sevilen politikacılarından Anna Lindh, 7 Mart 2001de "Center for Strategic & International Studies" adlı kuruluşun düzenlediği toplantıda konuşurken şöyle der: "Avrupa'da ABD'nin varlığı ve katılımı büyük önem taşıyor. Bu varlık tehditler değil fırsatlar üzerine kurulu olmalı.."
Lindh birkaç dakika sonra da,, dikkatle seçilmiş bir isme atıfta bulunarak şunları söyler: "Bugün teknoloji ve girişimcilik, William Drozdiak'ın birkaç hafta önce Washington Post'da yazdığı gibi Avrupa'yı güçlü bir ekonomiye dönüştürüyorsa, bu, Amerikan şirketlerinin de yararına olacak. Bu pazar 500 milyon kişiye çıktığında, sağlanan yararlar daha da artacak; elbette ABD'deki ve dünyanın başka yerlerindeki sanayiciler ve hizmet sağlayıcılar açısından olumlu olacak. Ürünlerini bu muazzam pazara satabilmeleri için tek bir standartlar çerçevesine uymaları yetecek."
Bakan Lindh aynı konuşmayı iki yıl sonra, 2003ün Martında yapamazdı. Çünkü artık Drozdiak'ın "eski" makalesi, "yenisi" tarafından geçersiz kılınmış olacaktı. Ya da Lindh şöyle diyecekti: "İçimizde yaşayan ve hem kapasitemizi hem de sorunlarımızı çok iyi bilen William Drozdiak'ın yazdıklarına atıfta bulunmak isterdim. Ama o artık eskisi gibi düşünmüyor."
Dünyada çıkan bütün gazeteler, yayın yapan bütün televizyonlar, "eski" ve "yeni" bütün sözleri bire bir almamızı bekliyor. "Pratik" ile eşleştirilen "kuram"ı gerçek olarak kabul etmemizi. Ama "geçmiş"in sözleri ile "bugününkiler arasında "kuramsal" bir tutarlılık bile olmadığında "diplomasi" denilen şey gücünü kaybediyor.
Ayrıca Drozdiak'ın o günkü yazısı ne kadar diplomatikse, Lindh'in yaptığı konuşma da bir o kadar diplomatik. Ne yani, ürünlerini Avrupa'ya satmak isteyen şirketlerin tek bir muhattap ile karşılaşmaları, Avrupa'nın sınırları Rusya'ya dayanan merkezi bir ekonomik - politik güç olarak ortaya çıkması, ABD'nin çok mu hoşlanacağı bir şeydi?
Biri çoktan diplomasiyi bıraktı
Görünen o ki, özellikle 2001 sonlarından itibaren değişen şey, ABD ve AB ikilisinden birinin diplomasiyi hızla terk ederken, diğerinin hâlâ diplomasiyi temel bir güç olarak görmeye ve kullanmaya çalışması. Ve gene görünen o ki, artık bu olmuyor. Yarın daha hiç olmayacak.
Dünyada çıkan bütün gazeteler, yayın yapan bütün televizyonlar, önyargısızlığı ve sağduyulu kişiliğiyle ABD'de Demokratların ilham kaynağı olmaya doğru giden, ama ılımlı olduğu kadar en kritik konularda radikal de olabilen Paul Wellstone'un bir uçak kazasında öldüğünü kabul etmemizi istedi. Ettik. Yapacak bir şey yoktu.
Sonra, İngiliz hükümetinin Irak operasyonuna katılma kararını alırken sahte "gerekçeler" ürettiği iddialarının ortasında yer alan, "karşı tanık" Dr. Kelly'nin bir ormana gidip bileğini kestiğini kabul etmemizi istediler. Onu da ettik.
Derken, İngiliz kamuoyunu da etkileyeceği bilinen ve Amerikan doları açısından hayati önem taşıyan bir referandumdan, İsveç'in "Euro referandumu"ndan birkaç gün önce, bir delinin ya da politik fanatiğin ani bir kararla İsveç'in en sevilen politikacısını, "Euro'ya evet" kampanyasının lideri ve "İsveç'in müstakbel başbakanı"nı bıçaklayarak öldürdüğünü kabul etmemizi istiyorlar...
Ama biz, son bir yıldır yaşanan ölümler de dahil, olağanüstü her şeyi "bir tür olağan" olarak kabul etmeye zorlansak da ve öyle kabul etsek de, artık işler diplomasiyle yürümeyecek. Bu kadar şiddetin başka bir açıklaması olamaz.
Not: Drozdiak "yaşlı" Avrupa ve "düşük doğum oranları"ndan bahsederken doğru söylemiyor. Yaşlı Avrupa"yı oluşturan iki ülkeden biri olan Fransa, binde 12.54'lük doğum oranıyla Polonya (10.47), Çek Cumhuriyeti (9.01), Macaristan (9.32), Romanya (10.79) ve Bulgaristan'ın (8.02) üzerinde bir doğum oranına sahip. Almanya'da doğum oranı binde 8.6.
Ortalama yaşta da Fransa 38.3 ile bu "yeni Avrupa" ülkelerinden, Polonya hariç, biraz daha genç bir nüfusa sahip. Nüfus artışının yaşandığı Fransa (yüzde 0.42) ve Almanya'nın (yüzde 0.04) aksine, "genç Avrupa"nın nüfusu, nüfusun sabit kaldığı (yüzde 0) Polonya hariç, azalıyor. (Kaynak: CIA World Fact Book ) (ŞA/BB)