"Yemekleri beğenmediğimizde kendi ülkenize dönün, orada size daha iyisini verirler diyorlar."
"Her gün bu demir parmaklıkların arkasında uyanmak korkunç bir duygu, hapisteyiz sanki."
Bu ifadeler, İngiltere'de "geçici" göçmen kamplarında barındırılan göçmen adaylarına ait. Kampları teftiş eden müfettişlere göre de, kampların hali içler acısı...
"Göçmen kampı dediğime bakmayın, burası hapishane"
"Nijerya'dan geldim. Hayatım tehlikedeydi, hayatımı kurtarmak için kaçmak zorunda kalmıştım. 2001'de göçmenlik için başvurdum, bir yıl geçti, hala hapisteyim... Koşullar berbat. Şikayet etmeye görün, Group 4 görevlileri (*) hemen atlıyorlar üstünüze, 'beğenmiyorsanız ülkenize dönün, sizi burada zorla tutan yok ya' diyorlar...
Yemekler berbat, bazılarının midesi almıyor, kusuyor. Ama kusmak için bile kantini terk edemiyorsunuz. Hastaysanız, yemeğinizi koğuşunuza götürmezler. Her halükarda, kantine gitmek zorundasınız... Size böyle ayrıcalıklarınızın olmadığını söylerler, çünkü burası bir göçmen kampı. Burada haklar yok, özgürlükler yok...
Göçmen kampı dediğime bakmayın, aslında burası bir hapishane... Bahçe duvarları çok yüksek, tepesinde dikenli teller var. Sonra bir metal duvar, onun da tepesi jilet gibi keskin. Geçenlerde dört Kosovalı genç çatıdan atlayıp kaçmaya kalktı, belleri kırıldı çocukların."
Böyle anlatıyor Campsfield Göçmen Kampı'nın sakinlerinden biri. İngiltere'de "Kabul Merkezi" ya da "Dağıtım Merkezi" olarak adlandırılan böyle sekiz tane daha kamp var.
Hapishanelerde kalanlar da var
Dover, Dungavel, Harmondsworth, Haslar, Lindholme, Oakington, Tinsley ve Yarl's Wood'daki kampların dışında hapishanelerin bu iş için ayrılmış bölümlerinde barındırılan göçmen adaylarının sayısı şu anda bin 800 civarında. Devlet bu sayının 4 bine yükseleceğini öngörerek yeni kamplar inşa etme yolunda.
Ülkelerindeki tehlikeli koşulları terk edip huzurlu bir gelecek için "demokrasinin beşiği" olduğuna inandıkları İngiltere'ye giriş yapan göçmen adayları daha sınırda tutuklanıp bu kamplara kapatılıyor.
Ondan sonra ne yargılama, ne kefaletle serbest bırakılma... Aylarca, yıllarca göçmenlik başvurusunun sonucunu bekleyenler, bu sonucun olumsuz olması halinde ülkesine geri gönderilenler var.
Bu belirsiz bekleyiş, kamplarda kalanların zaten ülkelerini terk etmekten dolayı bozulan ruhsal dengelerini daha fazla sarsmaktan başka bir işe yaramıyor. Harmondsworth'ta 17 ay yaşamış Ugandalı bir göçmen adayı o günleri şöyle anlatıyor:
Müfettiş raporları açıklandı
"İngiltere'ye 1990'da geldim. Yedi yıl boyunca göçmenlik başvurum reddedildi durdu. 1998'de kendimi kampta buldum. Tam 17 ay boyunca bu kampta tutuklu gibi yaşadım. Geceleri sınır dışı edilmek üzere sürüklenip götürülen insanların çığlıklarını dinleyip, sabahları uyanıp alıştığınız yüzlerin artık orada olmadığını görmek hiç kolay değildi...
"Hapishanelerde neler oluyor bilmem, ben hiç hapse girmedim. Ama bu kamp... Erkek koğuşları var, kadın koğuşları var... Birinden ötekine geçemiyorsunuz ama, erkek güvenlik görevlileri elini kolunu sallayarak kadın koğuşuna girebiliyorlar."
Göçmen kamplarından yükselen çığlıklar sonunda bir yankı yapmaya başlamış olmalı ki, İçişleri Bakanlığı kamplara müfettişlerini gönderdi.
Müfettişlerin bir yıl boyunca yaptıkları tetkikler sonucunda hazırladığı rapor, 8 Nisan'da kamuoyuna açıklandı. Bulgular hiç de iç açıcı değildi. Hampshire'daki Haslar, South Yorkshire'daki Lindholme ile Oxfordshire'daki Campsfield kampları başı çekmek üzere kampların hali içler acısı idi.
Rapor uygunsuz zaman ve biçimlerde yapılan aramalar, güvensiz bir ortamda yaşama, sunulan sosyal hizmetlerin yetersizliği, legal ve sosyal hizmetlerde fahiş fiyat uygulanması, kampta gereğinden uzun tutulma gibi bir sürü olumsuz nokta sıralıyor.
Hapishaneler Başmüfettişi Anne Owers, özellikle çocukların aylar boyunca birkaç gün bile kalınamayacak kadar kötü koşullardaki kamplarda tutulmalarının kabul edilemeyeceğini, Haslar'da sakinlerin kapısı olmayan yatakhanelerde uyumak zorunda bırakıldığını, kampların hemen hiçbirinde ruh sağlığına yönelik yardım sağlanmadığını belirtiyor.
"Bu kamplar göçmen kampları, hapishane değil. Bu insanlar da suçlu falan değiller. O halde neden buralarda tutuluyorlar?" diyen Owers'a Göçmen Bürosu'ndan Margaret Laly de destek veriyor:
"Suç işlememiş insanların tutuklanması, İngiltere'nin temel hak ve özgürlükleri koruma geleneğini zedeleyen bir uygulamadır."
Hapishane yetkilileri bu teftişlerin geçen yıl yapıldığını, o günden bugüne koşulların çok değiştiğini, üstelik raporların yalnızca göçmenlerin ifadelerine dayandırıldığını söyleyerek kendilerini savunmaya koyuladursunlar, bu kamplarda ne olduğunu kamp sakinleri kendileri anlatıyorlar.
"Göçmen adayları" anlatıyor
Kuzeyde Dungavel'de dört çocuklu bir Kürt ailesi. Buraya getirilmeden önce Kent'te yaşıyorlarmış. Nerede ise bir yıldır bu kamptalar: "Anneme soruyorum, 'ne yapacaklar bize' diye, 'bilmiyorum' diyor. Hiçbir şey yapamıyoruz. Burası hapishane gibi" diyor 14 yaşındaki Berivan. 11, 12 ve yedi yaşındaki kardeşleri Dilovan, Nevruz ve Medya ile geleceklerinin ne olacağını bilmeden bekleşiyorlar.
Bir yıldan fazla Rochester, Haslar ve Belmarsh'ta tutulmuş bir başka göçmen adayı da koşullardan yakınıyor:"Mahkumlardan artan yemekler bizlere verilirdi... Adi suçlularla aynı hücrelerde tutulurduk... Hele kullandıkları dil.... Irkçı, saldırgan, aşağılayıcı... Somalili bir arkadaş vardı. Dişi ağrıyordu, dişçiye göndersinler diye görevlilerden birine derdini anlatmaya çalışırken tonla sopa yedi. Adam habire onu duvara vuruyor, bir yandan da bağırıyordu 'Seni ...tiğim pislik Afrikalısı, hastaysan Afrika'ya geri dön'."
Sağlık, en büyük sorunlardan biri. Nijeryalı bu kadın göçmen yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Bebeğimin babası İngiliz vatandaşı, Londra'da yaşıyor. Bana 'Gel, size ben bakarım' dedi. Atladım uçağa, geldim. Havaalanında göçmen bürosu yetkilileri İrlanda'ya gitmem gerektiğini söylediler. Ben ne bileyim, git dediler, gittim. Oradan tekrar İngiltere'ye girmeye çalıştım. Bu kez İrlanda'da göçmenlik istedim diye İngiltere'ye almadılar. Onların dediğini yapmıştım, daha ne istiyorlar. Sınırda tutukladılar. Hamile halimle kampta beş ay kaldım. Ne doktor, ne bakım, ne bir şey. Bir kere ültrason için hastaneye götürdüler ama, çok geç kalmışsın diye oradan da geri gönderdiler. Görevliler kaçarım korkusuyla daha önce hastaneye göndermediler. Bebeğim için çok endişeliyim. Hiç bir şey yiyemiyorum, habire kusuyorum."
Onlara en çok dokunan da mahkum muamelesi görmek. Haslar sakinlerinden birisi şöyle anlatıyor: "Birkaç yıl önce İngiltere'ye geldiğimde daha yirmilerimde bile yoktum. İki yıl öncesine kadar da hapiste idim. Suçum neydi? Göçmenlik başvurusunda bulunmak. Havaalanında dört gece hücreye kapattılar, ertesi geceyi Salford'da bir karakolda geçirdim, ertesi gün Haslar'a getirdiler. Baştan aşağı arandım, yani her yerimi aradılar.. Mahkumlara verilen diş fırçası, sabun, havlu, üniforma ve botlardan verdiler. Fotoğraflarımı çekip bir de mahkumlara verilen kimlikten verdiler. Artık ben de bir mahkumdum. Her gün o parmaklıklara bakarak uyandım. Bu ne demek biliyor musunuz? Her gün aynı yemeği yemek, aynı duvarlara bakmak ve dışarıya çıkamamak. İşte bu yüzden çoğu insan intihara teşebbüs ediyor. Kendini öldürmeyi başaranlar bile var."
"Happy birthday to you..."
En kötüsü de, bu insanların dertlerini anlatacak dilleri yok. Kapatıldıkları yerlerde onlara tercüman tahsis etmiyorlar. Haslar'da bir göçmen adayına doğum tarihini sormaya çalışan ama bir türlü beceremeyen görevlinin "Happy birthday to you" şarkısını söyleyerek derdini anlatmaya çalışması, işin ne acıklı boyutlarda olduğunun göstergesi.
Göçmen kamplarına kapatılanların kefaletle serbest bırakılmayı isteme hakları var elbet ama, bu başvurular genellikle reddediliyor ya da kefalet bedeli çok yüksek tutuluyor. Üstelik göçmen adayları ellerindeki üç beş kuruşu geçtikleri ülkelerdeki insan tüccarlarına kaptırmış oldukları için, kimsenin bu kefaleti ödeyecek parası da yok. Avukat tutacak paraları da yok. Zaten bu işten para kazanmayı hedef edinmiş avukatlara parası olanların bile gücü yetmiyor.
Kısacası, göçmen adayları dört bir yandan sarılmış durumdalar. Ülkelerine dönemiyorlar, geldikleri ülkede barınamıyorlar. Gidecek yerleri yok, olsa bile salınmıyorlar, salınsalar bile şuradan şuraya gidecek paraları yok... Yani göçmenlerin artık kendilerine ait bir yaşamları yok... (EG/BB)
* Grup 4: Hapishanelere özel eğitilmiş güvenlik görevlisi sağlayan bir güvenlik kuruluşu
Not: Göçmenlerin ifadeleri "Barbed Wire Britain" (Dikenli Teller Ardında İngiltere) adlı, göçmenleri kamplardan kurtarma savaşı veren kuruluşun broşürlerinden alınmıştır.