- Genelde şiir serüveninde hep bir coğrafya izleği var. Şırnak, Dersim, Elazığ... Özellikle Dersim ve Elazığ... Bu kentlerdeki mekanlar, portreler... Sendeki aidiyet duygusunun yoğun olduğu bu kentlerin ve anıların izdüşümü şiir izleğini nasıl besliyor? Ya da duyarlılığının buralarda yoğunlaşmasına yüklediğin anlam nedir?
"Derinden beslediği bir gerçek. Bir de Dersim ve Elazığ'ın bendeki adresi daha çok hüzün ve acı. Geriye dönüp baktığımda karşıma nedense hep bu iki kent çıkıyor. Çünkü, ben ilklerimi bu kentlerde yaşadım. Sevdalandım, ayrıldım, dostluklar kurdum, ölümü tanıdım. Bunlara siyasi tercihler, kimliğimle buluşmayı da ekleyince her iki kentin yüreğimdeki buluşma seyri ve ne tür anılarla karşı karşıya kaldığım kolaylıkla anlaşılabilecektir. Zaten her şairde buna benzer duygular vardır. Sadece mekan ve anlatımdaki ton biraz farklı olur."
-Metropollerdeki sanat arenasında yaşadığın rahatsızlıkları, kirletilmiş kavramları, yabancılaşmayı yüksek sesle ifade ediyorsun. Sence, bunlar artık kanıksandı mı? Şairin buradaki duruşu, payı nedir, nasıldır, nasıl olmalıdır?
"Bahsettiğin kavramlar ve kuşatma sadece bir halkı değil, aydınlarını da etkiliyor kuşkusuz. Bu nedenle tam olmasa da yavaş yavaş kanıksandığını düşünüyorum. Kanıksandığı için de bir duruştan ya da etikten söz etmek yanlış olur. Zira böyle bir şey de yok. Maskeyle konuşan insanlar ve onların savruluşları var. Garip olan, en yakınımızdakilerin bile böyle olmaları. Yazılan şiirlere bakıldığında kimsenin kimseden farkı yok. Zihniyet ve şiire yaklaşım biçimleri aynı. Dolayısıyla aynı imzaya neredeyse her dergide rastlanabiliyor. İşte bence fark burada ortaya çıkıyor. Şairler, kendi pazarlarını yaratmak ve onun koşullarına göre bir duruş oluşturmaktadırlar."
-Bir şiirinde Dicle'nin ve Meriç'in kadınsı, diğer nehirlerin hep erkek olduğunu söylüyorsun. Bunu neye dayandırıyorsun?
"O dizeyi kızımın isminden, dolayısıyla kadınlardan yola çıkarak tespit ettim. Daha çok kadınlar taşıyor bu isimleri. Onlar da daha güzel duruyor. Dicle ve Meriç'in akışını düşündüm. Daha çok düz yerleri tercih etmiş, yatakları uysal bir şekilde akıyorlar.Acılarını içlerine gömmüş bir şekilde akıyorlar. Kıvrımları bile kadınsı. Nazlı ve sevecen bir görüntüleri var. Ya diğerleri... Alın Fırat'ı, Munzur'u, Murat'ı. Hırçın, asi ve öfkeliler. Her yıl onlarca can alıyorlar. Dağları mesken tutmuşlar ve hiç hız kesmeden yollarına devam ediyorlar. Saldırgan ve yıkıcı özellikleriyle güç ve iktidarın temsilcileri gibiler adeta. Erkek egemen toplumda erkeksi özellikleri ne kadar da çok."
-Anıya Şarkı isimli şiirinde de insan ilişkilerinde yaşanılan yabancılaşmayı vurguluyorsun. İnsanlar anılara ihanet mi ediyor sence. Şimdinin uzağında yaşamak, yabancısı olmak neye işaret ediyor? Anılara yüklediğin anlam nedir?
"Ben, o şiirde sadece insan ilişkilerindeki yabancılaşmayı değil; İnsanın kendisiyle, doğasıyla yaşadığı yerle olan ilişkisini sorguluyorum. Siz, toprağınızdan, dağlarınızdan, suyunuzdan, dilinizden ne kadar uzaklaşırsanız; birileri de gelip size mutlaka yardımcı olacaktır. Ben, sadece geçmişimizin bizi bugüne taşıyan bir miras olduğunu ve uzaklaşmamak, unutmamak gerektiğini söylüyorum. İhanet olduğu için bunu söylüyorum. Korku olduğu için söylüyorum. Sorgulama olmadığı için söylüyorum. Herkes bırakmış; birileri bizim için düşünsün mantığını yok etmek için söylüyorum. Gözlerimizi kapattığımızda doğduğumuz yerlerden, yaşadığımız aşklara, adımladığımız kaldırımlardan içtiğimiz suya, gözlerimizle konuştuğumuz ilişkilere uzanamıyor ve heyecanlanamıyorsak anıların ne anlamı olabilir. Anılar bir anlamda da bellek işlevi görüyor."
-Şimdilerde aşk döviz kurlarına mı endeksli? Şiir ve şairin burdaki izdüşümü ne? (Savaşa Hayır ve Bağışla şiirlerindeki ironik anlatımda.) Mektup şiirinde de daha tepkisel bir dil var yaşanılan aşklara. Bu anlamda yaşanılanları nasıl değerlendiriyorsun?
"Sadece döviz kuruna değil. Artık IMF'ye de endeksli. Bono ve borsaya da. Geçmişin meşhur aşklarına günümüzde tanık olanlar var mı? Günlük ilişkiler, aşka ne anlam yükleyebilirler ki ekonomik kavramların dışında. Endekssiz konuşulmuyor artık. İlişkiler hep bir şeylere, bir yerlere endekslenmiş. İnen her jopun, tutulan her elin ardında para ve onun gölgesi çıkıyor. Her üç şiirde de buna gönderme var ve bu tespitin doğru. Mektup şiiri biraz daha farklı. Yaşanılan süreci de anlatıyorum o şiirde. Tabii ki anlayana..."
-Şiirinde coğrafya izleği devam edecek mi? Henüz yazmadığın, yazmak istediğin şeyler var mı?
"Ben, henüz bu anlamda söylemek istediklerimi tam olarak söyleyebildiğimi düşünmüyorum. Mutlaka devam edecektir. Ama bunun isminin şiir olabileceğini de düşünmüyorum. Küçük öykülerle anlatmaya çalışıyorum. Şimdiye değin hiç yayınlatmadım. Belki ileride düşünürüm."
(HE/YÖ/NA)