“İnsanların kafalarındaki sisteme göre, tacize uğrayan oyuncu kadın hatta diğer alanlardaki kadınlar sonunda suçlu çıkıyor. Kadın sanki kendi tacizini hazırlamış gibi davranılıyor. Böylesine aşağılık bir düşünce biçimi varken, nasıl çıksın da 'Bana cinsel tacizde bulundu' desin. Kadınlar korkuyor, çekiniyor.”
Dilek Güven 1983 yılında liseyi bitirdiğinde, ailesi tiyatro okumasını istemedi ama Güven 19 yıldır Devlet Tiyatrosu (DT) oyuncusu, 12 yıldır da DT ve bağımsız tiyatrolarda yönetmenlik yapıyor ve televizyon dizilerinde rol alıyor.
Ailesinin tiyatro okumasına karşı çıkmasının ardından Güven, önce ODTÜ Endüstri Mühendisliği sonra da İTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’ne girdi. Tiyatroya aktif olarak ODTÜ Tiyatro Kulübü’nde başladı. İTÜ’de okurken İstanbul Şehir Tiyatroları, Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’na girdi ve sonrasında tiyatro yapmaya kesin karar verdi.
1992'de Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü Oyunculuk Anasanat Dalı’nı bitirdi ve hemen Almanya'ya gitti. Orada çeşitli projelerde çalıştı, atölye çalışmaları yaptı ve Marburg Üniversitesi’nde Yüksek Lisansını tamamladı. 1999’dan beri DT’de çalışıyor. Uzun yıllar Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda görev yaptı, şu anda İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı. Şimdiye kadar birçok proje konsepti hazırladı ve yönetti. Son olarak İstanbul’da Krops Tiyatro’yu kurdu ve orada oyun yönetti. Krops Tiyatro’nun yeni projesini de kadınlara yönelik ve ekibini de kadınlardan tasarlıyor.
Dilek Güven’e göre, kadın, yazarlık ya da yönetmenlik yapmak istiyorsa, kendi çizgisinden şaşmadan, bilgi ve becerisiyle ortaya çıkacak, gerekirse çığlık atacak sonuna kadar da mücadele edecek. “Hayatın yarısını oluşturan erkekler”in de lütufta bulunmadan düşünce biçimlerini değiştirmeleri gerekiyor. Hatta Güven, bu değişimin de kadınların kendilerini ortaya koymalarına ve diretmelerine bağlı olduğunu söylüyor.
Tiyatroda kadın ve erkeğin eşit olmamasının sebepleri neler?
Bir dünya tiyatrosu bir de ülkemiz tiyatrosuna bakabiliriz. Kadın oyuncunun sahneye çıkması erkek oyuncudan çok sonradır. Kadının sahnede yer almaması Antik Yunan’dan başlar Shakespeare ile devam eder. Oynanacak karakter açısından kadın sayısı hala azdır; çünkü yazan erkektir. Tabi bu geleneği kıran Ibsen gibi erkekler de var. Ama oyunlar hep erkek bakış açısı içinde yazılmış.
Artık dünya tiyatrosu bunun farkında ve çözüm yolları arıyor ve buluyor. Mesela bazı erkek rollerini kadınlar oynuyor ya da cinsiyetsiz roller yazılıyor. Biz doğu toplumuyuz; kültürümüz, inancımız, sosyo-ekonomik yapımız ve tarihimiz göz önünde bulundurulduğunda bizde durum daha geride. Aslında kadının genel olarak durumu ile tiyatrodaki durumu birbirinden bağımsız değil. Kadın toplumsal olarak nerede duruyorsa, tiyatroda da aynı yerde. Bugün baktığın zaman kaç tane kadın milletvekili var ki.
19 yıllık tiyatro hayatınızda kaç tane kadın ışık tasarımcısı ve ses teknisyeni gördünüz?
Işık tasarımcısı kadın hiç görmedim. Ama bir tane ses teknisyeni kadın gördüm. Erzurum devlet tiyatrosunda o arkadaşı görünce de, “Aaa ne güzel, kadın kondüvit” dedim. Tepkime bakar mısınız? Alışılmış bir şey değil çünkü.
Türkiye tiyatrosu ile Almanya tiyatrosunda kadının durumunu karşılaştırdığınızda nasıl bir tablo çıkıyor?
Çok farklı. Elma ile armut gibi. Oyunculukta etkin karakter anlamında kadın oyuncu sayısı Almanya’da da az. Ama biz Türkiye için, bugün oturmuş, "Kadın ışık tasarımcısı yok, nasıl yetişir, nasıl özendirilir" diye konuşuyoruz. Almanya’da kadın teknik ekipte çalışıyor, sahneye geliyor, tırmanıyor, çat çat işini yapıyor ve gidiyor. Orada tiyatro hayatı bambaşka. Tiyatrolarda kadın çalışan da çok.
Ermeni kadınlar Osmanlı’da ve Cumhuriyet’te sahnedeydiler
Türkiye’de yeterince kadın oyun yazarı var mı?
Düşünsenize Türkiye’de Cumhuriyet ile birlikte sadece iki kadın yazar kendine yer bulabiliyor ve biz bugün onları biliyoruz. Belki de çok vardı ama ortaya çıkıp bugünlere kadar isimleri taşınamadı. Ama Ermeni kadınlar Osmanlı’da başlayıp cumhuriyette de devam eder şekilde sahnede yer alıyor. İleri bir toplum oldukları için kadınların sanatta yer almalarına engel yoktu.
Şu anda kadın oyun yazarlarımız var ama yeterli değil; dolayısıyla kadınların oynayacağı karakter ya da kadının içinde yaşadığı koşulları ya da kadının hayatını anlatan oyunlar da az. Bunun daha fazla olması beklenir. Beklenirden kastım şu; kadının çok daha fazla baskılar yaşadığı, daha fazla kapalı olduğu bir toplumuz biz, aslında bir kadının hayatını anlatmak çok daha fazla dramı ve tragedyayı barındırır. Kadının hayatını anlatmak dramatiktir ve malzeme çoktur.
Kadın oyun yazarı nasıl artırılabilir?
Kadınlara özel oyun yazma atölyeleri kurulabilir, kadınlar yazma konusunda özendirilebilir ve bunu DT’nin yapması çok iyi olur ama şu an yapacağını sanmıyorum. Zamanında yerli yazarlar için yaptı ama kadın yazarlar özelinde hiç yapmadı.
Kadın yönetmenler, oyuncular, yazarlar DT’ye gidip böyle bir çalışma talep edebilir aslında. Bu zamana kadar kimsenin bu çerçevede gidip de, “Ya neden kadın oyun yazarı az, bu konuda DT destek olsun” diye talepte bulunduğunu sanmıyorum. Böyle bir çalışma Ankara merkezden başlayarak tüm illerde hayata geçirilecek şekilde organize edilebilir. Genel sanat yönetmenlerinin inisiyatif alarak kadın yazarları hatta tüm kadın çalışanları desteklemeleri lazım.
Fırsatınız olsa yazarlık için kadınları nasıl teşvik edersiniz?
Kendi tiyatrom Krops’ta bir proje hayalim var, o projedeki oyunu üç kadının birlikte yazmalarını istiyorum.
"Yönetmenlik iktidar alanı olarak görülüyor"
Kadın yönetmen sayısı yazardan da az değil mi?
Kadın yönetmen olmak, yazar olmaktan, oyuncu olmaktan daha da fazla komplike. Çünkü yönetmen olmak, özellikle Türkiye’de erk alanı, iktidar alanı olarak görülüyor. Çünkü o yönetmen koltuğuna oturan kişi, “Onu yap, bunu yap” der. Almanya’dan Türkiye’ye 1999’da döndüğümde çok şaşırmıştım, hangi oyuncuyla konuşsam yönetmen olmak istiyordu. Sonradan anladım ki insanlar o yönetmenliği, erk ve iktidar alanı olduğu için seviyorlar ve istiyorlar. Halbuki tiyatroyu tiyatro yapan elemanların hiç birisi iktidar alanı değildir. Tiyatro komünal bir iştir. Bu bağlamda kadın yönetmen çok az. Erk alanı olarak algılanıyor ya orası, oraya sokmuyorlar kadını.
Almanya’da herkes kendi alanında uzman olmak ister, “Hem yönetmenim hem oyuncuyum” derseniz bu eksi puan olur zaten. “Aa olur mu canım?” deyip kimse yüzünüze bakmaz. Burada herkes her işi yapıyor.
Siz de zorlandınız mı, zorlanıyor musunuz?
Hayır, hiç zorlanmadım. Bu zorlanıp zorlanmama meselesi değil. İsteyip istememe meselesi. Kadının bunu isteyip uygulaması, hayata geçirmesi lazım. Engel çıkar, zorlanırsınız ama hep yola devam etmek gerekiyor.
Yaşam kodlarının belirli ama görünmez engelleri
Nasıl engelleniyor kadınlar?
Tiyatroda kadınlara direk engellemeler olmayabiliyor. Ama hani her toplumun yaşam kodları vardır ya onun gibi bir şey, o kodlar o kadar belirlidir ki, onların üzerine çıkmak insanı zorlar. Direk bir engelleme olmayışına "tercih" sistemini örnek verebilirim. Mesela bir oyunu yönetecek iki aday var, biri erkek biri kadın. Erkek yönetmen tercih edilir. Ama bir kadın oyunu varsa, “Aa kadın oyununu kadın yönetmen yönetsin” denir. Lütfediyorlar yani.
Siz hiç engellenmediniz mi?
Engelleme yaşamadım ama benimle aynı eğitim, aynı yeteneklere sahip erkek olan birilerinin yönetmenlikte yolunun daha fazla açılmış olduğuna inanıyorum. Yönetmenlik yapabilen birinin yolu, erkek olduğu için daha kolay açılmıştır.
O kodların üzerine nasıl çıkılacak?
Bir şeyler altın tepside sunulmuyor. Genel sanat yönetmenleri “Buyrun gelin, yapın” demeyecekler çünkü burası Türkiye. Belki de gerçekten kadınların bu işe baş koyup, oyun mu yazmak istiyor, oyun mu yönetmek istiyor, çıkıp çığlık atması, mücadele etmesi lazım.
Siz nelerle mücadele ediyorsunuz?
Mücadele etmek galiba en başta, cinsel kimlik de dahil, insanın kendisiyle ve kimliğiyle oluyor. İnsanın kendi yapabilirliğinin, kendi gücünün ve sınırlarının yaratıcılığının keşfinin mücadelesi ilk başta geliyor ve hep devam ediyor.
Genç bir kadın yönetmen adayı sizden deneyimlerinizi ve önerilerinizi dinlemek istese ne dersiniz?
Ona “Neysen o ol” derim. Birileri ya da diğerleri gibi davranmak zorunda değiller. Çalışmalarında kendi benlikleri ve kimlikleriyle olmalılar. Ne istediklerini iyi bilip, planlı programlı bir şekilde kendilerini ortaya koymalılar.
Cinsel taciz meselesi
Bir kadını yönetmenlikten, yazarlıktan, teknik ekipte çalışmaktan ya da oyunculuktan pes ettiren ya da pes etmeye yaklaştıran ne tür olaylar oluyor?
Mobbing ya da taciz olabildiği gibi, kadını hesaba katmamak, yok saymak da olabiliyor.
Cinsel tacize, psikolojik baskı ve yıpratmaya, mobinge uğrayan kadın ya da LGBTİ'lere tanıklık ettiniz mi? Tepkiniz ne oldu?
Evet bu tür olaylara tanıklık da ettim, dinledim de. Mesela bir defa LGBTİ bireye yapılan ayrımcılık ve aşağılamaya tanıklık ettim. Müdahale ettim, yeri geldi kavga da ettim ama kafaları değişmiyor.
Hollywood’da cinsel tacize tepki çığ gibi büyüdü. Türkiye’de bu konu neden dile getirilemiyor?
Nasıl açığa çıksın ki? İnsanların kafalarındaki sisteme göre, tacize uğrayan oyuncu kadın hatta diğer alanlardaki kadınlar sonunda suçlu çıkıyor. Kadın sanki kendi tacizini hazırlamış gibi davranılıyor. Böylesine aşağılık bir düşünce biçimi varken, nasıl çıksın da “Bana cinsel tacizde bulundu” desin. Kadınlar korkuyor, çekiniyor.
Sorunun diğer yarısını oluşturan erkekler ne yapmalı? "Hayatın yarısını oluşturan erkekler" olarak, tiyatroda bu sorunların aşılmasında onlara düşen ‘lütuf’ değil de görevler neler?
Aynen, yaptıkları “lütuf” olacaksa hiç yapmasınlar, düşünce biçimlerinin değişmesi gerekiyor ve bu da zamana ve kadınların kendilerini ortaya koymalarına, diretmelerine bağlı. (LA)
LEYLİ ALTIN'IN YAZI DİZİSİ - PERDE KADINLAR İÇİN AÇILIYORCinsiyet Eşitliği Kuliste Sahnesini Bekliyor 1- Tilbe Saran: Kız Kardeşlerime Çok Güveniyorum 2- Selen Korad Birkiye: Konservatuvar Okuyan Kadın Çok Ama İş Yok 3- Nurhan Tekerek: Gücünü Hissettiren Kadın Yalnızlaştırılıyor |