Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Sekreterliği, Genel Kurulun 7 Nisan 2022'de Hüseyin El ve Nazlı Şirin El (B. No: 2014/15345) başvurusunda, Anayasa'nın 24. maddesinde güvence altına alınan ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiğine ilişkin kararının gerekçesini açıkladı.
AYM, "Ebeveynlerin Eğitim ve Öğretimde Dinî ve Felsefi İnançlarına Saygı Gösterilmesini İsteme Hakkının İhlal Edilmesi" başlığıyla yayınlanan kararında özetle, başvurucu Hüseyin El'in İslam dinine mensup olmamasına rağmen, kızının zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersine katılmaya zorlanması, azınlık dinlerinden birine mensup olmaması dolayısıyla da DKAB dersinden muafiyet imkânı tanınmaması nedeniyle "ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiği" iddiasının haklı olduğu sonucuna varıyor.
Altıparmak: "Müfredat değişmiş,
öğrenci üniversite son sınıfa gelmiş ama karar yine de önemli"
Hukukçu Kerem Altıparmak karar üzerine Twitter hesabından yayınladığı bir zincirde "Olay gerçekleştiğinde ilkokul 4. sınıfta olan başvurucunun bugün üniversite son sınıfa gelmiş, 2018 yılında din dersi müfredatı tekrar değişmiş" olmasına, "AYM'nin de değerlendirmesinin bu yeni müfredata ilişkin olmadığını söylem[esine]" karşın, "Yine de önemli" olduğunu söylüyor.
Altıparmak'a göre, karar "[...] iktidarın olay tarihinde mevcut AİHM kararına rağmen 2005-2018 yılları arasında bir dini inancı, farklı inançlarda olan veya inanmayan onbinlerce ailenin çocuğuna zorla dayattığını ortaya koy[ması]" bakımından önem taşıyor.
Öte yandan Altıparmak, AYM'nin karar alma önceliklerini de eleştiri tahtasına yatırıyor: "Başvuru 2014 yılında yapılmış. 2018 yılına kadar yüzbinlerce öğrenci bu uygulamadan etkilenmiş. AYM kararını 2022 yılında veriyor. Hiçbir pratik sonucu olmayacak şekilde." ve AYM'nin önceliklerini sorguluyor: "Neden? Bu başvuruya neden öncelik verilmedi? AYM'nin öncelik politikası nedir?"
Kararın pratik hiçbir sonucu olmayacak. Olay gerçekleştiğinde ilkokul 4. sınıfta olan başvurucu bugün üniversite son sınıfa gelmiş. 2018 yılında din dersi müfredatı tekrar değişmiş, AYM de değerlendirmesinin bu yeni müfredata ilişkin olmadığını söylüyor. Yine de karar önemli
— Kerem ALTIPARMAK (@KeremALTIPARMAK) July 29, 2022
Olay ve süreç
Başvurucu 2009'da ilkokul 4. sınıf öğrencisi olan kızının (Nazlı Şirin El) okuluna başvurarak kızının din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersinden muaf tutulmasını istemiş. Ancak okul idaresi, Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğünün 22/10/2009 tarihli yazısı uyarınca başvurucuya "T.C. uyruklu Hristiyanlık ve Musevilik dinlerine mensup öğrencilerin bu dinlerden birine mensup olduklarını belgelendirmeleri kaydıyla DKAB dersine girmelerinin zorunlu olmadığını1 beyan etmiş.
Başvurucu bunun üzerine kendisinin ve kızının nüfus cüzdanının din hanesindeki İslam ibaresi kaldırtmış ve İdare Mahkemesinde yürütmenin durdurulması talepli iptal davası açmış. Yargılamayı yapan İdare Mahkemesi dava konusu işlemin iptaline karar vermiş ama karar, temyiz aşamasında Danıştay tarafından bozulmuş.
Başvurucu bunun üzerine, öğrencinin DKAB dersinden muafiyet imkânı bulunmaması nedeniyle ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle davayı AYM'ye taşımış.
AYM ne diyor?
AYM incelemesinde "AİHM'in [...] 2018-2019 eğitim ve öğretim yılına kadar olan dönemde yürürlükte bulunan DKAB müfredatı bakımından AİHM'in bu müfredatta öncelikli olarak İslam dinine ait bilgilere yer verildiği, ders müfredatında yapılan değişikliklerin bu dersin ana bileşenleri bakımından gerçek anlamda bir revizyon sonucu doğurmadığı, Danıştayın ülkemizde çoğulculuk anlayışı içinde nesnel bir şekilde DKAB öğretiminin verilmediği şeklindeki tespitlerinden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı" sonucuna varmış.
Buna göre, AYM "[...] ilköğretim DKAB dersi (4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflar) öğretim programında; ders programlarının baskın bir şekilde ülkemizin kendine özgü tarihsel birikimi ve sosyolojik yapısı çerçevesinde İslam'ın Türk milletinin çoğunluğu tarafından uygulanan ve yorumlanan şekline ilişkin bilgilere odaklandığı, yalnızca İslam dinine ait ibadetlerin öğretildiği, müfredatın, öğretimin ötesine geçerek eğitim içeriğine sahip olduğu[nu] tespit etmiş."
"Dolayısıyla [AYM] 2018-2019 eğitim-öğretim yılına kadar olan dönemde bu dersin Anayasa'nın 24. maddesinde dinler hakkında yansız ve tanıtıcı bilgiler vermek ve ahlaki değerleri benimsetmek amacıyla zorunlu olması öngörülen din kültürü ve ahlak öğretimi içeriğine kavuşturulamadığını değerlendir[miş.]"
Sonuç olarak AYM "2018-2019 eğitim ve öğretim yılına kadar olan dönemdeki DKAB dersi müfredatı[nı], içerik olarak dinler hakkında yansız ve tanıtıcı bilgiler vermek amacıyla zorunlu olması öngörülen din kültürü öğretimi kapsamında deği,l din kültürü öğretimini aşan, İslam dininin ve onun belirli bir yorumunun eğitim ve öğretimi kapsamında değerlendirmiş.
AYM, dolayısıyla, "anılan DKAB dersini kızına aldırmak istemeyen başvurucu için uygun alternatifler sunulmaması[nın] başvurucunun ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkını ihlal et[ttiği]" sonucuna ulaşmış.
Anayasa Mahkemesi: "Seçmeli ders Anayasaya aykırı değil"
AYM son bölümde bu kararının "okullarda Anayasa'nın 24. maddesi kapsamında İslam dininin eğitim ve öğretimini içeren dersler okutulmasının Anayasa'ya aykırı olduğu anlamının çıkarılamayacağı"na özellikle belirtme gereği duymuş.
AYM, önceki kararlarına gönderme yparak "din eğitim ve öğretimi bağlamında kişilere "seçenekler sunan, toplumu oluşturan bireylerin bu alandaki yaygın ve müşterek ihtiyaçlarının karşılanmasını kolaylaştıran tedbir ve uygulamalar"ın, bu bağlamda "Kur'an-ı Kerim" ve "Hz. Peygamberimizin Hayatı" derslerinin ortaokul ve liselerde isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulmasının Anayasa'ya aykırı görülemeyeceğini (AYM, E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012)" özellkle belirtmiş.
Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında; din ve vicdan özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden biri olduğunu, bunun kökeninde dinin hem bir dine bağlı olan bireyler tarafından hayatı anlama ve anlamlandırmada başvurdukları temel kaynaklardan biri olması hem de toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir işlev görmesinin bulunduğunu belirtmiş (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 52; Sara Akgül [GK], B. No: 2015/269, 22/11/2018, § 79). Yine Anayasa Mahkemesi din eğitim ve öğretimini devletin din ve vicdan özgürlüğü kapsamındaki pozitif yükümlülükleri arasında görerek din eğitimi ve öğretiminin Anayasa'nın 24. maddesinde din ve vicdan hürriyetinin bir gereği olarak kabul edildiğini, Anayasa'nın dinî hizmetleri toplumsal bir ihtiyaç olarak gördüğünü ve devlete bu ihtiyaçların karşılanması yönünde yükümlülükler yüklediğini vurgulamış (AYM, E.2012/65, K.2012/128, 20/09/2012).
Sonuç
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dinî ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiği kararıyla, geçmişe -ve geleceğe de- dönük yüzbinlerce hak ihlalinin telafisi için bir içtihat kapısı açıyor. (AEK)