Haberin İngilizcesi için tıklayın
Kars'ın Digor ilçesinde 14 Ağustos 1993’te koruculuk dayatması, gıda ambargosu, ev baskınlarına isyan eden 20'yi aşkın köyde binlerce kişi Kocaköy köyünde bir araya gelerek dört koldan Digor'a doğru yürüyüşe geçti.
İki yürüyüş kolu jandarmanın baskısı sonucu geri döndü. Iğdır tarafından araçlarla gelen 3 bini aşkın kişi ise ilçe girişinde polislerce durduruldu ve araçlardan indirildi.
Sessiz bir şekilde yürüyüşe geçen yaşlı, genç, çocuk binlerce kişi birkaç dakika yürüdükten sonra, kayalıkların arkasına mevzilenmiş özel harekat timleri tarafından ağır silahlarla yaylım ateşine tutuldu.
Resmi rakamlara göre; yaylım ateşi sonucu aralarında çocuklarında bulunduğu Gülcan Çağdavul (8), Selvi Çağdavul (14), Yeter Kerenciler (13), Necla Geçener (14), Zarife Boylu (15), Erdal Buğan (17), Zeynep Çağdavul (19), Hacer Hacıoğlu (20), Suna Çidemal (21), Fatma Parlak (22), Faruk Aydın (27), Cemil Özvarış (39), Gıyasettin Çalışçı (41), Hasan Çağdavul (43), Süleyman Taş (47), Nurettin Orun (80), Tütiye Talan (66) kurşunlarla yaşamını yitirdi. 63 kişi ise yaralandı.
TIKLAYIN-Digor Katliamı tanığı: O gün mahşerdi
Vekiller rapor hazırlamıştı
Olaylardan sonra dönemin SHP Kars Milletvekili Mahmut Alınak ve arkadaşları ise; bir rapor hazırlayarak dönemin Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk’a sundu.
Cindoruk, raporu Adalet Bakanlığına gönderdi. Bakanlığı da raporu Kars Cumhuriyet Başsavcılığına göndermesiyle yargı süreci başladı.
Digor Cumhuriyet Savcılığı 3 yıl süren hazırlık soruşturmasının ardından dosyayı Kars Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi. Savcılık soruşturmasını tamamlayarak, Kars Emniyet Müdürlüğünde görevli özel harekat polisleri Tuncay Yasa, İsmail Yıldız, Mustafa Demir, Yunus Alper, Sezai Özyurt, Atilla Yıldız, Suat Kaymak ve Sıraç Birol hakkında ‘kasten adam öldürmek’ ve ‘kasten adam öldürmeye teşebbüs’ suçlarından dava açtı.
Sanık polisler savunmalarında önce kitle içinden ateş edildiğini ve kendilerine roket atar fırlatıldığını iddia etti. Ancak olay yerinde yapılan incelemede ortada özel harekatçıların kullandığı silahlara ait boş kovanların dışında hiçbir şey bulunmadı.
Yıllar süren 40’ı aşkın duruşmanın ardından 24 Şubat 2006’da çıkan kararda mahkeme sanık polisler hakkında ‘meşru müdafaadan’ beraat kararı verdi.
TIKLAYIN-Türkiye Digor'da Sorumluluğunu Kabul Etti
Tahir Elçi AİHM'e başvurmuştu
28 Kasım 2015'te Diyarbakır Sur'da öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, 7 kişinin ailesi adına ‘yaşam hakkının ihlali’, ‘etkin soruşturma yürütülmemesi’ ve ‘uzun yargılama’ gerekçeleriyle davayı (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) AİHM’e taşıdı.
Bunun üzerine hükümet dostane çözüm önerdi. Türkiye olayda polislerin orantısız güç kullandığını kabul etti. AİHM aracılığıyla hükümet ve ailelerin avukatı Tahir Elçi arasında yapılan görüşmeler sonucunda, ölen 7 kişinin ailelerine toplam 350 bin avro tazminat ödenmesine karar verildi. Diğer davalar ise AİHM’de sürüyor.
"Yaşanılanları unutulmuş değiliz"
Katliamın görgü tanıklarından Kasım Çağdavul, 2015'te Dicle Haber Ajansı'na (DİHA) verdiği röportajda katliam gününü şöyle anlatıyor:
"Devlet sürekli köylerimizi basıp bizlerin korucu olmasını istiyordu. Devamlı devletten yana tavır takınmamızı istiyorlardı. 'PKK'ye yardım ederseniz hepiniz ölürsünüz' denilerek evlerimize baskın düzenliyordu. Bize yapılan zulme dayanamadığımız için yürüme kararı verdik. Köylerin ileri gelenleri bir araya geldi ve Digor'a yürümeye karar verdi.
"Binlerce kişi ile yürüyüşe geçtik. Digor'a 2 kilometre kalmıştı ki; devletin tankları yolumuzu kesti. Özel harekât timleri ise mevzilenmişti. Elimizden tek bir silah olmamasına rağmen bizimle tek kelime konuşulmadan çoluk, çocuk, kadın demeden bizi kurşun yağmuruna tuttular. Çoğumuzu yetim, öksüz bıraktılar.
"Çocuklarımızla eşlerimizle yürüyüşe katıldık"
"O gün bize yaşatılanları anlatmak için kelimeler yetmiyor. Acının tanımı yoktur. Üzerimize saatlerce silah çekirdekleri geçiyordu. O katliamdan şans eseri kurtuldum. Benim gibi şanslı olmayanlar da vardı.
"Ablamı, amcamın oğullarını ve kızlarını kaybettim. Aradan geçen onca rağmen o gün yaşanılanları unutulmuş değiliz. Bizler baskılara karşı çocuklarımız ve eşlerimizle birlikte katılmıştık. 3 kez oğlumu kurşun yağmurunda can havliyle unutup kaçtım.
"Polis hastanede işkence yaptı"
"Her seferinde onu almaya gittiğimde önümdekilere denk gelen kurşunlarla sağ kurtuldum. Ölmemek, o acıyı yıllarca taşımaktan daha büyük bir acıdır. Katliamda onlarca kişi yaşamını yitirdi. Yaralılarımızı bile katliam alanından almamıza izin vermediler. Ablamın başında sarı, kırmızı ve yeşil renkli eşarp vardı.
"Özel harekât timleri Kürt renklerini hedef alarak başından vurdular. Kanlar içindeyken hastaneye kaldırmak istedik izin vermediler. Yerde yatan kardeşimi sivil bir aracı zorla durdurarak hastaneye kaldırdık. Hastanede de yaralılara polisler işkence ediyorlardı. Ablam da hastanede yaşamını yitirdi."
(RT)