Ancak bunun bir de "kara yumurtası" vardı.
"Türkiye Ermeni Patrikliği İstanbul'daki sadece 20 kilisede ayin yapılabildiğini, 18 kilisede ise din adamı eksikliği nedeniyle ayin yapılamadığını açıkladı. Ayin yapılamayan kiliselerden birinde kilise avlusuna doluşan halk, uzun süre bu tutumu protesto ederek kilisesinden ayrılmamış, sonunda çaresiz, kilisenin içine girip birlikte din adamı olmaksızın dualarını okumuş ve üzüntü içinde dağılmış."
Hrant'ın bu yazısı daha birkaç yıl önce gittiğim Rum Ortodokslar'a ait Ruhban Okulu'nu hatırlattı. Bu coğrafyanın en güzel parçalarından birinde, çok şık bir bina, 60 binden fazla kitabı bulunan kütüphanesi, yatakhanesi ve derslikleriyle bomboş duruyordu. Koskocaman insansız binayı bekleyen bir rahip ise yaşadığı üzüntüyü somut bir örnek vererek açıklıyordu:
"Burada din adamı yetiştiremiyoruz. Patriğin Türk vatandaşı olma zorunluluğu var. Bu nedenle buradaki Türk vatandaşı gençleri Yunanistan'a gönderiyoruz dini eğitim alması için. Ancak çoğu geri dönmüyor. Bir süre sonra patrik seçecek din adamı bulamayacağız."
Türkiye'de Ermenilere ait ruhban okulu 1967'de, Rumlara ait olanı da 1971'de kapatılmıştı. Bir Hıristiyan azınlık olarak Süryaniler ise, Lozan'daki haklardan yararlandırılmadıkları için hiç ruhban okulu açamamışlardı.
Sorunun kaynağı ilk bakışta yasal gibi görünüyor.
Örneğin Türkiye Ermenileri Patriği Mesrop II, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunduğu dosyada ilk sorun olarak "Fatih Sultan Mehmet zamanında ihdas edilen Türkiye Ermeni Patrikliğinin geçen zaman içinde tabi olduğu ve 1863 Nizamnamesiyle son halini alan statüsünün, Lozan Antlaşmasının imzalanmasından sonra dahi bir güncellemeye tabi tutulmamasına" değiniyordu.
Aynı dosyada Mesrop II, bütün Hıristiyanları ilgilendiren soruna yer vermişti ikinci sırada:
"Türkiye genelindeki Ermeni kökenli Hıristiyan vatandaşlarına normal din hizmeti verebilmek için altmışa yakın din görevlisi, Ermeni azınlık okullarında din dersi eğitimi vermek üzere de yirmi kadar din dersi öğretmenine ihtiyaç varken, halen sadece on sekiz din görevlisi bulunmakta, uzman din dersi öğretmeni ise bulunmamaktadır."
Patrikhanelerin hukuksal kimliğine ilişkin tartışma geçtiğimiz ay Fener Rum Patrikhanesi'nin 12 kişilik Sen Sinod'a (Kutsal Meclisi) altı Türk vatandaşı olmayan üye atanmasında da yaşanmıştı.
Sorunun açılımını Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Elçin Macar, 15 Mart tarihli Radikal'de "Karmaşanın altında Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuken Patrikhane'yi tanımlamamış, tüzel kişilik vermemiş olması yatar. Bu bir siyasi tercihtir ve cumhuriyetin idarecilerince yok olması umulan bir yer olarak görülen Patrikhane'nin, bu yolla hukuki bir güvenceden mahrum kalması planlanmıştır" diye yazar.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde oluşturulan alt komisyonun geçtiğimiz yıl Bakan Çelik'e Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması konusunda sunduğu raporda, tüzel kişilik olmadığı için Patrikhanenin okul açamayacağı anlatılıyordu.
Zaten, Heybeliada Ruhban Okulu kuruluşundan 127 yıl sonra Anayasa Mahkemesi'nin 12 Ocak 1971 tarihli "özel eğitim kurumlarının sadece devlet tarafından açılabileceği" kararı üzerine kapatılmıştı. Hatta, Patrikhanenin, Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapatılması kararına Danıştay'da dava açma isteği de "tüzel kişi olmadığı" gerekçesiyle reddedilmişti.
Gelinen nokta bu. Süryaniler zaten hiç ruhban okulu açmamış, Rumların ve Ermenilerinki ise, farklı gerekçeler gösterilerek kapatılmış. Sonra da Kutsal Meclis'in yarısı Türk vatandaşı olmayan din adamları atandı diye tartışma yapılıyor. Garip bir "devlet olma", garip bir "laik olma" anlayışı. Bir kısım "çoğunluk" yurttaşına "ihtiyaç fazlası" din adamı yetiştiriyor, "azınlık" bir kısım yurttaşına da din adamı sıkıntısı yaşatıyor. Allah layığınızı versin. (CB/BB)