Ancak hemen bir de parantez açıyor: "Ama bence insan hakları mevzuu tek başına dünya sorunlarını çözebilecek birşey değil ve bizim dünyayı anlama çabamıza yetmez, tek başına haklar manzumesi ancak bir gözlüktür."
Siyaset ve insan hakları kümelendirmeleri tehlikeli
Bu tespitini açarken "Önümüzdeki hedefleri belki birkaç düzeyde özetlemek mümkün olabilir" diyor Emel Kurma ve bunları şöyle sıralıyor.
"Birincisi insan hakları meselesinin hayatımızdan ayrı, normatif ve sadece ahlaki bir şey olmadığı kabulünü genişletmek. Siyaset en kaba tanımıyla toplumsal taleplerle toplumsal kaynakların buluşması ve dağılımı ise, bu, mikro ölçekte gündelik hayatta her gün cereyan eden birşey. Ve gündelik hayatın içinde hem insan hakları, hem siyaset var."
"Yani çok büyük tanımlı, hacimli bir insan hakları bakışı dışında siyasetin ve günlük hayatın içinde cereyan eden bir şey bu; evde, okulda, kamu dairesinde, örgütlerimiz içinde, ilişkilerimizde cereyan eden birşey."
"Meseleye buradan çıkışla bakıldığında iki türlü şey söylemek gerekir" diyor Kurma ve siyasetten kastettiği şeyin güdük bir mevzileşme olmadığını, dinamik bir siyasi algılamadan söz ettiğini vurguluyor:
"Birincisi haklar mevzuu sadece uluslararası hukuka ve normatif tartışmalardan oluşan bir diskura çekilince, "insan hakları" ve "siyaset" diye iki kümeye ayrılıyor ki, bu bence tehlikeli. Ulusal arenada bir tarafta siyaset ve demokrasi, diğer tarafta hukuk ve güvenlik tartışmaları var. Ancak hukuk ve güvenlik tartışmaları daha çok uzman düzeyinde yürüyor."
Siyaset ve insan hakları konusundaki bu tespiti şöyle noktalıyor Kurma:
"Bütün meseleleri haklar perspektifinden görmek bence önemli; ama insan hakları mevzuu tek başına dünya sorunlarını çözemez. İnsan hakları bir tür vicdan ve hakkaniyet sorunu."
"Kaynakların kullanımı, iktisadi bölüşüm meseleleri, toplumsal olaylar yalnızca haklar meselesiyle anlaşılamıyor, 'haklar' meselesi tek başına bizim dünyayı anlama çabamıza yetmez."
"Kendini ister insan haklarıyla ister başka bir şeyle tanımlamış olsun, insan hakları meselesi, örgütlerin dünyayı algılamaları için bir gözlük,ama asla temel bir araç değil. Bir örnek verirsek, akademisyenler dünyayı anlamaya, aktivistler değiştirmeye çalışıyorlar; ancak her ikisinin de dünyayı anlama çabası yalnızca haklar mevzuu üzerinden yapılamaz."
Yatay ihlalleri görmek ve yüzlemek
Emel Kurma, insan hakları meselesinde daha spesifik noktalara ilişkin görüşlerini anlatırken, öncelikle, hak ihlallerinde devlet - toplum dikey ilişkisi kadar yatay ilişkilerdeki ihlallerin önem taşıdığına dikkat çekiyor:
"İnsan hakları örgütleri olarak dikey ihlaller kadar yatay ihlallerin de farkında olmamız gerekir. Namus cinayeti, fiziksel şiddet, aile içi şiddet ve kadına karşı şiddet gibi. Tüm bu yatay ihlaller toplumun içinde olan, siyasi iktidarın ve devlet mekanizmasının dışında, ihlaller meselesi olarak toplumsal alanda sürekli yaşanıyor."
"Aslında biz ihlalleri engellemeyen veya engellemek için çaba sarf etmeyen bir kamu idaresini yaşatıyoruz. Bu açıdan insan hakları meselesini sürekli bir talep olarak içselleştirmek ve toplumda duyarlılığın artması temel bir hedef olmalı."
"Ancak insan hakları meselesini mutlak ve yalnızca doğrudan bir hak ve istediğimiz bir şey değil, toplumsal olarak içselleştirdiğimiz, aynı zamanda sorumluluğunu aldığımız bir mesele gibi algılamak gerekiyor."
"Kendi hakları ihlal edilen bir kişinin, bir insan hakları toplantısında kalkıp 'Romanların zaten hepsi hırsızdır' dediğini görüyoruz. Toplumda bu tip örnekler çok."
Kurban ve mazlum dilinden çıkmak
Kurma, insan hakları ile uğraşan örgütler açısından "kurban ve mazlum dilinden çıkmak önemli" görüşünde.
Nasıl ki yetişkin olabilmek için aynı zamanda mesuliyet hissetmek ve paylaşmak lazımsa, insan haklarıyla uğraşan tüm kurumların artık başka alanlarda etkin olması gerekiyor:
"Kurban dilinden çıkmak derken düşündüğüm şey şu. Ezilenlerin müvekkilliği herhalde en iyi şekilde daha yaratıcı ve yenilikçi çalışmalarla başarıya ulaşabilir. İnsan haklarıyla uğraşanların, öğrenen bir camia olması lazım; müttefiklerini arttırması lazım; çeşitlendirmesi lazım. Analitik bir saptama, açığa çıkarma, raporlama, teşhir ve kınama sürecini sürdürmekle birlikte, bir de çözümün bir parçası olmaya başlama, yani sorunu görüp 'sorun var' demek kadar sorunu çözmeye yönelik stratejiler de geliştirmek lazım."
Stratejiler geliştirmek
İnsan hakları örgütleri deyince yalnızca sivil toplum kuruluşlarını değil, ama kamu idaresi içinde yer alan işlevli işlevsiz kurumları, akademik düzeyde yer alan kurumları da düşündüğünü söyleyen Kurma, "amaca nasıl ulaşacağız ve birlikte nasıl strateji saptayacağız konularında oldukça zayıf davranıyoruz" diyor.
"Birincisi analitik temel üzerine yaratıcı bir çalışma gerekli. İkincisi doğru ittifaklar kurmak lazım" diyen Kurma, ekliyor:
"Ne yapmalı sorusu üzerine çok büyük bir eksiğimiz yok; bunu herkes biliyor; örneğin işkence ortadan kalkmalı veya kadınlar ezilmemeli gibi konularda herkes hemfikir; kimsenin şüphesi yok."
"Dolayısıyla ne yapılması değil, ama nasıl yapılacağı konusunda eksikliğimiz var. Bu noktada, sokakta yapılacak iş kadar, masa başında yapılacak iş de çok. İnsan hakları meselesinde çok bilgi biriktirmek, analiz yöntemleri geliştirmek lazım. Eldeki bilgi ve deneyimleri işe yararlı malzeme olarak kullanmak gerek."
Bölgemizle ilgimiz zayıf
Kurma'ya göre, özellikle Türkiye'deki örgütler için önem taşıyan bir eksiklik, bölgemizle ilginin çok az olması:
"Bölgemizle sadece dini, etnik, ideolojik aidiyetten yola çıkan bir ilgimiz var. Şaşırtıcı bir şekilde Türkiye'de insan hakları meselesiyle uğraşanlar, muhtemelen iktisadi kanalları da takip ederek, sadece ABD ve AB'ye bakan bir ilgiye sahip. Temaslar, proje işbirliği gibi konularda Türkiye çok Avrupa ve ABD ile bağlantılı. Aynı listelemeyi civarımız için yapsak, örneğin bir Bulgaristan, Azerbaycan gibi ülkelerle pek az deneyim ve bilgi alışverişi buluruz."
"Bence bu kaybettirici, eksik bir durum. Çünkü bölgemiz ya çatışma alanları veya çatışma sonrası alanlar. Buralarda insan hakları örgütlerinin aldıkları dersler çok önemli; Türkiye'deki örgütlerin de öğreneceği çok şey var."
Mizahın önemli
Kurma son olarak insan hakları meselesinde mizah kullanmanın önemine değiniyor:
"Mizah ve ironiden çok faydalanmak lazım. Biz Türkiye'de mizah ve ironiyi günlük hayatta çok kullanırız. İnsan hakları savunucuları da özel bir kast değil. Bizler devletten daha ciddi kurumlar gibi çalışıyoruz. Ancak bu mizah duygusunu kullanmamız, kendi yaptığımız işi kutlamamız ve birbirimize olan güvenimizi yenilememiz lazım." (YS/BB)