“Etrafımızda olan bitenden sorumlu hissetmezsek nasıl insan kalabiliriz ve ne kadar aciz bir eylem olsa da barış diyen bir metne dünyanın neresinde olursa olsun, kim için olursa olsun imza veremezsek nasıl kendimize saygı duyabiliriz?”
Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi imzacılarından Marmara Üniversitesi Garafik Bölümünden Doç. Dr. Meryem Didem Dayı-Tirek bugünkü duruşmada böyle seslendi.
Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada mahkeme heyeti Dayı-Tirek’in avukatının derhal beraat talebini reddetti.
Meryem Didem Dayı-Tirek’in duruşma salonunda okuduğu beyanı şöyle:
"Vicdani olarak rıza verdim"
“Bir suç işlediğime, yanlış bir eylemde bulunduğu inanmadığım için okumakta olduğum metin bir savunma değildir.
“Hoca olmadan önce tasarımcı olarak tanımlardım kendimi, şimdi ise daha çok akademisyen ve sanatçıyım. 44 yaşındayım 30 yaşında akademisyen oldum, işimi çok sevdim ve çok seviyorum. Dört kişisel sergim, birçok yurtiçi ve yurt dışı karma sergim, bir derleme kitabım yazılarım var. Herhangi bir gruba veya örgüte dahil ve değilim, hayatım boyunca şiddetin ve şiddet içeren eylemlerin karşısında durdum. Sadece kendimi temsil ediyorum.
“Bu bildiriye de vicdani ve insani olarak rıza verdim Tasarım dersi veriyorum, sosyolog değilim, siyaset bilimci veya hekim değilim. Bu salonlardan vatandaşlık dersi veren, hukuk dersi veren, azınlıklar üzerine, göç üzerine çalışan birçok iyi akademisyen geçti ve geçmeye devam edecek. Ülkemin aydınlık yüzü olan bu hocalarımın üzerinde bir durum tespiti ve savunma yapabileceğimi düşünmüyorum, benim ifadem hepsinin toplamı olsun isterim.
"İnandığım şeyin dersini veriyorum"
“Diğer yandan ise sadece tasarım öğretmiyorum çünkü akademinin meslek okulu olduğu anlayışını şiddetle reddediyorum. Sadece tasarım gibi dışarıdan sınırlı görünen bir alandan da olsa inandığım şeyin dersini veriyorum. İnandıklarımız, doğrularımız olmasa ve bunları bir masa etrafında tartışamazsak nasıl insan olabiliriz? Etrafımızda olan bitenden sorumlu hissetmezsek nasıl insan kalabiliriz ve ne kadar aciz bir eylem olsa da barış diyen bir metne dünyanın neresinde olursa olsun, kim için olursa olsun imza veremezsek nasıl kendimize saygı duyabiliriz?
“Sanat ve tasarım okulunda okuyan öğrencilerimize her zaman bu ülkenin aydınları olmaya aday oldukların söyledim, bu bilinçle davranmalarını ve öğrenmelerini istedim. Toplumun önünü açmaları gerektiğini, olan bitenden sorumlu hissetmeleri gerektiğini anlatmaya çalıştım. Sonuç olarak kitlesel etkisi olan bir işle, içinde yaşadığımız toplum için görüntü üretmekle uğraşıyoruz. Bir görüntünün ne anlama geldiğini, tarihsel olarak nasıl bir bilgi taşıyabileceğini, çeşitli dönemler ve zamanlarda nasıl okunabileceğini ve o görüntüyü yaratanların nasıl bir sorumlulukla davranmaları gerektiğini öğretmeye çalışıyordum.
"İmza vermemin nedeni olan görüntü"
"Bu bildiriye imza vermemin nedeni de sosyal medyada karşılaştığım bir görüntüdür. Her ne kadar öğrencilerime, bir görüntüyü sözel olarak ifade etmeyin desem de, söz konusu fotoğrafı çok arayıp bulamadığım için izninizle tarif edeceğim; inşaatlarda kullanılan bir el arabasının üzerine bir kaç parça eşya, bir ütü masası ve 5-6 yaşlarında bir erkek çocuğunu oturtmuş bir kadının, o mekandan canhıraş uzaklaşma çabasını gösteriyordu o fotoğraf. Dünyadaki tüm önemli varlığını bir el arabasına sığdırabilmiş bir kadını gördüğünüzde bir anne ve bir kadın olarak canınız yanıyor işte. Bu benim için vicdani bir durumdu.
“Hem iki oğlumu, hem öğrencilerimi düşündüğümde insan yetiştirmekle uğraşıyorum. Onların önünde yaptıklarımla ve yaşamımla örnek olmak isterim. Ben sadece barış talebine cılız bir ses verdim. Metnin şiddete çağırdığını düşünmüyorum, aksine bir çatışmasızlık ortamını ve barış düşüncesini önceleyen bir metindi benim için.
"Alınan haklarımın iadesini talep ediyorum"
“Sürecin başından bu yana bizler bu ülkenin eşit haklara sahip vatandaşları olarak görülmedik, anayasal hakkımızı kullanarak barış istediğimiz için, çözümün barışçı yollar ile üretilmesi gerektiğine inandığımız için işimizden edildik, haklarımız elimizden alindi, üniversitede çalışmamız ve seyahat özgürlüğümüz engellendi ve şu anda hapis cezası ile yargılanıyorum.
“Ben ne kahramanım ne de düşman sadece vicdanı olan bir insanım. Bunun bir suç olduğunu kabul etmiyor herkesin her zaman barış diyebilmesi için beraatımı ve alınan haklarımın iadesini talep ediyorum.” (BK)