Belediye başkanlığı için halkın desteklediği bir aday vardır. Ve o aday 30 yıl sonra anısını paylaşıyordur:
"Seçime bir hafta var. Bütün siyasi partiler arabalar tutmuş ve şehirde gövde gösterisi yapıyorlar. Her bir parti en az 100-150 arabalık konvoyla korna çalıp gösteri yaparak şehirde gürültü koparıyorlar. Benimkisi yok! Bağlar çocukları Fatih Caddesinde bir araya geliyorlar. 'Ulan, bütün partilerin konvoyları geçti. Mehdi Zana'nınki nerede!' diye birbirlerine soruyorlar.
Biri diğerlerine diyor ki; 'Mehdi Zana'nın arabası da yok. Parası da yok. O halk çocuğudur. Bizim bir şeyler yapmamız lazım ama ne yapalım!'. Bir diğeri de; 'Nasıl ne yapabiliriz; Hadi kalkıp babalarımızın çekçek arabalarını alıp üzerlerine biz çocuklar olarak çıkıp, biz de sokaklarda Mehdi Zana için dolaşalım'.
Düşünün bir bakalım; 30- 35 tane çekçek arabası, her birinin üzerinde en az 4-5 çocuk ikişerli sıra halinde arka arkaya dizilmişler. Haberi alınca, Bağlar Fatih Caddesi'nde onlara yetiştim. 'Başkan Zana, Başkan Zana' diye bağırıp çağırıyorlar. Ben işte tam da o esnada kendimi tutamadım. Gözlerimden yaşlar aktı. Arkadaşlarım da tanıktır bu olaya."*
Sonra, neredeyse 30 yıl sonra, surlu şehrin sırdaş çocuklarına bir çocuk festivali armağan eden ve bu festivali de yedi yıldır aralıksız gerçekleştiren bir belediye başkanının, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, çocuk çığlıkları arasında yine çocuklara hitaben "Biz, çocuklara dünyanın döndüğünü öğrettik de, bu dönen dünyanın içinde ne oyunlar döndüğünü öğretemedik. Şimdi hatasıyla, sevabıyla o dönen deklerin, dolapların, oyunların öğrenilme/öğretilme vaktidir" diyordu.
Şimdi diyeceksiniz ki, ortada fol da yumurta da yokken bu iki hikâyeyi neden anlattın! Açıklayayım.
Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş geçtiğimiz yıl bir karar alır.
Hizmetlerin daha iyi yürütülmesidir asıl gayesi. Temsilcisi olarak seçildiği halkın belde belediyesi 5 bin yıllık tarihi kimliği olan ve 34 uygarlığa ev sahipliği yapmış; bu uygarlıklardan en az yedisine de başkentlik yapmış, çok katmanlı, sırlarla haşır neşir bir saklı şehirdir.
En eski kaynaklarda, Asur kaynaklarında o eski şehre Amid, Amida demişler. Sonra Diyarbekir, en sonunda da Diyarbakır. Şehir şimdi koca bir metropol. Yani Büyükşehir Belediyesi konumunda. Abdullah Demirbaş'ın başkanı olduğu alt kademe belediyesi, şehrin ilk kurulduğu tarihi belde.
Bir dolu uygarlık gelmiş geçmiş Demirbaş'ın hemşehrisi olduğu beldenin sakinleri arasından. Bir dolu kültüre, kimliğe, dine, ev sahipliği yapmış tarihi Sur beldesi. Bir çok dille anlaşmışlar belde sakinleri yakın zamana kadar. Kürtçe, Türkçe, Ermenice, Süryanice, Arapça, İbranice ve belki daha başka dillerde de. Bunu bir eğitimci, eğitim sosyologu da olan Abdullah Demirbaş iyi bildiğinden yılmamış, bir anket de yaptırmış işi bilenlere...
Anketten çarpıcı sonuçlar çıkmış 2007'nin Türkiye'sinin Diyarbakır'ında: Sur içindekilerin yüzde 72'sinin dilinin Kürtçe, yüzde 24'ünün Türkçe, yüzde 3'ünün Süryanice ve Ermenice, yüzde 1'ininki de Arapça olduğunu saptayan belediye "çok dilli belediyecilik" yapmak için Türkçe dışında Kürtçe, Süryanice, İngilizce, Ermenice ve diğer dillerde broşürler bastırmaya karar vermiş ve bastırıp dağıtmış da...
Yetinmemiş. Bu "çok dilli belediyecilik" uygulamasının bir hizmet anlayışı olduğunu ifade etmek için bir de belediye meclis kararı almış/aldırmış. Elbette Anayasa gereği resmi dil Türkçe de; hizmetler yürütülürken hiç değilse diğer diller de kullanılsın diye bir derdi de var seçilmiş başkanın ve meclisinin.
Tıpkı emlâk vergisini daha rahat tahsil etmek isteyen ve Almanca çağrı yollayan Alanya Belediyesi gibi. Tıpkı su faturalarını İngiliz vatandaşı olan yeni hemşehrilerinden daha rahat tahsil için İngilizce çağrı yapan Didim Belediyesi gibi. Bu "gibi"leri çoğaltmak mümkün. Ama Kürtlerin yaşadığı coğrafyada işler yürütülmek isteniyorsa hikâye de kurgu da hemen farklılaşabiliyor. Örnek olayımızda olduğu gibi. Yaptığınız hizmetin çok dilliliği diğer bütün diller manasında kaale bile alınmaz. Kürtçe'yi hariç tutmak kaydıyla!
Kürtçe mi yaptınız, bedeli ağırdır. Bu Abdullah Demirbaş dahil hiçbir seçilmişin haddine düşmemiştir/düşmemektedir. Devlet yapar. Televizyonundan da, radyosundan da Kürtçe yayın yapar. Başka dillerde de mesela İngilizce, ya da sınır ilçeleri ve illerinde sınırı olan ülkelerin dilleriyle yazışmalar da yapabilir. Ama sivil ve seçilmiş biri yapamaz. Yaparsa bedeli ağır olur. Tıpkı Diyarbakır Sur Beldesi Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ve Meclis üyeleri için olduğu gibi. Danıştay karar verir: "Çok dilli belediyecilik yapamazsın. Seni görevden aldım. Meclisini de feshettim."
İşte 2007 Temmuz 22'de seçimlere giderken durumumuz böyle. Ne Diyarbakır halkına seçim söylemlerini paylaşmak için gelen Başbakan bu kent gerçeğine değinmek ihtiyacında; ne de diğerleri. Tarih ise işin farkında. Çünkü hemen bugünden tarihin çöplüğüne gidecek olanlar ile tarihin yaldızlı sayfaları arasında yer alacak işlerin ve şahsiyetlerin yaptıklarına yer açacak. Benden söylemesi. Umarım akıl ve izan sahipleri fark eder de yanlıştan döner...(ŞD/EÜ)
* Şeyhmus Diken, "Amidalılar", İletişim Yayınları. 2007. İstanbul.