Dicle Haber Ajansı (DİHA), son olarak muhabiri Nedim Oruç'un tutuklanmasıyla gündemde.
Roboski'den Tahir Elçi'nin katledildiği olay yeri görüntülerine, Yüksekova'da ters kelepçelenen inşaat işçilerine "Türk'ün gücünü göreceksiniz!" diyerek hakaret eden özel harekatçılardan sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerdeki hak ihlallerine kadar pek çok önemli olayı tarihe not düşen ajansın internet sitesi savaşın fiilen başladığı 24 Temmuz tarihinden bu yana tam 28 kez kapatıldı, onlarca muhabiri gözaltına alındı, tutuklananlar oldu.
Peki DİHA neden hedefte? 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü için bunu, DİHA editörlerinden Ramazan Pekgöz'le konuştuk.
Dicle Haber Ajansı (DİHA)"Gerçeklerden asla taviz verilmez" sloganıyla yayın yapan ve merkezi Diyarbakır'da bulunan DİHA, Türkiye'nin ilk çift dilli (Kürtçe-Türkçe) haber ajansı. Yazılı, fotoğraflı ve görüntülü haberler Kürtçe ve Türkçe'nin yanı sıra İngilizce de servis ediliyor. Dicle Haber Ajansı Yayıncılık Tanıtım ve Ticaret A.Ş. tarafından kurulan ve 4 Nisan 2002'de www.diclehaber.com.tr adresinden yayına başlayan ajansın internet sitesi, 24 Temmuz 2015'ten bu yana 28 kez erişime engellendi. DİHA ilkelerini, internet sitesinden şu satırlarla aktarıyor: Evrensel değerler olan insan hak ve özgürlüklerine; ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet farkı gözetmeksizin toplumsal farklılıklara saygılı, toplumun doğru haber alma hakkına sonuna kadar bağlı, basın etiğinden taviz vermeyen, her türlü sansürü reddeden DİHA'nın başta İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Van, Adana ve Mersin olmak üzere çok sayıda merkezde büroları bulunmaktadır. Genç, eğitimli editör, muhabir, foto muhabiri, kameraman ve idari kadrosuyla ajansımızın finansman kaynağı abone gelirleridir. |
Silopi'de darp edilerek gözaltına alınan ve tutuklanan muhabiriniz Nedim Oruç'un kaybedilmek istendiğini öne sürdünüz yaptığınız haberlerde. Size bunu düşündürten neydi?
Görgü tanıklarının anlattıklarına göre, arkadaşımız, Şehit Harun Mahallesi'nde bulunduğu evden diğer mahalle sakinleriyle birlikte silah zoruyla çıkartılarak toplama kampı tabir edilen Yenişehir Mahallesi Kapalı Spor Salonu'na götürülüyor ve orada gazeteci olduğu anlaşılınca darp edilip yerlerde sürüklenerek bir akrabasıyla birlikte zırhlı araca bindirilip götürülüyor. Nedim'i her yerde aradık, önce gözaltında olduğunu kabul etmediler ama HDP'li, CHP'li milletvekillerinin araması, meslek örgütlerinin nerede olduğunu sorması, oluşan kamuoyu baskısı sonucunda gözaltında olduğunu kabul ettiler. Etmeselerdi tıpkı 90'lardaki gibi bir durum yaşanabilirdi. O yıllarda bizim geldiğimiz gelenekte birçok arkadaşımız katledildi, işkence gördü, tutuklandı ya da sürgüne mahkûm edildi. Yaşananların sembolü, çınarımız Apê Musa'dır. O süreci tekrar yaşıyoruz ne yazık ki. Bunun sonu nereye gider diye sorarsanız, bundan öncekilerin sonu nereye gittiyse oraya gider.
"Çökertme planı, Şark Islahat Planı'dır"
Kürt basını neden hedefte?
Kürt sorunu yoktur diyenler, haliyle Kürt'e ait ne varsa yok sayacaklar. Siyasetçisinden belediye başkanına, kadın aktivistinden gazetecisine kadar... Devlet buna Eylül 2014'te karar vermiş. Biz bu planı yayınladık. Adına "Çökertme Planı" dedikleri bu savaş kararıyla 15 bin insanın öldürülmesi, 300 bin kişinin göçe zorlanması, 7-8 bin kişinin tutuklanması hedefleniyor. Bu yapılırken de Kürt basını ekarte edilecek deniyor planda. Tıpkı Şark Islahat Planı gibi. Yaşadığımız coğrafyanın tarihi bu tip yıldırma, tehcir, yok etme planlarına çok tanık oldu. Daha önce denenmiş, binlerce eve ateş düşürmüş, binlerce cana mal olmuş ve başarısızlığa uğramış planlar yeniden uygulanıyor. En ağır ayaklarından biri de basın. Savaşın başladığı gün bu tutum belli oldu. 24 Temmuz akşamı uçaklar Kandil'i bombalarken TİB, ajansımıza erişimi engelledi. O günden bu güne sitemiz 28 kez sansürlendi. Çökertme Planı'nda ekarte edilmesi planlanan Kürt basınına yönelik baskılarla aslında gerçek ekarte edilmek isteniyor.
"Savaş gerçeği öldürür, onu yaşatmak gazetecinin işidir"
Size yönelik örgüt propagandası yapıyorlar iddiasının kaynağı nedir?
Bizim geldiğimiz gelenek Ape Musalar'ın, Özgür Gündem'in geleneğidir. Savaşlar acı, kirlilik yaratır. Her savaş gerçeği öldürür. Gerçeği yaşatmak adına yola çıkanlar gazetecilerdir. Özellikle Kürt basını, Kürdistan'da yılmadan, gerçeğin öldürülmemesi, onun ne olduğunun gösterilmesi adına, tıpkı Ceylan Önkol'da, Uğur Kaymaz'da, Ape Musa'da, Roboski'de, Tahir Elçi'de olduğu gibi anlatmaya, aktarmaya devam edecek. Tahir Elçi'nin katlediliği o saniyelere ait DİHA'nın görüntüsü olmasaydı ne senaryolar yazacaklardı! Roboski katliamına ait görüntüleri biz servis etmeseydik bırakın bir günü 10 yıl sonra bile insanların haberi olmayabilirdi. Sur'da, Melek Apaydın'ın evinde, top mermisiyle başı kopartılarak katledildiğini haber yapmasak bu gerçek yok sayılacaktı. DİHA'nın yaptığı özellikle savaş bölgesinde, gerçek adına ne varsa onu göstermektir. Yarın bir gün utanmayacağımız, özür dilemeyeceğimiz bir habercilik yapıyoruz. Türk basının tarihi özürlerle, utançlarla doludur. Türkiye'yi bu ayıptan kurtarmak Kürt basınına düşmüştür, bu bizim için bir onurdur.
"AA tetikçilik yapıyor"
Kastettiğiniz ana akım Türk medyasından farkınız nedir?
Kürt basını halkın yanındadır, deklanşöre basarken de haberi kaleme alırken de toplumun gözünden bakmaya çalışır. Ana akım medyanın karelerine bakın, nerede durduğunu görürsünüz. Biz Basın Enformasyon'a ait bir belge de yayınladık. Çökertme Planı'nın unsurlarından biri de bu. Anadolu Ajansı (AA) hiçbir iktidar döneminde olmadığı kadar mevzinin en önünde, gerçekleri öldürmenin tetikçiliğini yapıyor. Kurşunlu Camii bunun en çarpıcı örneğiydi. Neden başka basın kuruluşlarının giremediği her yere AA sokuluyor, bu bizim haberimizle anlaşıldı. Plan deşifre olunca kendilerine liberal diyen bazı isimleri buraya getirdiler, zırhlı araçlar, panzerler içinde gezdirerek haber yazdırdılar. İsmet Berkan, Melek Apaydın'ın başının koptuğu o kahvaltı sofrasına gitmeden, Paşa Hamamı'nı, Kurşunlu Camii'ni görmeden, Tahir Elçi'nin katledildiği Dört Ayaklı Minare'ye uğramadan ne kadar gerçeği yansıtabilir?
Tahir Elçi'nin katledildiği o ana ait görüntüleri polis sizden istedi mi?
Hepsi basın kuruluşlarının önünde gerçekleşince devlet hızlı davranıp basın neyi çekti acaba diye görüntüleri 2 saat geçmeden istedi. Tüm basın yayın kuruluşlarından o esnada orada olan muhabirin ve kameramanın kimlik bilgileriyle tüm görüntüleri istediler ham halleriyle. Biz verdik. Bir örneğini de Baro'ya verdik yayınladığımız görüntülerin. O görüntüler olmasa cinayeti birilerine yıkmak adına çok daha rahat davranabilirlerdi, olmadı.
Kaç muhabiriniz var?
100'ü aşkın muhabirimiz var ama küçük yerleşim birimlerinden bize haber ulaştıran yüzlerce de gönüllü muhabirimiz var.
"Baskıların sebebi, yaptığımız haberler"
Birçok önemli haberi gönüllü muhabirleriniz sayesinde duyduk galiba.
Hem onların hem de muhabirlerimizin yaptığı sayısız haber kamuoyuna DİHA tarafından duyuruldu. 5 Ağustos 2015'te Hakkari Yüksekova'da özel harekat timlerinin bir şantiyeye yaptığı baskında ters kelepçeleyerek yere yatırdıkları inşaat işçilerine yönelik sözlü hakaretleri DİHA tarafından abonelere ulaştırıldıktan sonra TİB (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) tarafından sitemize erişim engellenmişti. Baskıların sebebi bunlardır. DİHA yazmasaydı, akrebin arkasından sürüklenen o cenazenin Hacı Lokman Birlik'e ait olduğunu bilemezdiniz. Diyadin'de, Genelkurmay'ın halka teşekkür ettiği yaralı askerlere yardım eden sivil yurttaşların görüntüsünü de DİHA servis etmişti. Kobani sınırından DAİŞ'in geçiş yaptığını, askerle irtibatta olduğunu görüntülerle, fotoğraflarla ilk servis eden de biziz. Tabii, bunların hiçbirinin açığa çıkmasını istemezler.
"Muhabirlerimize barut testi bile yaptılar"
Tehdit alıyor musunuz?
Özellikle savaşın başlamasıyla kurumsal, şahsi telefonlarımıza, sosyal medya hesaplarımıza sürekli tehdit, hakaret mesajları geliyor. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerin tamamında muhabirlerimiz, kameramanlarımız polisin, özel harekat timlerinin hedefindeler. Silvan'da arkadaşımız Serhat Yüce'nin maruz kaldığı tehdit, başına dayanan silah, görüntülere de yansıdı. Tutuklanan arkadaşlarımız oldu. İdris Yılmaz, Nedim Oruç... 30'dan fazla arkadaşımız bu süre zarfında gözaltına alındı. Gazetecilere barut testi yapıldı. Bu bir ilktir. Basına yönelik baskıların bilançosuna, Özgür Gazeteciler Cemiyeti'nin sitesinden ulaşabilirsiniz, tüm ihlaller var orada.
Siz hiç tutuklandınız mı?
Evet. Ben de KCK operasyonunda alındım 2011'de, yaklaşık 3 yıl tutuklu kaldım. Süreç değişince bırakıldık (gülüyor). 90'lı yılların sonunda Özgür Gündem'de çalışmıştım. Çok ağır baskılara, ölümlere tanık olduk. Kaderlerimizi süreçlerin belirlediğine dair çok örnek yaşadık.
Savaşın içinde ısrarla barış gazeteciliği yaptığınızı mı düşünüyorsunuz?
Doğru. Biz savaşı yazıyoruz ama barış istiyoruz. Gerçeğin açığa çıkmasını istemeyenler savaş ister, doğru budur diyenler barışı savunur. Herhalde en zor olan da barış. Son olarak Cumhurbaşkanı savaş ilan etti. Ne yaparlarsa yapsınlar biz gerçekleri, barış için yazmaya devam edeceğiz.
Aboneleriniz dışında bir gelir kaynağınız var mı?
Yok. Tek kaynağımız, abonemiz olan gazeteler, radyolar, dergiler, televizyonlar ve belediyeler. Bakın, bölgedeki belediyeler de müfettişler tarafından ablukaya alınmış durumda ve onlara neden DİHA'ya abonesiniz diye soruluyor. Sanki bu bir suçmuş gibi. Biz bu bölgede habercilik yapıyoruz ve belediyeler de bu haberleri bilmek istiyor. Ankara'daki bir belediyeye neden AA'ya, İHA'ya ya da DHA'ya abonesin diye soruluyor mu? Şunun farkında değiller, sitemizi erişime her kapattıklarında twitter takipçilerimizin sayısı katlanarak büyüyor. İnsanlar gerçeği öğrenmek, bilmek için doğru kaynağa ulaşmak istiyorlar. (ÖAÇ/HK)