Dün birçok kişiye göre yüz binin üzerinde kişinin katıldığı Hrant Dink'i uğurlama töreninde, eşi Rakel Dink şöyle diyordu:
Diyorlar ki "O büyük bir adamdı." Size sorarım:"O büyük mü doğdu?" Hayır! O da bizim gibi doğdu. O gökten değildi o da topraktandı. Bizim gibi çürüyen bir beden! Fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı. İnsan kendiliğinden büyük olmaz. İnsanı yaptıkları büyük yapar...Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı (TİHV) Yavuz Önen, İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Yusuf Alataş, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Başkanı Ayhan Bilgen, insan hakları aktivisti Özlem Dalkıran, Düşünce Suçuna Karşı Girişim Sözcüsü Şanar Yurdatapan, İHD'den Feray Salman ve Kiraz Biçici, Hrant Dink'in yaşamıyla, duruşuyla, tavrıyla bize öğrettiklerini anlattı.
Önen: Mutlaka çözüm vardır ve barışçıldır
Önen, Dink'in öğrettiklerini şöyle sıralıyor:
1. Bütün ihtilaflı konularda mutlaka bir çözüm vardır.
2. Bu çözüm barışçıldır.
Önen dostu Hrant Dink için "Kavgayı kararlılığa, sabra, çözüm üretmeye ve barışık olmaya dönüştürmüştü" diyor.
"Vurulmadan önceki akşam son yemeği beraber yedik"
Hrant Dink'i tanımış olmanın kendisini nasıl değiştirdiğiniyse şöyle anlatıyor Önen:
"Hrant beni pekiştirdi. Diriltti. Arkadaşlığımız bu nedenle çok yakınlaştı. Son birkaç yılda pek çok etkinlikte yan yanaydık. Vurulmadan önceki akşam son yemeği birlikte yedik. Uzun bir sohbetti. Demek ki, bütünleşmişiz aslında.
"Vurulmadan bir buçuk ay önce İsveç'e birlikte gitmiştik. İsveç'te onun iyimser tarzına öfkelenmiştim bile. Sonra, bunun aksine, onu kendimden daha gerekli, usta, sabırlı biri olarak değerlendirmiştim."
Alataş: Duygusuz insan hakları mücadelesi olmuyor
"Hrant'ın en önemli özelliği duygusallığı ve barışçıllığıydı" diyor Alataş ve açıklıyor:
"Bence özgürlük, demokrasi, barış, insan hakları mücadelesi, duygusuz olmuyor. Hissetmediğinizde onu savunamazsınız. Savunduğunuz değerleri önce siz hissedeceksiniz. Hrant'ın en büyük özelliği, savunduğu ilkelerin, 'toplumsal barış, farklı kimliklerin bir arada yaşaması'nın öznesi olmasıydı.
"Kendi halkının yaşadığı trajediye, travmaya, soykırıma rağmen öfkeli değildi. İntikam peşinde değildi. Gerçeklerin üstünün örtülmesine de gönlü razı değildi. Geçmişte olanların en azından geleceği karartmaması için tartışılması gerektiğini düşünüyordu. Bu konuda içtendi."
"Hrant 'ülke'nin coğrafya olmadığını gösterdi"
Alataş, dostu Hrant Dink'in "Bir insanın üzerinde yaşadığı ülkenin bir coğrafya olmadığını, ülkeyi ülke yapanın üzerindeki insanlar, kültürel doku, farklılığı olduğunu, insanları birbirine bağlayanın toprak değil, değerler olduğunu gösterdiğini" söylüyor.
"Hrant Ermenistan'da değil, Malatya'da, İstanbul'da büyümüştü. Arkadaşları Türklerdi, Kürtlerdi, Rumlardı, Alevilerdi, Hıristiyanlardı... Aklınıza gelen her türlü farklı kültürdü."
Dink'in kendi hayatını nasıl etkilediğini de şöyle anlatıyor Alataş:
"Hrant'ta bir parça kendimi buldum. Benden üç beş yaş küçüktü. Herkesin herkesten öğreneceği şeyler var. Ben ondan daha öfkeliyim. Daha sabırsızım. Onda bana göre daha sakin bir ruh yapısı ve daha itidalli bir duruş gördüm. Etkilendiğimi de ifade etmeliyim.
"İkimiz de Malatyalıyız. Köken itibarıyla Adıyamanlıyım ama ben de Malatya'da doğup büyüdüm.. Benzerliklerimiz çoktu. O Ermeni; ben Kürt'tüm, ikimiz de baskı gören halklara mensubuz.
"Hrant öfkesine esir olmamaya çalışan, daha sevecen biriydi. Ben de bunun daha doğru olduğunu düşünerek kendimi frenlemeyi, öfkemi dışa vurmamayı, yüksek sesle bağırmamayı öğrendim."
Bilgen: Sorunların empati diliyle aşılabileceğini gösterdi
Ayhan Bilgen de Hrant Dink'in "Sorunların çatışma ve öfke diliyle değil, birlikte yaşama iradesini öne çıkaran bir empati diliyle aşılabileceğini" gösterdiğini söylüyor.
Ardından uyarıyor: "Bunun bedelini çok ağır olarak ödedi. Ve aslında, yazdıklarını, konuştuklarını, onu ihbar edenler de yargılayanlar da anlayamadılar.
"Umut ediyoruz ki onu kaybettikten sonra yaşananlar, geç de olsa anlaşılmasının işareti sayılsın. Özellikle hedef gösteren medya organlarının bundan sonra yeni Hrant'ları kaybetmemek için daha sorumlu davranmasını umut ediyoruz."
Bilgen, Dink'le ilgili çarpıcı bir yargılanma öyküsünü anımsatıyor:
"Urfa şubemizdeki bir paneldeki konuşmasından dolayı yargılanmıştı. O panelde birlikte yaşamanın örneklerini, Müslümanlar tarafından korunan Ermeni çocuklarını anlattığı halde bir soruşturma ve yargılama konusu yapıldı. Bu dikkat çekicidir."
Dalkıran: Yüreğe dokunan insan hakları savunuculuğu
Özlem Dalkıran'sa Hrant Dink'in bize "sonsuz bir hoşgörüyü, insan sevgisine, insana güveni, inancı" öğrettiğini söylüyor.
Dink'in insan hakları savunuculuğuna katkısını da şöyle özetliyor:
"Hrant hakları öfkesiz savunmayı öğretti. Sağduyulu, öfkesiz, aklıselim, soğukkanlı bir insan hakları savunuculuğuyla sonuna kadar gitmeyi. Bu sloganlardan çok mantık üzerinden, gülümseterek, yüreğe dokunarak yürüyen bir insan hakları savunuculuğu.
"Hrant bizim kullandığımız alışılmış insan hakları savunuculuğu jargonundan başka bir dille, insanların diliyle de konuşarak yapıyordu bunu. Anekdotlarla örneğin. Son yazısındaki güvercin benzetmesini düşünün. Ve bunu serinkanlılıkla, öfkelenmeden yaptı."
Her şeye rağmen umudu kaybetmemek
Dalkıran, Dink'in kişisel olarak kendini nasıl etkilediğini de "her şeye rağmen umudunu kaybetmemek; hayatımda bir kez daha bunun altını çizdi" diyerek anlatıyor.
"Dolu dolu gülmesi yok mu... Hrant bir kazanımdı benim için. İnsan gibi insan arkadaşım oldu. Hatta Türkiye'den umudumuzu kaybetmemiz gerektiğine bile ikna etti beni."
Yurdatapan: Gerçek doğrular barışçıl doğrular
"Hrant" diyor Şanar Yurdatapan, "dünyanın neresinde olursa olsun farklı toplumların yan yana iç içe barı içinde yaşayabileceklerini ispatlamaya uğraşıyordu. Onun ölümü bunun olanaksızlığını değil, tam tersine ülkemizde olanaklı olduğunu ispatlayan bir acı hepimiz için."
Hrant Dink'i tanımış olmasına dairse şunları söylüyor: "Gerçek o ki, Hrant'la çok ileri bir yaşımda karşılaştım. Hayat bana bir sürü doğruları yaşayarak öretmişti. Hrant'la çalıştığımız süre boyunca, barışçıl doğruların gerçek doğrular olduğunu bir kez daha anlamış oldum."
Salman: Gerçek insan hakları savunucusu
Feray Salman'sa, Dink'in öğrettiklerini "açıklık, empati" diye sıralamaya başlıyor ve ekliyor: "Aslında dayanışma en önemlisi galiba. Bana hep içtenliği, açıkça cesareti, kendi sorununu bilen, bir başkasının sorununa da dokunabilen biri olmayı düşündürüyor. Gerçek bir insan hakları savunucusundan söz ediyoruz. Böyle olmak gerek."
Salman, "Ermeni sorunuyla ilgili sorunun ne kadar derin olduğunu, bununla bağlantılı güncel olayları ondan öğrendim" diyor Dink için. "Bu yüzleşmeyi sağlıyor. Ve insanlar yüzleştikçe dönüşüyorlar. Bu yüzleşmeyi sağlamış olması çok önemli benim için."
Biçici: Dink'in bize öğrettiği, insan olmak
Kiraz Biçici, "insan olmak" diye yanıtlıyor Hrant Dink'in bize ne öğrettiği sorusunu. "İnsan olmanın bütün özelliklerini ve erdemini kendinde toplayan, farklılıkları eşitleyebilen, kendini hiç kimseden ayırt etmeyen bir insan hakları savunucusu Hrant Dink. Bizim canımızdı. Bir daha böylesi gelir mi, bilmiyorum."
Ve sonra ekliyor: "Ancak birkaç renk bir araya gelirse Hrant'ın rengini tutturabilir. Biz dostumuzu kaybettik; Türkiye'yse çok şey kaybetti."
Dink'in kendisini kişisel olarak nasıl etkilediğini de "Olgunlaştırdı. Daha geniş, aydınlık düşünmenin aracı oldu" diye yanıtlıyor. "Herkes onu eleştirdi. Onunsa 'bir yere yaslanacağım' diye bir derdi olmadı. Tek derdi, insan olmak ve barışa hizmet etmekti. 'Hrant Dink'i niye bu kadar seviyorlar' sorusunun yanıtı cenazede görülüyor. O kadar farklı kesimlerden, o kadar çok insandan cenazeye katıldığını duyuyorum ki, sevineyim mi, üzüleyim mi, bilemiyorum." (TK)