7 Eylül'de görev süresi sona eren Prof. Dr. Ali Erbaş'ın Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki sekiz yılı siyasal ve toplumsal tartışmalar gölgesinde geçti.
AKP iktidarı ile birlikte protokolleri, bütçe ve kadrosuyla Türkiye'nin en etkili kurumlarından biri hâline gelen Diyanet’in kamusal görünürlüğü ön plana çıktı.
Hutbelerin dili güncel siyasetle ilişkilendirildiği gerekçesiyle eleştirilirken, 2017 yılında 6,5 milyar lira olan bütçesi 2025’te 130 milyar liraya yükseldi. Kurumun eğitim alanına yönelik politikaları, artan kadrosu, harcamaları sık sık gündeme geldi.
Özellikle LGBTİ+ konusunda 5 Temmuz 2019'da Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tüm camilerde okunan ve web sitesinde de yayınlanan Cuma Hutbesi'nde nikâhsız birlikteliklerin haram, eşcinselliğin de sapkınlık olarak nitelendirilmesi tartışmaları beraberinde getirdi.
26 Temmuz 2019'da Başkanlığın "Beden mahremiyeti ve tesettür" başlıklı cuma hutbesinde, "Özellikle erkekler için beden sağlığını da tehdit eden dar giysiler, mahremiyetin korunmasını sağlamadığı için tesettür bilincine uymaz" ifadeleri daha sert eleştirilerin yapılmasına neden oldu. Ancak tüm tepkilere rağmen geri adım atılmadı.
1 Ağustos 2025’te yayımlanan "hayâ ve giyim" ile "kul hakkı - miras" hutbeleri tartışmaları alevlendirdi. 15 Ağustos 2025’te Başkanlık tarafından tüm camilerde okutulan Cuma Hutbesi'nde ise, karşılıklı rıza olmadan Allah'ın koyduğu miras ölçüsünü değiştirmenin ilahi adalete aykırı olduğu ifade edildi. Ailede, toplumda, dünyada yaşanan kötülüklerin temelinde kul hakkı görülürken, hutbede şu ifadeler yer aldı:
“Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahî adalete aykırıdır. Kişinin; kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır. Arazi sınırlarını ihlal ederek başkasının mülkünü gasp etmek, asılsız gerekçelerle insanların mallarına el koymak, yalan beyanlarla insanları mağdur etmek ateşten gömlek giymektir.”
“Kadınların kazanılmış medeni hakları hedef alınıyor”
Hutbelere yönelik tepkiler devam ederken son metin ile birlikte başta kadın hakları örgütleri olmak üzere aktivistler ve hukukçular metinlere sert tepki gösterdi. Örneğin Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, “Diyanet’in görevi, dini değerleri kullanarak kadınların kazanılmış medeni haklarını hedef almak değildir” yönünde açıklama yaptı.
Diyanet Eski Başkanı Ali Erbaş’a yönelik eleştiriler devam ederken, 18 Eylül’de Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzaladığı kararla görev süresi dolan Erbaş yerine İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Safi Arpaguş atandı.
İlahiyatçılardan hutbelere tepki, yeni yönetime çağrı
Yeni dönemle birlikte ilahiyatçılar özellikle hutbelere yönelik, “kapsayıcı, toplumun duyarlılıklarının dikkate alınarak hazırlanması” çağrısında bulundu. İlahiyat profesörleri geçmiş dönemdeki hutbeleri eleştirdi, yeni yönetime yönelik önerilerini dile getirdi.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü İslam Felsefesi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Maraş, Başkanlığın devletin bir kurumu olduğunu ve toplumdaki her kesimi dikkate alan barışçıl, uzlaşmacı bir yaklaşımla karar vermesi gerektiğini söyledi. Aksi yönde metinlerin paylaşılmamasına değinen Prof. Dr. Maraş, “Ancak tek tip bir anlayış ortaya konuluyor. Miras, örfi hususlar, bu yönelik kavramlar dinmiş gibi ortaya atılıyor” dedi.
“Haya” kavramını örnek olarak gösteren Prof. Dr. Maraş; bu kelimenin çok yönlü bir alanın konusu olduğunu, sadece kadına yönelik değil, insanı ve erkeği de içinde barındırdığını ifade etti. “Miras paylaşımı”, “kadın giyimi” kavramının da hutbe metinlerinde kadını şekillendirici olarak yanlış şekilde kullanıldığını savundu. Prof. Dr. Maraş, son dönemi dikkat almadan geçmişteki Kuran ayetlerini tek tip olarak yorumlayan görüşlerin dikkate almanın doğru olmadığını vurguladı.
“Diyanet kendisini devlet yerine koyuyor”
“İslam akıl dini ancak; daha selefi bir düşünce ile insanı dinden soğutabilecek adımlar atılıyor. Türkiye’de Diyanet geçmişten bu yana önemli bir kurum. Ancak son dönemde Diyanet kendisini devlet yerine koyarak anlamadığı alanlarda her konuda karar verebiliyor” diyen Prof. Dr. Maraş sözlerini şöyle tamamladı:
“Diyanet Başkanlığı’nın yeni yönetimi bu tür durumlara dikkat ederse toplumda eleştirilen, zarar gören Diyanet daha farklı bir noktaya gelebilir. Dini, bir paket programmış gibi görmekten kurtulmaları gerekiyor.”
"Diyanet eskiden dikkatli davranıyordu"
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Azimli ise; dışlayıcı, aşağılayıcı, taraflı bir tavır oluşturmanın, grupları hedef haline getirmenin, toplumdaki belli bir kesimin görüşlerine yakın hutbeler hazırlanmasının doğru olmadığını ifade etti. Bu yaklaşımın dinden uzaklaşılmasına neden olduğunu vurguladı.
Hayata geçirdiği uygulamalar nedeniyle Diyanet’e güvenin azaldığı, yanlış ifade edilen metinlerin insanları din ve camiden uzaklaştırdığını dile getiren Prof. Dr. Azimli, bu durumun eskiden daha farklı olduğunu savundu. Prof. Dr. Azimli özetle şöyle dedi:
“Diyanet; eskiden daha dikkatli davranıyordu. Toplumun genel ölçülerine, devletin hukuk ilkelerine göre hutbe hazırlıyordu. Ancak son dönemde toplumun duyarlılıklarının dikkate alınmadığı, özensiz tarzda yazıldığı görülüyor. Yani fıkıh kitaplarındaki aşırı yorumların hutbelere yansıdığı görülüyor. Fıkıh kitapları belli görüşe göre yazılmış metinler, birini dikkate alıp diğerini dikkate almazsanız diğer kesim dışarıda kalır.
Diyanet bunun yerine daha kucaklayıcı, her kesime yönelik moral verici, tüm dinlere, inançlara, yaşam şekline, toplumdaki hassas konulara daha dikkat edilerek hutbe metinleri hazırlanmalı.” (GÖ)

