Ne yazık ki, dünyada ölen diller meselesinin halledilmesi konusunda henüz tartışmalar çok akademik bir düzeyde kalıyor, fiilen gerçekleştirilen eylemler, kağıtta yazılanların çok az bir kısmına tekabül ediyor.
Dil Ölümü
Önce dil ölümünden başlayalım. Nedir dil ölümü? Dil ölümü basitçe ifade edersek, o dili konuşan toplumunhalkın çeşitli nedenlerle artık o dili konuş(a)mama durumudur.
Bugün özellikle teknolojinin sürekli gelişmesinin bir sonucu olarak dünyanın giderek birbiriyle daha çok iletişimde olması zorunluluğu ve her anlamda merkezileşme ile beraber, birtakım istilacı diller öne plana çıkmış ve diğer diller ise bu dillerin tehdidi altında ikinci plana itilmiş periferileşmeye (1) zorlanmışlardır.
Diller Neden ve Nasıl Ölür?
Bu soruya verilecek bütün farklı yanıtların aslında birbirleriyle bir neden-sonuç ilişkisiyle bağlı olduklarını görürüz. Konunun daha somut olması için Süryanice'yi örnek olarak seçelim.
Bugün Süryanice'nin ölüm tehdidi altında olduğunu hemen hemen her Süryani biliyor. Peki Süryanice neden bu kadar kötü bir durumda? Şimdi bu sorunun cevabını vermek hiç de kolay değil aslında. Ama kaba hatlarıyla tezler şunlar:
Süryanilerin dünyanın dört bir yanında dağılmış olmaları, özellikle gittikleri batı Avrupa toplumlarının Hıristiyan olmasından ötürü görece kolay adapte olmaları bu nedenlerden biri sayılabilir.
İkinci bir neden olarak da Süryanilerin anayurtlarında hüküm süren iktidarların güttüğü Araplaştırma, Türkleştirme gibi siyasetlerin etkisinde olmaları sayılabilir.
Bugün Türkiye'de yaşayan yaklaşık 20 bin Süryaniden ancak bir kaç bini Süryanice'yi biliyor, bunlardan çok az bir kısmı da evde, gündelik hayatta Süryanice'yi kullanıyor. Klasik * dili gerçekten okuyan, yazabilen ve anlayabilen insan sayısı ise, Süryani nüfusuna oranla neredeyse binde birler düzeyinde kalıyor. Durum, görece daha "serbest" oldukları Suriye ve Lübnan'da da aynı şekilde.
Dil Ölümleri Tehlikelidir
Dil ölürken sadece bir kelime dağarcığını yitirmekle kalmıyoruz aynı zamanda binlerce yılın bilgi, kültür birikimini, o dile has düşünce tarzını da kaybediyoruz. Bu kadarla kalsa iyi. Ölen her dille beraber bir bilgi hazinesini de kaybediyoruz.
İşte size bir örnek: Bir çok Hawaiili'nin geçmiş iki bin yıl boyunca deniz balıkları hakkında sözlü olarak biriktirdikleri bilgi, batılı bilimcilerin bu konuda sonsuza dek öğrenebileceklerinden daha fazlaydı.
Ama ne yazık ki, bugün Hawaii dilinde biriktirilmiş o sözlü bilgi, Hawaii dilinin kapitalizmin/küreselleşmenin çarkları arasında öğütülmesiyle bugün çok az bir miktarı günümüze ulaştı.
Bu açıdan dünyada tehlike altında bulunan binlerce dilin varolduğunu bilirsek, insanlığın karşı karşıya kaldığı bu bilgisel ve kültürel yitimin ne kadar korkunç boyutlarda olduğunu tahmin edebiliriz. Bu bağlamda dünyada ölen her dil için üzülmeye değer diye düşünüyorum.
Küreselleşme yerel dilleri yok ediyor. Peki bu neden ve nasıl oluyor? Durumu daha anlaşılır olması açısından önce "küreselleşme" sözcüğünün bir anlam analizini yapmamız gerekiyor.
Küreselleşme çok zaman büyük sermaye ve temsilcileri tarafından olumlanıp pozitif bir olay olarak insanlara kabul ettiriliyor. Ve iddia edilen de şu:
"Küreselleşme, dünyanın fiziki coğrafi koşullarına karşı geniş bir mobilizasyon imkanını sağlar. Böylece insanlar uzaktaki mesafeleri dert etmeksizin seyahat edebilir, kendi çıkarları doğrultusunda yerküre üzerinde serbestçe dolaşabilir, internet ile her an dünyanın herhangi bir noktasında sanal bir varlık gösterebilir. Bununla beraber mal ve para akışı daha serbest hale geleceğinden bu hem üreticinin hem de tüketicinin menfaatine olacaktır."
Dayatılan teori bu. Ancak veriler hiç de bunu göstermiyor. Küreselleşmenin insanlara geniş bir hareket serbestisi imkanı tanıdığı bir gerçek. Fakat sorun bu imkana çok küçük bir küreseller kitlesinin sahip olması ve bu kitlenin çok büyük bir kısmının sanayileşmiş batı toplumlarından gelmesidir.
Kaldı ki bu küresellerin diğer insanları küreselleşmenin nimetlerinden! yararlandırmak istemediklerini, geliş(e)memiş üçüncü dünya ülkelerinden gelecek olan insanlara vize duvarını önlerine dikmeleri ve rekabet gücü yüksek bazı mallarının kendi ülkelerine ihracatında kota koymalarından anlayabiliriz.(Örneğin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Türkiye tekstil sektörüne öteden beri kota uygular.)
Bu da yetmiyormuş gibi serbest ticaret ve ekonomik malların serbest dolaşımı -buna küreselleşme diyelim isterseniz- bahane edilerek üçüncü dünya ülkelerinin ekonomisini koruyan gümrük duvarları kaldırılmak isteniyor. (Örneğin NAFTA ve AB-Türkiye arasındaki gümrük birliği anlaşmaları).
Ancak serbest piyasadaki ekonomik ilişkiler sosyal ve kültürel hayatta da yansımalarını buluyor. Örneğin serbest piyasa mekanizmasında maddi getirisi olan İngilizce, kimi küçük nüfuslu eski İngiliz sömürgelerinde diğer yerli dillerini periferileştirmiş, deyim yerindeyse adeta katletmiştir.
Çünkü yerliler, piyasada kendilerine bir ekonomik çıkar sağlaması çok zor olan kendi anadillerini öğrenmek için zaman ve efor harcayacaklarına, piyasanın ihtiyacı olan İngilizce öğrenmeyi yeğliyorlar. Bundan dolayıdır ki, "serbest piyasa" sisteminde eğer bu dillerin korunması gerekiyorsa, bir çözüm o dilleri insanlar için cazibeli kılmak gerekir.
Ama bu sefer de karşımızda çok güçlü konuda bulunan başka ulusal ve uluslar arası diller çıkar. Mesela İstanbul'daki Süryanilerin, Süryanice'yi öğrenmede olan isteksizliklerini bu olguyla açıklayabiliriz. Bunun yanında Süryanice öğrenmek İstanbul Süryanileri için konuşmak gerekirse "entelektüel bir zevk" olup bunu tabana yaymak şu an için güçtür.
Hal böyleyken yerel diller devamlılığı için başka yollar bulmak gerekir. Yerel dilleri koruma ve geliştirmenin bir başka yolu da o dilleri kamusal alanda kullanımı için mücadele vermektir.
Bu cümleyle şunu kastediyorum. Bir yerel dilin devamlılığını sağlamak için o dilde radyo-TV yayını yapılmalı/yapılabilmeli gazete-dergi çıkartılmalı/çıkartılabilmeli, resmi kamu veya özel eğitim kurumlarında öğretim dili olarak okutulmalı/okutulabilmeli.
Böylece hem dil için bir "talep" yaratılmış olur hem de zamanla dilin devamlılığı sağlanır.Ancak bize dayatılan şekliyle küreselleşme, yukarıda sözü edilen mücadelelere köstek oluyor.
Küreselleşmeyle beraber, insanların birbirleriyle daha fazla iletişimde olma zorunluluğu bahane edilerek, diğer yerel diller ve hatta ulusal diller periferileştirilerek "sistem dışı" bırakılıyor, "çağa en iyi ayak uyduran dil, hayatta kalır" kabilinden darwinvari sloganlarla bu politikalara meşruiyet sağlanmaya çalışılıyor. Zaten ulus-devletler de yerel dillerin korunması ve geliştirilmesi konusunda isteksiz davranıyorlar.
Çünkü bu yerel dillerin devamlılığını sağlamak hem devletler için ek bir zaman ve maliyet kaybı gibi gözükmekte, hem de "ayrılıkçılık" paranoyalarıyla, ya bu diller yok sayılıyor yada bu dillerde eğitim yasaklanıyor.
Mesela Türkiye'de Kürtçe başta olmak üzere diğer yerel dillerde eğitim yasaklanmıştır.(Emenice, Rumca ve İbranice hariç). Fakat öte yandan ülkenin en gözde iki üniversitesi olan Boğaziçi Üniversitesi ile Ortadoğu Teknik Üniversitesi sadece İngilizce eğitim vermekteler.
Sonuç Yerine
Görüyoruz ki, yerel dillerin yok olması, sadece yerel bir sorun değil, tersine küresel bir sorundur. Ve yine görüyoruz ki, artık bu dillerin ölmesinin varolan "sistemle" çok yakından bir ilişkisi vardır. Ayrıca herhangi bir ekonomik kazanç sağlamadıklarından dolayı emperyal-hegemonyacı ülkelerin dilleri karşısında periferileşmeye itilen "yerel diller" hızla dejenere oluyor ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar.
Bundan dolayı, verilecek mücadele de sadece bir dilin yaşatılması bağlamında olmamalı, aksine hayatın her noktasında bizim kafamızı, beynimizi, düşünüş tarzımızı işgal altına almış, doğayı ve bununla beraber kültürlerin ve diğer canlı türlerinin doğal yaşam alanlarını da tehdit eden küresel vahşi kapitalizmle de olmalıdır.
Şimdilik egemen dil olan İngilizce karşısında ve ulus devletlerin baskıları ile birlikte kaybolan, bu dili kullanmayan yaşayanların, yerel sandığı ama insanlık dilleri anlamında dillerinin küresel yok oluşuna birlikte karşı durmalıyız. Bugün beni yok eden yarın senin annenden öğrendiğin dili ve bu dilin arkasındaki yüzlerce binlerce yıllık birikimleri de yok edecektir. Dilimizden başka kaybedecek bir şeyimiz kalmadı. Ama kazanacağımız bir dünya var. (FA/BA)
1. "Dilin, senin kaplanındır." Bir Malezya atasözü
2. Periferileşme, bir nesnenin birincil olmaktan çıkıp ya da hayatiliğini kaybedip artık değersizleştiği bir durumu ifade eder.
Yararlanılan Kaynaklar:
1-Kaybolan Sesler. Daniel Netle & Suzanne Romaine. Çeviren Harun Özgür Turgan. Oğlak Yayınları İstanbul 2002 Birinci baskı.
2-UNESCO'nun resmi web sitesi. www.unesco.org
3-www.bianet.org adresindeki "Küreselleşme Yerel Dilleri Yok Ediyor" adlı Rahul Goswami tarafından kaleme alına makale.
* Klasik ile kastedilen bugün Süryanice'nin en arı hali olan ve halk arasında "kthobonoyo" olarak adlandırılan dildir.