Belgesel sinemacı Öğr. Gör. Didem Pekün'ün Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Heyet,
Benim adım Didem Pekün. 40 yaşımdayım. Kendimi bildim bileli sanatla uğraştım. Son 10 senedir hocalığını da yapıyorum. Şiirdir, resimdir, filmdir, müziktir, sanatın her dalını ayrı severim. İşlerim genellikle şiddet sonrası yaşanılan hayatları konu alır.
Örneğin son yaptığım belgesel film Bosna Hersek’teki Srebrenitza Soykırımı hakkındaydı. İnsan olarak profilim, kısaca, budur.
Hakkımda yazılan iddianameyi okudum.
Yazılanlar birçok hata içeriyor. Mesela en basit olarak anlayamadığım, 31 Mart 2016’daki soruşturmada benim verdiğim ifade neden kayıtlarda yanlış gözükmekte? Tek cevap verdiğim yazıyor, halbuki farklı cevaplar vermiştim.
Yapılan suçlamalar ise tamamıyla dayanaksız.
Yanlış verilere dayalı bir iddianameye cevap veremem, düzeltilmesi ve somut verilere dayanması gerekir ki kendimi savunacak bir şey varsa savunayım. Şu haliyle, sadece ‘yanlış’ diyebiliyorum, ve kısaca niçin bu imzayı attığımı anlatmak istiyorum.
Çok basit olarak, barış adına attığım söz konusu imza sadece ve sadece barış çağrısı yapmaktadır. İmzaladığım metin değil terör propagandası yapmak herhangi bir terör örgütü adı dahi içermemektedir. Terör ve şiddet bu ülkede ve dünyanın hiçbir yerinde zaten kabul edilecek bir şey değildir.
Israr edilen barış ortamıdır ve bu talep ile terör fikrinin bir arada bulunması fikren ve eylem olarak birbirine taban tabana zıttır. Ve bu davadaki temel mantık hatası tam da burada yatmaktadır; barış talep eden birisinin terör propagandası yapması fikren ve fiilen imkansızdır.
Bu işin doğrusu ise şöyledir: Barış talebim taraflı değil, evrensel (univers) olarak ve üniversitelerin hümanitaryen geleneğinin bir devamı olarak insanlığın tümünü ilgilendiren bir taleptir.
Düşmanlaştırılmak bir yana, aksine, varlığı sevindirici bir tutumdur ve kendimi de parçası olarak gördüğüm akademiyi akademi kılan etiğin bir uzantısıdır.
Özellikle çalıştığım alan, belgesel sinemacılık, gerçeği merkezine alarak onu başka insanlara anlatmaya çabalar.
Ben işimi çok severim; bu işi yapanlar olarak kişisel zayıflıklarımız bir yana, mesleğimizin asaleti iki sadakatte gerçekleşiyor: birincisi kişinin bildiği ve gördüğü şeye dair yalan söylememesi ve ikincisi ise baskı ve şiddete karşı durması - bunlara beraberce ve ortak olarak belki de vicdan diyebiliriz. Yani, bizim pusulamız gerçeğe olan vicdani bağımızdan geçiyor.
Dolayısıyla bir belgesel sinemacı olarak gördüğümü söylemek ve yansıtmak benim için sadece bir meslek değil aynı zamanda da bir yaşam biçimi. Aynı şekilde öğrencilerime de doğru, dürüst ve barışçıl insanlar olmaları yönünde yol göstermeye çabalarım.
Vicdandan bahsediyorum yine. Karşısında acı çeken biri varsa, yürüyüp geçmemekten bahsediyorum, çok temel ortak insani değerlerden, tercihen dile getirilmesi bile gerekmeyen şeylerden.
Bu düşüncelerle, şiddetin ve terörün her türlüsüne tüm hayatım boyunca karşı durmuş bir insan olarak, yaşanılan şiddet ve acı ortamının artık sona ermesi için o imzayı attım.
Bu bildiriden aksi bir sonuç anlam ya da maksat çıkartılamaz, nitekim aksi hiçbir bilgi içermemektedir. İçermesi fikri dahi bahsettiğim biçimde bir mantık hatası, taban tabana zıtlık oluşturmaktadır.
Son olarak iddianamede bahsi geçen Bese Hozat’ı tanımıyorum; kendisi dahil hayatımda kimseden asla talimat almadım; bağımsız düşünce ve hareket hayatımın merkezinde yer alır.
Dolayısıyla bu dava sürecinde hatalar silsilesi gerçekleşmiştir ve düzeltilmeleri acildir. Hukukun işlemesine dair kararın yerine getirilmesi, Mahkemenin kararını hangi yönde vereceği, saf benimle değil toplumsal yaşamın temelinde olan hukuki güvenlikle ilgilidir. Benim ve diğer akademisyenlerin namına bir karardan ziyade burada, bu salonda ve dışarıdaki herkesle ilgili bir karardır.
Dolayısıyla anayasal güvenliğin acilen sağlanması gerektiğinin altını bir kere daha çizerek söz konusu bildiriyi imzalamanın, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmasını istiyorum.
Hakkıma yapılan suçlamaları tamamıyla reddediyorum ve derhal beraatimi talep ediyorum. (DP/TP)