Kapısında dilek ve şikayet kutusu var mıdır bilmiyorum ama, en çok şikayet edilen kurumlardan birisi de TBMM'dir. Meclisten şikayetin konusu, yeterli çalışmamasıydı genellikle. Dilek ise, "istikrar" için tek parti hükümetinin olması idi.
Bir şey oldu, şikayet dinlendi. Meclis harıl harıl çalışmaya başladı. Durmadan yasa çıkarıyor. Her temel yasaya da "reform" yasası diyor. Dilek de tuttu, AKP büyük bir milletvekili "kalabalığı" ile meclise geldi ve tek başına "iktidar" oldu.
Buraya kadar pembe dizi tadında bir güzellik görünüyor. Şikayet giderilmiş, dilek yerine gelmiş. Fakat, kendimize 'oldu de ne oldu' diye sorduğumuzda, pek de iyi şeylerin olmadığını görüveriyoruz. Çıkan pek çok yasanın hemen sonra foyası da çıkıyor. Yapılan yasal değişikliklerin pek çoğunun daha iyi bir yaşam beklentisini karşılamadığı, varolandan daha geriye gittiğimiz görülüyor.
Başlangıçta olumlu bazı duygular uyandıran temel haklara dair pek çok yasa, ardından gelen güvenlik bürokrasisi karşı atağı ile ya yeniden eskiye döndüler ya da yasanın hemen ardından çıkarılan yönetmelikler yasaları manasız kıldı. Türk bürokrasisi, normlar hiyerarşisinin en alt basamağını görür. Tepe noktada Anayasa, ardından yasa, ardından tüzük, ardından yönetmelik, ardından genelge, sirküler gibi şeylerin geldiğini bilmez. O yüzden yasa çıkarmak pek manalı olmaz, yasa uygulamayı değiştirmez.
Başlangıç aşamasında nispi bir heyecan yaratarak gelen Ceza Muhakemesi Yasası da, benzer bir akıbete uğradı. Önce, güvelik ve yargı bürokrasinin yoğun taarruzu ile değiştirildi. Ardından da yönetmeliklerle başkalaştı. Fakat, bütün bu negatif değişiklikler "güvenlik sevdalılarını" pek tatmin etmemiş olacak ki, bir gece ansızın bir yasa çıkıverdi.
Yasa, yasa aleminde kendisine bir isim bulunamayan diğer bütün yasalar gibi "Bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun" adını taşımakta. Numarası 5397, doğum tarihi 3.7.2005, ilan tarihi 23.7.2005. Bu yasanın öngördüğü yönetmelik de dün (10 Kasım 2005) resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Temel olarak yasa ile yönetmelik benzer içerikte.
5397 sayılı kanun üç temel yasada değişiklik yapmakta. Değişiklik yaptığı yasalar 2559 sayılı Polis Vazife Selahiyet Kanunu, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu.
5397 sayılı yasa, bu üç yasanın birer maddesini değiştirmekte ve Telekomünikasyon Kurumuna bağlı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kurmakta. Bu kuruma da, iletişimin tespiti ve kayda alınması konusunda görev verilmekte ve dinlemeler bu merkez de toplanmaktadır. Yasaya göre başkanlıkta MİT, Emniyet ve Jandarmanın da birer temsilcisi bulunacaktır.
Her üç kanunda yapılan değişiklik de hemen hemen aynı niteliktedir. Bilinen güvenlik kaygıları ile MİT, Jandarma ve Emniyet yetkililerinin doğrudan dinleme emri vermesine olanak tanınmaktadır. Yasa, bu kurum amirlerinin dinleme emrini ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verebileceğini ve emrin derhal yetkili hakim onayına sunulması gerektiğini öngörmektedir.
Burada, düzenlemenin yargısal denetim öngörülmüş olması nedeni ile hukuka uygun yürüyeceği söylenebilirse de, Türk yargı pratiği içinde devlete derinden bağlı olduğunu pek çok örnekle göstermiş olan yargıç camiasının, hukuksal denetimi temel hakları gözeten şekilde yapıp yapmayacakları kuşkuludur.
İki örneğin hatırlanmasında fayda var. İki örnek de Diyarbakır'dan. Birinci örneğin üzerinden epey zaman geçti. Zamanın DGM hakimlerinden birisi, cezaevinden tutuklu alınması istemini kabul etmediği için soruşturma açıldı hakkında. İşlem de, muhtemelen başka bir hakimin onayı ile yapıldı. İkinci örnek daha yakın tarihli. Yine aynı kentin bir hakimi, Ankara'da reddedilmiş bir talebi kabul ederek bütün Türkiye'nin dinlenmesine dair bir karar verdi. Bu örnekler ve daha yüzlercesi, Türkiye'de yargıç denetiminin çoğu zaman işlemin hukuka uygunluğuna delalet etmeyeceğini göstermekte.
Yasa ve yönetmelik CMK dışındaki uygulamalarda iletişim tespiti ve kayda alınmasının 3 aylık süre ile yapılacağını, gerekli olması halinde 3 aylık sürenin her defasında üç ayı geçmemek üzere üç defa uzatılabileceğini düzenlemekte. Yani, toplam dinleme süresi bir yıla varabilmektedir.
Fakat devam eden tehlike varsa ve terör örgütü faaliyeti çerçevesinde dinleme ve tespit yapılıyorsa uzatma konusunda süre öngörülmemekte. Yasa ve yönetmeliğin deyimi ile dinleme "müteaddit" defalar hakim tarafından uzatılabilmekte, yani sonsuza kadar devam edebilmektedir.
Yasa ve Yönetmelik tedbirin sona ermesi ya da ortadan kalkması durumunda, kayıtların İletişim Başkanı ve dinleme-izleme isteyen kurumun üst amirinin denetiminde imha edileceğini düzenlemektedir. Bu tür düzenlemelerde, temel hakkı kısıtlanan kişiye tedbir sona erdikten sonra bilgi verilmesi ve kayıtların onun ya da temsilcisinin huzurunda imhası gerekli ve zorunluyken, burada dinlenen - izlenen kişiye sonradan bilgi verilmemesi ve kayıtların imhasının huzurunda yapılamamsı, kötüye kullanmaya açıktır. Dinlemeye son verilememsi ya da kayıtların imha edilmemesi durumunda, bunun nasıl bilineceği, nasıl belirleneceği belli değildir. Her şey kapalı bir kap içinde olmakta ve bitmektedir.
Yönetmeliğin 10. maddesine göre, hakim kararı ya da yazılı emrin dinleme-izleme yapılacak kuruma gönderilmeyecektir.
Bunun açık anlamı, bir kişi dinleme-izleme yapılacak kuruma gidip, hakim kararı veya yazılı emri olduğunu söyleyip, herhangi bir kişinin iletişimini kontrol edebilecektir. Kendisinden yazılı emir ya da hakim kararı istenemeyecektir. Düzenleme, bu yasa ve yönetmelik kapsamı dışında da dinleme yapılmasına olanak sağlamaktadır. Uygulamanın kazara hukuka uygun şekilde yürütülmesi ve istenen biçimde kontrol gerçekleştirememe riskine karşı öngörülmüş bir düzenlemedir bu. Bana göre devlet bu düzenlemesi ile hukuktan pek hoşlanmadığını ve eski usulle iş yapmaya devam edebileceğinin işaretini vermektedir.
Bu yasa değişiklikleri ve yönetmelik, temel hakları koruyan ve garantiye alan bir düzenleme olmaktan uzak olup, işi kılıfına uydurmak kavlinden şeylerdir.
Bir işlemin hukuka uygun olması ile yasaya uygun olması arasındaki farkı "devletluları" öğrenmedikçe, biz, çok uzun bir süre daha hükümdarın iki dudağı arasındaki "tebaa" olmaya devam edeceğiz.
Acaba Cumhuriyetin 100. yılında hak sahibi, hukuki güvencelere sahip yurttaşlar olabilecek miyiz? Benim dileğim de bu. Bekleyip göreceğim. Gözüm 2023'te. Hükmedenler beni gözlüyor, ben 2023'ü. Göz göze, çok romantik ve samimi. (AK/TK)