İçişleri Bakanlığı'nca hazırlanan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayından geçen iki ayrı kararnameyle, bazı il emniyet müdürleri, kaymakamlar ve vali yardımcılarının görev yerleri değiştirildi.
Sabiha Gökçen ile ilgili haberin ardından Hrant Dink'i uyaran eski İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör, Çorum'dan Yalova Vali Yardımcılığına atandı.
Çorum'dan Yalova'ya
Agos gazetesine göre Güngör, Dink'i Valilikteki makamına çağırmış, iki istihbaratçıyla birlikte tehdit etmişti. Güngör, 2007'de çıkarılan yaz kararnamesiyle İstanbul Vali Yardımcılığı'ndan Çorum Vali Yardımcılığı'na atanmış, bu atama "tenzili rütbe" olarak yorumlanmıştı.
Ancak ardından Güngör'ün İstanbul'daki görev süresi uzatılmış, 2008 yılının sonuna kadar İstanbul'da kalmıştı. Bursa'ya atanacağı öne sürülen eski İstihbarat Dairesi başkanı Ramazan Akyürek ise kararname dışında kaldı.
Güngör Valilikte neler dedi?
Dink, öldürülmeden önceki son yazısının "Neden Hedef Seçildim" başlıklı ilk bölümünde Güngör'le ilgili şunları yazmıştı:
"...Hiç beklemeden girişi yaptı Vali Yardımcısı. "Hrant bey" diyordu "Siz, tecrübeli bir gazetecisiniz. Daha dikkatli haber yapmanız gerekmez mi? Sonra böyle haberlere ne gerek var? Bakın ortalık nasıl allak bullak oldu. Hayır, biz sizi biliyoruz ama sokaktaki adam ne bilsin? Bu tür haberleri başka bir niyetle yapıyorsunuz sanabilir. Bakın şu elimdeki evrakı görüyor musunuz? Ermeni Patriği'nin bir başvurusu vardı, bazı internet sitelerinde Ermeni toplumunun bazı kurumlarına yönelik bazı densizler terör sayılabilecek girişimlerde bulunmaya çalışıyorlarmış. İşte biz de onları aradık ve Bursa'da bulduk, sonunda adalete de teslim ettik. Ama bakın işte sokaklar ne gibi insanlarla dolu. Bu tür haberlere daha dikkat etmek gerekmez mi?"
"Vali Yardımcısı'nın bu girişle başladığı sohbete, odadaki misafirlerden erkek olan da katıldı ve ondan sonra da zaten sözü bir daha başkasına bırakmadı. Vali Yardımcısı'nın sözlerini daha da net bir üslupla bu kez o yineledi. Dikkatli olmamı, ülkeyi ve ortamı gerecek girişimlerden kaçınmamı telkin ediyordu: "Sizin yazdığınız bazı yazılardan, her ne kadar üslubunuza katılmasak da, niyetinizin kötü olmadığını anlayabiliyoruz, ancak herkes bunu böyle anlamayabilir ve toplumun tepkisini üzerinize çekebilirsiniz" diyerek de beni kerelerce uyarıyordu.
"Ben ise haberi hangi niyetle yaptığımı anlatmakla yetindim. Birincisi ben gazeteciydim ve bu bir gazeteciyi heyecanlandıracak bir haberdi. İkincisi de, Ermeni sorununu hep ölenler üzerinden konuşmak yerine biraz da kalanlar ve yaşayanlar üzerinden konuşmayı denemek istiyordum. Ama görüyordum ki kalanlar üzerinden konuşmak daha zordu! Odadan ayrılacaktım ki götürdüğüm belgeleri görmek ya da almak için ısrar bile etmediklerini farkettim. Belgeleri isteyip istemediklerini onlara ben anımsattım ve verdim. Zaten de konuşmaların içeriğinden, beni hangi amaçla oraya çağırdıkları belliydi. Haddimi bilmeliydim... Dikkatli olmalıydım... Yoksa iyi olmazdı!" (EÖ)