Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin düşürülmesine neden olan ilgili anayasa maddelerinin uygulanması durumunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da milletvekilliğinin düşürülmesi gerektiğini savundu.
Türkiye'de "terör suçu" olarak tanımlanan suçların ikiye ayrıldığını söyleyen Kozağaçlı, bunlardan birincisinin, doğrudan Terörle Mücadele Kanunu'nda (TMK) düzenlenmiş veya terör suçu olarak adlandırılmış suçlar olduğunu ikincisinin ise, dolaylı terör suçları denilen, yani doğrudan terör suçu olmayıp terör eylemi gerektirmeyen ama dolaylı olarak bu amaçla işlendiği için terör suçu kabul edilen suçlar olduğunu ifade ediyor.
"Terörden hüküm giyenler vekil olamıyorsa, Başbakan da bu kapsamda"
Erdoğan'ın Türk Ceza Kanunu (TCK) 312. maddeden yargılandığını hatırlatan Kozağaçlı, Erdoğan'ın eyleminin dolaylı terör suçu kabul edildiği için yargılamasının o dönemde DGM'de yapıldığını söyledi.
312. maddeden kurulan hükmün teşvik hükmü olduğunun altını çizen Kozağaçlı, o dönem "halkın kin ve düşmanlığa teşvik edilmesi", "suç sayılan şeylerin övülmesi"nin, "terör suçu" olarak kabul edildiğine ve Erdoğan'ın bu nedenle DGM'de yargılandığına dikkat çekiyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
* Başbakan'ın suçlandığı fiil, Anayasa'nın 14. maddesi kapsamında da değerlendirilebilir. Zaten son derece soyut bir maddedir, özel bir kanun hükmü tarif etmez. Sadece teşvik eylemlerini suç saymıştır."
* Dolayısıyla süresi önemli olmaksızın eğer "terör suçundan" hüküm giymiş kişilerin milletvekilliği yapamayacağına inanıyorsanız, Başbakan da bu kapsamdadır.
* Ama eğer "2938 sayılı milletvekili seçim kanununun 11. maddesi anayasayı aşmıştır, anayasaya aykırıdır ama daha ileridir, TCK'nın 53. maddesi anayasayı aşmıştır, aykırıdır ama daha ileridir. Dolayısıyla bunlar uygulanmalıdır" diyorsanız, bunların da herkes için uygulanması gerekir.
"Bu işte çifte standart var"
* Eğer anayasanın 76. maddesine dayanarak Hatip Dicle milletvekili yapılmıyorsa, Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder ve başka insanların da milletvekili olmaması gerekir. Bu isimlerin de infazlarını tamamlamış olsalar bile "terör suçundan" hükümleri var.
* Kanun açıkça diyor ki, "terör suçundan" hüküm giyenler affedilmiş bile olsa milletvekili olamaz. Eğer anayasaya böyle bir mutlak bağlılık duyacaksanız milletvekilleri arasında hüküm giymiş, infazı tamamlasın tamamlamasın, affa uğrasın uğramasın en az beş isim daha var. Bunların vekilliğini kabul ediyorsunuz; anayasaya aykırı bulmuyorsunuz.
* Dolayısıyla bu işte bir çifte standart var ve manipulatif bir karar. Başbakanın kendi durumunu benzetmeme yönündeki ısrarı doğru değil. Bence birbirine çok yakın ve benzeyen durumlar ortada.
* Ben bir hukukçu olarak, "terör suçu" kavramına karşıyım. Bunun belirsiz ve kabul edilemez olduğunu düşünüyorum; yasalarımızdan da çıkarılması gerektiğini düşünüyorum.
"Kanunlar anayasanın önündedir"
* Başbakan'ın milletvekili olabilmesi için kanunda değişiklik yapıldı. Ancak eğer anayasaya sığınacaksanız, dolaylı veya dolaysız terör suçu işlemişseniz, affa uğramış olsanız bile bunu kanun değişikliği ile kurtarmanız mümkün değil.
* Anayasa'nın bu maddesi değişmeden, DGM'de terör suçu ile yargılanmış hiç kimsenin milletvekili olamaması gerekir. Bu durum başbakan için de geçerlidir. Eğer Hatip Dicle vekil olamıyorsa, Tayyip Erdoğan'ın da, diğer "terör suçu" ile yargılanmış isimlerin de olamaması gerekir.
* Ancak, birincisi, Başbakan için verilen karar tamamen hukuka aykırıdır; düşünce ve ifade özgürlüğüne saldırıdır. İkincisi, asla seçme ve seçilme hakkı için bu tip kısıtlılıklar olamaz; başbakan da dahil, seçilen herkes milletvekili olmalıdır. Üçüncüsü, çifte standarda dayanmak, anayasa maddelerine sığınarak manipulatif yargısal kararlar verilmesini sağlamak kabul edilemez şeyler.
* Eğer böyle yaparsanız, "madem anayasaya bu kadar sıkı bağlılığınız var, o zaman herkesin durumu tehlikeye girer" denmesi gerekir.
* Hukuk açısından kanunlar her zaman anayasanın önündedir. Burada herhangi bir tartışma yok. YSK bir mahkeme bile olmadığı için "Ben anayasaya dayanıyorum" diyemez. Onlar önlerindeki kanunu uygulamak zorundalar. Bu kanun da TCK'nın 53. maddesinin 2. ve 3. fıkrasıdır. Yani seçme ve seçilme hakkına ilişkin maddelerdir. (EKN)