Lis Yayınevi, 12 yıldır Diyarbakır’da ağırlıklı olarak Kürtçe yayıncılık yapan istikrarlı bir yayınevi. Anılan zaman dilim içinde 300 dolayında kitap basıp yayınladılar.
Dünya yazarlarının kendi dillerinden Kürtçeye kazandırdıkları kitapların yanında, Kürt yazarlarının ilk kez yayınlanan kitaplarının da yayıncısı olan Lis yayınevi, her yıl 21 Şubat haftası boyunca kutlanan “Uluslararası Dünya Anadil Günü” nedeniyle bu yıl için özel olarak dil üzerinden çok önemli bir çalışmayı yayınları arasına kattı.
Daha önce de Lis yazarlarından biri olarak okurun yakından bildiği edebiyatçı, çevirmen Dîlawer Zeraq’ın 20 yıllık çabasının ürünü olan ve 18 bin deyimden oluşan “Ferhenga Biwêjan a mezin” – Büyük Deyimler Sözlüğü üç cilt halinde ve 2000 sayfalık devasa bir külliyat orijinal kutusu içinde numaralı ve sınırlı sayılı olarak okuru / ilgilisi ile buluşturuldu.
İstedim ki; Kürtçenin okurları ile ve tabii Türkçenin de dil ve deyimler üzerinden okurları ile karşılaştırmalar da yaparak bu önemli çalışmadan haberdar olsunlar.
Kitaplarınız ağırlıklı olarak Kürtçe, ama Türkçe kitaplarda basıyorsunuz. Kürtçe-Kürtçe Büyük Deyimler Sözlüğü, Kürtçe-Türkçe ve Türkçe-Kürtçe Deyimler Sözlüğü, ya da 2000 sayfayı aşan 18 bin Kürtçe (Kurmancî) deyimi içinde barındıran Ferhenga Biwêjan a mezin… Anladığım kadarıyla bu alanda ciddi bir boşluk vardı. Siz bu boşluğu doldurmak amacıyla böylesine kapsamlı bir çalışmaya girdiniz. Bu çalışma yayıneviniz açısından hangi ihtiyaçtan doğdu? Okur cephesinden böyle bir talep mi vardı? Lis yayınevinin genel yayın yönetmeni olarak sizinle başlayalım Lal Laleş…
Lal Laleş: Dille ilgili olarak Kürtçenin gelişimi açısından sözcük ve sözlük çalışmaları çok önemli bir yer almakta. Dilawer Zeraq yıllar önce de Deyimler Sözlüğünü hazırlamıştı. Tabi zaman içinde o sözlüğün baskısı tükenince başka kitapları nedeniyle de yazarımız olan Dilawer Zeraq’ın “deyimler sözlüğü”nü ne zaman yeniden basacağımızı okurlar soruyordu. Ve o sözlüğün daha da geliştirilip basılma durumunun olup olmayacağını da soruyorlardı. Biz de tabi yazarımızdan Ferhenga Biwêjan ile ilgili nasıl bir çalışma içinde olduğunu sorduk. Dilawer Zeraq, bilgisini paylaştı bizimle. Kürtçeden Kürtçeye Ferhenga Biwêjan, Büyük Deyimler Sözlüğü. Ve Ferhenga Biwêjan, Deyimler Sözlüğü Kürtçe-Türkçe ve Türkçe-Kürtçe olarak epeydir üç ciltlik bir hazırlığının olduğunu ve bunu okurla paylaşmak istediğini dile getirince biz de yayıncısı olmaktan mutluluk duyacağımızı belirttik.
Belirtmeliyiz ki uzun yıllara dayalı bir emek çalışmasının ürünüdür bu çaba. Yayınevi olarak Kürtçe ile ilgili çalışma yürüten akademisyen, öğretmen, öğrenci, okur ve çeviri ile ilgilenen birçok kesime büyük katkı sunacağını düşünüyoruz. Ayrıca bu yayınımızın Dünya Uluslararası Anadil Günü haftasına denk gelmesinin de özellikle seçildiğini vurgulamak isteriz.
Kürtçeyi kendine mesele, dert edinenlere ve önündeki bu meselesini aşmaya çalışanlara önemli bir üçlü kaynak sizin yayınınız. Bu beraberinde çok zorunlu olarak kapsamlı bir kelime sözlüğünü de ihtiyaç olarak dayatıyor. Yakın dönemdeki ajandanızda böyle bir kapsamlı sözlük çalışmanızda olacak mı?
Lal Laleş: Tabi sizin sözünü ettiğiniz anlamda çok büyük ve standartlaşmış, Kürtçenin bütün temel sözcüklerini veren, herkesin, her kesimin faydalanabileceği bir sözlük çalışmasını yapmamız çok zor. Belki Dilawer de bahsedecek, Kürtçenin standardizasyonu konusunda farklı çevrelerin farklı fikirleri var. Hepimizin yüzde yüz mutabık kaldığımız bir durum şu anda maalesef yok. Tabi biz zaman zaman kendimizi ve okurlarımızı yokladığımızda bunun bir ihtiyaç olduğunun farkındayız. Esasen yayınevi olarak da küçük çaplı çalışmalar hep yaptık, yapacağız da! Ama yayın programımızda Kürtçe dile dair yayınlarımız hep ayrıcalıklı bir bölüm olarak yer alacak. Bunu vurgulamalıyım.
Kürtçenin okurları Dilawer Zeraq’ı birkaç şemsiyesi olan bir entelektüel olarak tanıyor. Bu şemsiyelerin altında edebiyatçı-yazar Dilawer var. Bu durumu destekleyen çevirmen Dilawer Zeraq var. Ve tabi bunları kucaklayan, belki de bunların üst şemsiyesi olan Kürtçeyle ilgili meramı olan bir Dîlawer Zearq var. Bu konuda titiz bir kuyum ustası gibi çalıştığını biliyoruz. Ferhenga Biwêjan aslında çok “delice cesaret” isteyen bir çalışma. Nasıl doğdu, nasıl başladı? Bu çalışma bir roman, öykü gibi edebiyat eseri yazmaya hiç benzemiyor.
Dilawer Zeraq: Yaklaşık 20 yıl önceydi, 95 yılları filan olmalı. 1992’den sonra bazı yasal kısmi serbestlikler söz konusuydu. Kürtçe gramer kitapları yayınlanmaya başlanmıştı. Rewşen, Azadiya Welat ve Nûbihar gibi yayınlar basılıyordu. Bu durum bende şöyle bir ruh hali yarattı. Kürtçenin seksen yıllık yasaklılık halinde, Kürtçe yazılı halini kimi yasal nedenlerle bir yana bırakmıştı. Bu durum dile karşı yaklaşımdan doğan farklı bir ruh hali yarattı bende. Konuştuğum dilin, gündelik yaşam içerisinde kaldığı doğup büyüdüğüm Farqîn’de (Silvan’da) bu çalışmaları yaptığım zaman gördüğüm en büyük eksiklik aslında dildeki eksiklik değildi. Bendeki eksiklikti.
İki dilli büyümüş biriyim. Benim, diğer kimi yazar arkadaşlarım gibi ilkokula başladığım gün ilk kez Türkçeyle tanıştım gibi bir sorunum olmadı. Okula başladığımda iki dili de zaten biliyordum. Ama bu iki dil uzlaşmamıştı bende. Türkçe ile Kürtçenin ne kadar birbirleriyle uzlaşmaz olduğunu okulda fark ettim. Bu fark ediş daha sonra dili sistematik olarak çalışmaya başladığım yıllarda çok net ve acıtıcı bir şekilde ortaya çıktı.
1995-96’larda yoğun okumalardan sonra yazma sürecine girmiştim. Yazma sürecine geldiğimde bu dille ilgili bilgi birikim ve davranış biçimlerinin yazıya dökülmesi anlamında baktığımda bir bölüm Kürtçeyle ifade edilebiliyordu. Bir bölüm de Türkçeyle ifade edilebiliyordu. Yani benim bilincim ikiye bölünmüş bir bilinçti. O ikiye bölünmüş bilinç ilk anda benim bir tek dille yazabilmeme engel oluşturuyordu. Sonradan bunun bana büyük bir kazanç getirebileceğini anladım. Bunu fark edince sadece kendim için iki dili karşılaştırarak kelimeler bazında değil de; daha çok kalıp ve deyimler üzerinden okuma süreçlerini geliştirdim. Ve derleme çalışması başlattım.
Şöyle bir soru sormalıyım: Zor olandan başlamak gibi bir durum mu bu? Bu durumda olan biri daha çok kelimeler üzerinde uğraşır. “Bilmediğim kelimeleri not edeyim onlarla başlayayım” der insan kendine. Bunun yerine kalıplarla, deyimlerle uğramışsın! Kelimelerin yerine deyimlerin peşine düşmüşsün bir anlamda…
Dilawer Zeraq: Zor olduğu konusunda hemfikirim. Ama bir başka yönüyle de benim için kolaydı. Çünkü bir tek kelimeyi tek başına var edebilmek çok zordur. Kelime aslında diğer bir başka kelime ile var olabiliyor. Tabii ki kendi anlamının dışında. Ama deyimler hiçbir kelimeye ve bir başka deyime ihtiyaç duymadan kendi başına var. Zaten deyim kendisine ait her şeyi ifade ediyor. Yani kendi kendine yeten bir yapısı var. Bu anlamda da doğal olarak benim açımdan kolay tarafından başlamış oluyorum.
Bir de şu vardı tabi; Silvan’da günlük yaşam içinde yaşamsal anlamda bir takım Kürtçe deyimleri zaten biliyordum. Okula gittiğimde de Türkçe deyimleri eğitim alanında görüyordum! Ve aslında kalıp anlamında deyimsel ve dilsel birikimim kelimeden çok deyim anlamında çok daha fazla ilerdeydim. Deyimlerin kendi kendine yeten bir yapısı vardı. Ben deyimleri “Dilin Anarşistleri” olarak tanımlıyorum. Dilin yapı taşlarını, dilin kurallarını olumlu anlamda zorlayarak başka formlara katabiliyor deyimler. Bu anlamıyla benim için dışarıdan bakıldığında zor olandan başlamak gibi gözükse de aslında benim için kolaydan başlamaktı.
O zaman şöyle dersek sanırım yanıltıcı olmaz: Okur açısından meseleye baktığımızda Kürtçeyi çok az bilen, ya da yeni öğrenmeye çalışan biri için ilkokul çağında Türkçeyi yeni öğrenenler için kısa cümleler verirler ya, Ali topu at, Ayşe okula git gibi. Bu şekilde Kürtçe üzerinden bir okuma yaptığımızda Kürtçeye yeni başlayanlar için deyimlerle başlamak çok daha kolaylaştırıcı olur demek mi gerekiyor…
Dilawer Zeraq: Kürtçe öğrenmek isteyen bir Kürt, ya da bir Türk bu dile başlamak istiyorsa, ya da bu dili öğrenmek istiyorsa; sadece kelime ezberlemenin ona yetmeyeceğini ciddi anlamda fark edecektir. Sadece buradan başlaması gerektiği çok fazla iddialı olabilir. Ama şunu söyleyebilirim. Başlangıçta en azından Kürtçe-Türkçe ve Türkçe-Kürtçe iki sözlükle başlangıç yapması Kürtçeyi hem daha iyi ve daha doğru öğrenebilmesi! Hem de mantık anlamında dillerin matematiği ve mantığı anlamında çok önemlidir. Dillerin kendi mantığı ve kalıpları vardır. Başka mantık ve kalıpları kendi içlerine katmaz, karıştırmazlar. Kendi içlerinde hem esnektirler, hem de dışarıya karşı kalın bir kabuğa sahiptirler.
İşte tam da bu iki sözlükte deyimler aracılığıyla, Kürtçe ve Türkçe’nin mantıkları da karşılaştırılmıştır. Sadece kelime öğreten sözlüklerin yanında bu deyimler sözlüklerinin de çalışılması bir insanın bir dili altı ayda öğrenmesi ancak mümkünken, bu sözlükler sıkı bir çalışmayla bu süreyi oldukça kısaltabilir. Bu da bu anlamıyla olumlu bir katkı olur.
Yazarlık ve edebiyatçılıkla dil üzerinden ilişkilenmenize dönersek; böyle bir Deyimler Sözlüğüne 20 yıl süreyle kafa yormak sizin Kürtçe kulvarı üzerinde yürüyen edebiyatınıza ne kattı? Roman, öyküler yazdınız, çeviriler yaptınız. Bu ilişkilenme sizin edebiyatınızı zenginleştirdi mi? Sizin havsalanızda neler yarattı?
Dilawer Zeraq: Sadece edebiyat değil tabi, teorik alanda da kitap ve yazılar yazdım. Bu alanda bir üst ve akademik düzeyde dil oluşturmama katkısı oldu bu kalıpların. Yazdığım öykü ve romanlar açısından söylersem ilk öykü kitabımda kurduğum cümlelerin dilsel yumuşaklığına ve son romanımdaki sözcüklerin yumuşaklığına bakıp karşılaştırdığımda; ilk kitabımdaki cümlelerin yumuşaklığının oldukça az olduğunu söyleyebilirim. Bu haliyle bugün bile okuduğumda bana bile son derece sert gelebiliyor. Bu sertliğin nedeni dilin içindeki deyimlerin kullanım biçimiyle ilişkili de aynı zamanda.
Deyimlerin, dili anarşistçe, kuralları kendi içinden parçalama eyleminde, oluşan parçacıklar deyimler aracılığıyla dili yumuşatıyor. Bu nedenle son kitabıma baktığımda dilimi oldukça yumuşak buluyorum. Okur olarak baktığımda içinden çok şeyler çıkarılması mümkün ve insanı rahatsız etmeyen cümleler görüyorum. Bu anlamıyla dili yeniden yorumlama açısından bana bu çalışmamın müthiş katkısı olduğunu söyleyebilirim.
Çeviriler açısından da durum ortada; zaten iki dili karşılaştırıyorsun. 1920’lerden başlayan anlamsız ve son derece kötü, yasaklama, yok sayma süreçlerinden dolayı bu iki dil (Kürtçe-Türkçe) birbirlerini anlayamamış. Kürt dili, folkloru ve kültürü “yok sayılarak” da yok olmamış aslında! Bunu da çok net olarak gördüm ben. Tam tersine! Yok denildikçe Kürtçe kendini daha çok var etmiş. Başka hiçbir şeyi kabul etmeyen dilin kendi içindeki mantığını duyacak şekilde büyütmüş ve genişletmiş kendini. Belki de bu durum, bu içten içe genişleme bir patlamanın sonucudur.
Doksan yıldır Kürtçe yok sayıldı, ama yok olmadı. İçten içe genişledi, aslında nitelikli hale de geldi. 1925’de böyle sözlükler hazırlanabilseydi! Son derece kalitesiz ve niteliksiz olabilirdi. Çünkü bugünkü bilinç ve birikimden o güne baktığımızda o günküler son derece sıradan kalabilirdi. Belki Kürtçe, böyle bir yasaklamayı böyle bir nitelik sıçraması yaratarak boşa çıkarmıştır. Ve siyasal yasaklama süreçlerine de gereken cevabı buradan vermiştir diye düşünüyorum.
Peki bu alanda başka çalışma yapanların size bu çalışmayı yaparken kılavuzluğu katkısı söz konusu oldu mu?
Dilawer Zeraq: Tek cilt olarak Türkçe-Kürtçe Deyimler Sözlüğü, 2002’de İstanbul Kürt Enstitüsü tarafından basıldı. O süreçte Lal Laleş ve bir iki yazar arkadaşım kendince kimi derlemeleri yapmış ama bir kitap haline getiremeyeceklerini düşünmüşlerdi. O birkaç yüz derlemeden oluşan çalışmalarını bana verdiler ve o ilk kitaba katkı sundular. Ama ondan sonraki çalışmamda yakın arkadaşlarım Mem Wenda, Lal Laleş gibi konuştuğumuz, görüştüğümüz insanlar ve tabi okuduğumuz kitaplar katkıda bulundu.
Tabii bu bir derleme ve folklor çalışması! Ayrıca, bu eksenden baktığımızda da; “Kürt folkloru çok zengindir” cümlesi artık anlamsızlaşıyor. Çünkü kimsenin bu ifadeye artık ihtiyacının olmayacağını düşünüyorum. Çünkü o sözü edilen “zenginlik” zaten bu sözlüklerde ifadesini bulmuş oluyor.
Lal Laleş: Tabii burada şu vurgu mutlaka yapılmalı: Bu alanda daha önce küçük çalışmaları olan örnekler de var. Fakat bu örneklerde de temel bir sorun var sanki. Metodoloji sorunu var. Hazırlama biçiminde sorun var. Mesela deyimler sözlüğüyle, atasözleri zaman zaman birbirine karıştırılıyor. Hâla Kürtçede bu alanda tam olarak çalışanlar net değiller.
Ama Türkçede de bu alan sorunlu gibi değil mi? Türkçenin dilbilim anlamında seksen yıllık geçmişi olmasına rağmen orda da birçok insan atasözleri ile deyimleri birbirine karıştırıyor.
Dilawer Zeraq: O durum bütün dillerde var. Daha akademik düzeyde bile tamamlanmış bir netlik yok. Lal Laleş arkadaşım çok bariz olan bir durumdan söz etti. Deyim bile değil, kalıp aslında! Kürtçe-Kürtçe hazırladığımız Büyük Deyimler Sözlüğünün metodolojisi şöyle; bir deyimin iki üç kullanım biçimi varsa kullanım biçimi için en az bir cümlede anlamdan hareketle nasıl kullanılabilir onu gösterebilmek için Kürtçe açıklamalı örneklem cümleleriyle hazırladım.
Şunu da söylemeliyim ki; birçok Kürt yazar kafasındaki Kürtçe deyimi kelimesi kelimesine Türkçeye çevirip Türkçe yazılar yazıyor. O kadar kötü dil ilişkileri kurulmakta ki; o yazılar okunduğunda orta seviyede dil bilincine sahip olanlar açısından bile o yazıların hiçbir anlamı kalmıyor. Bu anlamıyla iki dilin birbirini anlaması söylemini kullanıyorum. İki dil birbirlerini deyimler, sözcükler, atasözleri üzerinden anlar. Yani folklorun temel yapı taşları üzerinden anlar. Sözcükler birebir karşılıklar arar. Ama deyimler ve atasözleri anlamsal karşılıklar arar.
Bu duruma çok bariz bir örnek vermek isterim. “Günah Keçisi” İsrail kültüründen gelmedir. Keçi kurban etme olarak Türkçeye geçmiş. Günah Keçisi deyiminin bir tek karşılığı yoktur Kürtçede. İki deyimi örnek verebilirim. Kalem’in karşılığı Kürtçede Pênûs’dur diyecek şekilde bir karşılık yok. Örneğin “Keleha Gunehan”, “Xezala Kulman”. İki şekilde ayrılıyor. Keleha Gunehan dediğimizde ona sürekli günah yüklenen, her şeyin suçu onda vücut bulan kişi için kullanılıyor. Oysa Xezala Kulman dediğimiz zaman o günahın bir de cezası ödetilen söz konusu oluyor.
Yani birincisinde cezasını yüklemekle kalıyorsun! Ama diğerinde suçlamakla birlikte cezasını da ödetiyorsun. İşte bu tam da dilin genişleme serüvenidir. İnsanı hayretler içinde bırakan müthiş bir şeydir bu! Oysa Türkçede sadece “Günah Keçisi” deyip iki anlamda da kullanıyorsun. Oysa Kürtçede bunu ayrıştırmak zorundasın. İşte tam da bu çalışmayı yaparken beni hayretler içinde bırakan motor güç bu gelişme trendiydi. Bu çalışmanın yüzde ellisi benden kaynaklanıyorsa, geri kalanı da dilin gücünden kaynaklanıyor.
Bu üç kitap 2 bin sayfalık çalışmaya bir “eşik” demeli miyiz? Yani artık Kürtçe üç ciltlik Deyimler Sözlüğüyle bir eşik aşılmıştır diyebilir miyiz? Yoksa çok mu iddialı bir söz olur?
Dilawer Zeraq: Evet bir eşik aşıldı. Ama bu eşik sadece bu sözlüklerle aşılmadı. Örneğin kelimeler bazında hazırlanan sözlüklerle, ayrıca Kürt folkloruna dair kitaplarla ve bütün bunların hepsinin ifade biçimleri ile aşıldı.
Okura son söz olarak ne diyeceğiz! “Ey okur ……..” dediğimizde, devamı nasıl gelecek!
Lal Laleş: Şunu eklemekte yarar var. Kürtçe eğitime hazırdır demeliyiz.
Dilawer Zeraq: Türkçene dair bir bilince sahip olmak istiyorsan, Kürtçene dair bir bilince sahip olmak istiyorsan; Türkçe ve Kürtçe kelimelerin birbirine direkt olarak yalın ve kısıtlı temaslarıyla devam etmeyeceksin! Bunları kendi içerisinde büyüten genişleten, sana hem anlatma hem de kendini ifade etmede sunum yapan, imkan sağlayan deyimlere ve kalıplara başvuracaksın.
Lis yayınevi bundan sonra da bu ve benzer çalışmalara devam diyecek mi? Mesela neler yapacak?
Lal Laleş: Hiç kuşkunuz olmasın, biz sözlük anlamında çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Daha önce de yine Dilawer Zeraq ve Mem Wenda’nın birlikte yaptığı Matematik Terimleri Sözlüğünü yayınlayıp okurla paylaşmıştık. İşte şimdi de Deyimler Sözlükleriyle bunu sürdürüyoruz. Daha sonra doğru yazım kılavuzu, yine kelimelerin standart bir şekilde kullanıldığı Büyük Sözlük gibi çalışmaları okurla buluşturmaya devam edeceğiz. Esas itibariyle bu sözlükler birçok meslekte iş yapan, örneğin televizyon programcıları, akademisyenler, öğrenciler, hatta aktivistler, siyasetçiler, edebiyatçılar gibi birçok kesimin Kürtçeyi ve Kürtçeyle birlikte Türkçeyi doğru kullanmalarını kolaylaştıracak bir başucu ve başvuru çalışması olacaktır. Bu anlamıyla Ferhenga Biwêjan yayınımızı çok önemli görüyorum. Lis Yayınevi olarak Kürt dilinin gelişim seyri açısından da tarihi bir adım olarak değerlendiriyoruz. (ŞD/ÇT)
Lal Laleş kimdir?1975 yılında Mardin Kızıltepe’de doğdu. İlköğretim ve liseyi Kızıltepe’de tamamladı. Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi. 1993-2006 yılları arasında ‘’Tiyatro Anadolu’’, ‘’İmgesel Düşler Tiyatrosu’’ ve Teatre Orient’ta dramaturg, rejisör ve genel sanat yönetmenliği yaptı. Berbejna Rê, (2003, 2015) Deqên Qesas, (2009) Matmayînên Ronyayê (2011) şiir kitapları yayınlandı. Kürtçeye Küçük İskender, Ahmet Telli, A.Hicri İzgören, Murathan Mungan Sema Kaygusuz, Cuma Boynukara ve Yavuz Ekinci gibi yazarları kazandırdı. Lîs Yayınevi’nde yayın yönetmeni olarak çalışmalarını sürdürüyor. Dîlawer Zeraq kimdir?1965 yılında Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde doğdu. İlköğrenim ve liseyi Diyarbakır-Silvan’da tamamladıktan sonra, 1985 yılında Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik bölümünü bitirdi. 1996 yılından beri Kürtçe öykü, roman, Kürt dili alanında derleme ve etimolojik araştırmalar yapmakta ve edebiyat eleştirisi alanında makaleler yazıyor. 2004’te bir grup yazar arkadaşı ile Kovara W kültür, sanat ve edebiyat içerikli 2 ayda bir yayımlanan derginin 2 yıl süreyle editörlüğünü ve redaktörlüğünü yaptı. Kürtçe çıkan günlük AzadiyaWelat gazetesinde kültür ve edebiyat içerikli yazılar yazdı. Kakil, Bişirîna Şermînî, Şevên Winda Wêneyên Meçhûl, Çilkên Pênûsê, Mirina Bêsî, Nexşên Li Giyan, Rajena Kurdî, Ferhenga Têrmên Matematîkê (Mem Wenda ile) öykü, roman, çeviri ve derleme çalışmaları yayınlandı. Ferhenga Biwêjan adıyla Lis Yayıncılıkta yayınlanan üç ciltlik Deyimler Sözlüğü Kürtçeden Kürtçeye, Türkçe-Kürtçe ve Kürtçe-Türkçe çalışması Dîlawer Zeraq’ın son çalışmasıdır. |