Fotoğraf: Murat Kuseyri
Diaspora, insanoğlunun evrensel sorunlarından biridir. Toplumların tahammül etmek zorunda kaldığı diaspora, gerçekliğinden ve varlığından ödün vermeyen insanların uzak coğrafyalarda hayatına anlam kazandırma çabasının en zor fakat en anlamlı mücadelesini ifade eder. Bu hafta “Diasporada Yazmak” dosyasının ikinci söyleşisi, 1983'ten bugüne İsveç’te yaşayan Rohat Alakom ile devam ediyor. Söyleşiye önceki hafta yazar Ali Husein Kerim’e sorduğum “diasporanın onun için anlamının ne olduğu”ndan başlayarak diasporanın yazım sürecine etkisi, baskılara karşı mücadeleye ve yeni üretimlerini konuştuk.
Diasporanın sizin için tanımı ve anlamı nedir? Diaspora ve yazarlık arasındaki bağın bir başlangıcı ve sonu var mıdır?
Diasporayı, çeşitli nedenlerle yeryüzüne dağılan veya yerinden edilen insanların yabancı ülkelerde oluşturdukları topluluklar olarak tanımlayabiliriz. Çoğu durumlarda geri dönüş özlemiyle umutlanan insanların yaşamda kalmak ve yeni topluma entegre olmak için büyük çaba harcadıkları görülür. Zamana yayılan anavatana geri dönüş kararları hep ertelenir, çoğu kez hiç gerçekleşmez. Entegre olamayanların tutundukları tek şey, eskiye özlem ve dönüp dolaşıp anlatıkları anılarıdır. Öyle ki geçmişten kopmak istemedikleri gibi yeniyle yüzleşme cesareti de bulmazlar.
"Kürt göçünün tarihini bilemiyoruz"
Kürt diasporası diğer halkların diasporaları gibi en sonunda iki ülkeli olduğunu kabullenmek zorunda kalır. Bu toplulukları oluşturan katmanlar veya alt gruplar arasında özellikle, eli kalem tutan yazarlar geldikleri ülkelerde eski mesleklerini yeni bir dil, kültür ve atmosferde yani mekân ve koşullarda yürütürler. Yazarları bu ülkelerde yeni zorluklar beklemektedir. Bunların başında anavatanlarında bıraktıkları okuyucuların yanında yeni ülkede dillerinin bir statü kaybına uğramış olması geliyor. Yerleştikleri ülkenin dilini öğrenmeleri, özellikle bu dili bir yazı dili olarak kullanmaları da çoğu kez zaman alıyor. Sanırım “Diaspora ve yazarlık arasındaki bağın bir başlangıcı ve sonu var mıdır?” sorusunun yanıtı tam da bu noktada görünür bir hal alıyor. Yazarlar bu noktada zamanla bir tercih yapmak zorunda bırakılıyor. Bazıları iki dilli olurken kimileri de farklı dillerde yazmayı seçiyor. Kürt diasporalarının Avrupa ülkelerindeki siyasi ve kültürel tarihi iyi bilinmediği için geçmiş kuşakların diaspora deneyimlerinden yeterince yararlanamıyoruz. Çünkü bu konu araştırılmış değil. Örneğin başta Fransa, İngiltere ve Almanya olmak üzere bu ülkelere yönelik Kürt göçünün tarihini bilemiyoruz.
Diaspora koşullarında edebiyatın kültürlerarası temasta rolü olmalı ama.
Yazarlar açısından yaşanılan sorunların başında hiç kuşkusuz ülkelerinde bulundukları sıralarda okuyucuyla olan yakın bağlarının bu yeni koşullarda kopmuş veya koparılmış olması geliyor. Geldikleri yeni ülkelerde kitapçıların önünden her geçtiklerinde örneğin kendi kitaplarının bulunmaması onları yürekten yaralar. Tüm bu zorluklara rağmen yazar, değişik kanallar vasıtasıyla okuyucusuna ulaşmaya çalışır. Günümüzde globalleşen dünyanın iletişim araç ve ağlarının çoğalması, eskiye oranla yazara büyük kolaylıklar sağlıyor öte yandan. Özellikle Kürtler gibi devletsiz halkların yazarları, baskı altındaki okuyucusuna ulaşmayı insani bir görev sayar. Kalemleriyle daha doğrusu sözün gücünü etkili bir biçimde kullanarak -başka dillerde çıkan kitaplarıyla-değişik okuyucu kesimlerine ulaşmaya çalışırlar.
“Her ayrılık sırasında insanoğlu canının bir parçasını yitirir”
Sizin özelinizde ya da İsveç'te yazınsal açıdan diasporada olmayı nasıl tanımlarsınız?
Her ayrılık sırasında insanoğlu canının bir parçasını yitirir. Diasporaların oluşumunda bu nedenle acı, keder ve travmaların önemi büyüktür. Bu olumsuzluklar insan yaşamı üzerinde olduğu gibi düşünce dünyasını da sarsar. Kürt ses sanatçıları dengbêjlerin yaratıp söylediği bazı parçalarda sürgün ve zoraki göçler sonucunda insanların çok acı çektikleri görülür. Bu şarkılarda sıkça rastlanan gurbet teması üzerine yıllar önce kaleme aldığım bir incelemede onlarca şarkının sözleri ve içeriklerini analiz etmiştim.
Orta Anadolu Kürt dengbêjî Kürt Remzi’nin yurdunu bırakıp Avrupa’ya göç etmiş insanlar üzerine yakmış olduğu Kürtçe bir şarkının sözleri hüzün dolu anlatımların bir örneğidir: “Dolaşıp durdum bu dünyayı / özledim seni uykum gelmiyor”. Şarkının nakaratı “Sürüm sürüm sürünüyorum / Günden güne tükeniyorum” bir yıkım ve tükenişi dile getirir. Hatta şarkının bir yerinde Kürt Remzi hıçkırık yerine içinin kan ağladığını söylüyor. Bu şarkılarda örneğin sürgün olayı “Yıkılası Bu Sürgün“ (Kambaxa vê sirgûnê) korkunç bulunur ve lanetlenir*.
İsveç Kürt diasporasının sesi kulağı olan Kürt yazarlarının bazı yapıtlarında da sürgün ve göç ön plana çıkıyor. Örneğin İsveç’te yaşamakta olan Kürt yazarı Mehmed Dehsiwar yakın bir geçmişte yayımlanan Tehlikeli İz (Şopa Xeterê) adlı romanında kahramanı Merdan adlı bir Kürt’ün İsveç serüvenine yer veriyor, bir ayağı ülkesinde olan Merdan, anavatanı ve geldiği ülkeyi aynı anda birlikte yaşıyor.
Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayıp devam eden Avrupa’nın değişik ülkelerine yönelik Kürt göç dalgaları günümüze kadar devam etmiş. 1965 yılında ilk kez İsveç’te ayak basan Kürtler, 2015 yılında bu ülkeye gelişlerinin 50. yılını kutladılar. Özellikle 1980’li yıllarda İsveç’e birçok Kürt yazarı gelmiş, buradaki kültürel yaşamda çok etkili olmuşlar. Kürdistan’ın her parçasından gelen bu yazarlar, kısa bir zamanda örgütlenerek Kürt Yazarlar Derneği adında bir dernek bile kurmuşlar. Kürt yazarları bu yıllarda onlarca dergi ve gazete çıkarmış, bir o kadar yayınevi kurmuşlar. İsveç'te Kürtler arasında büyük bir kültürel hareketlilik yaşanıyor. İsveç resmi kurumları kendi vatandaşlarına sağladıkları tüm kültürel hak ve olanakları Kürtler ve benzeri diğer halk gruplarına da sağlıyor. İsveç Yazarlar Fonu, İsveç Kültür Kurumu ve İsveç Kütüphane Hizmeti Ajansı adlarındaki kurum ve kuruluşlar yaklaşık olarak 40 yıldır Kürt kültürüne büyük maddi katkılarda bulunuyor. Baskıdan çıkan kitapların tanıtımı, yazar ve yayıneviyle kontaklar, kütüphanelere dağıtımı alanındaki etkinlikler İsveç’te iyi gelişmiş bir basım-yayın sektorü olarak adeta fabrika gibi çalışıyor. İsveç gibi on milyona nüfusa sahip bir ülkede her yıl on binin üzerinde kitabın çıkması ülkenin kültüre verdiği önemi açık bir biçimde ortaya seriyor. Örneğin yayınevi istatistiklerine göre 2016 yılında İsveç’te toplam olarak 13 bin 237 kitap yayımlanmış.
Dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşayan birçok diasporik topluluk var. Ancak her ülkenin diaspora koşulları farklıdır: İsveç’in Kürt göçmenleri açısından kültürel bir tabanından bahsedebilir miyiz?
Bir İtalyan gemisine binip Mısır’a ulaşan Bedirhani ailesinden Mikdat Mithad 1898 yılında burada Kürdistan adlı ilk Kürt gazetesini çıkarmayı başarır. Abdülhamit iktidarının Avrupa’daki baskıları yüzünden basım yerini ülke olarak sık sık değiştiren gazete yayınını güç koşullarda sürdürmeye devam etmiş. Kürdistan gazetesinin çıkışı bu yıllara kadar Kürtlerin yazılı kültürel bir mirastan yoksun oldukları biçimindeki tezlere büyük bir darbe indirir. Kürdistan gazetesinin çıkışını haber veren Fransızca bir dergi bundan tam 120 yıl önce bu şaşkınlığı “Bir Kürt periyodiği!” (Un périodiquc kurde!) biçiminde ünlüm işaretiyle dile getirmiş. Dergi bu kültürel uyanışı “Kürtleri, tümüyle cahil ve vahşi bir ulus olarak görenleri hayrete bırakacak bir durum” olarak değerlendiriyor**. Dergi, Mikdat Mithad’ın babası Bedirhan Bey’i Osmanlı idaresine baş kaldıran Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’ya (1744-1822) benzetir. İshak Sükuti, Abdullah Cevdet ve Şerif Paşa gibi aydınlar bu Kürt uyanışına büyük bir katkıda bulunur. Kürtlerin sesini dünyaya taşırlar. Tam da Kürdistan gazetesinin çıktığı yıl (1898) Kürt kökenli Şerif Paşa Stockholm’de Osmanlı Elçisi olarak göreve başlar. Bu sırada Abdülhamit idaresine karşı mücadele eden muhalif basına maddi yardımda bulunur. Aynı Şerif Paşa daha sonra Paris’e yerleştiğinde bu kez Abdülhamit idaresini yıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sürdürdüğü gerici, ırkçı ve saldırgan politikasına karşı yeni bir duruş sergiler. 1909-1914 yılları arasında Fransızca ve Osmanlıca yayımlanan Meşrutiyet adındaki dergiyi çıkarır. Yaklaşık olarak 55 sayısı yayımlanan Meşrutiyet bu sırada büyük bir yankı uyandırır. İlk Kürt gazetesi Kürdistan’ın çıkışından sonra Şerif Paşa tarafından Paris’te yayımlanan Meşrutiyet dergisi Kürtlerin bu yıllarda yazı ve kaleme verdikleri önemi gösterir. Şerif Paşa’nın Osmanlıca ve Fransızca kaleme aldığı kitap ve kitapçıkların sayısı 14’ü buluyor. Paris’te süren Sevr Barış Görüşmeleri’ne sunduğu “Kürt Halkının Talepleri Üzerine Muhtıra” (Mémorandum Sur les Revendications du Peuple Kurde, Paris, 22 Mart 1919) adlı dört sayfalık tarihi belgenin önemi ortadadır. Değişik gazetelerde çıkan yazı ve söyleşilerini bir araya getirdiğimizde eli kalem tutan yazar bir Şerif Paşa ile karşılaşırız. Fransız Kürt diasporasının tarihi ilerde yazıldığında Şerif Paşa ve aile üyeleri konusu daha da önem kazanabilir. Çünkü Şerif Paşa 20. yüzyıl başlarında Fransa’daki Kürt diasporasının aktif bir üyesi olarak biliniyor.
20. yüzyılın ikinci yarısında Kamuran Bedirhan, İsmet Şerif Vanlı, Nurettin Zaza, Hemreş Reşo ve başka Kürtler, ülkelerinin birer temsilcisi olarak değişik alanlarda büyük çaba harcamış. 1956 yılında Almanya’nın Wiesbaden kentinde kurulan Avrupa Kürt Öğrencileri Derneği (Komeleya Xwendekarên Kurd li Ewropayê) uzun yıllar diasporadaki bir Kürt devleti gibi çalıştı, çabaladı. Derneğin yıllık her kongresi değişik bir Avrupa ülkesinde yapılıyordu. Dernek, yaşamını 1980’lere kadar sürdürdü. Kürdistan’ın her parçasından gelen yüzlerce öğrenci böylece bundan yarım asır önce ilk kez Avrupa’da kapsamlı bir Pan-Kürt çatı örgütü kurmayı başardı.***
İsveç'e Kürt göçü hakkıda araştırmalarınız var. Tarihi ne zamana kadar gidiyor bu göçün?
1983 yılında İsveç’e politik mülteci olarak gelip buraya yerleştikten sonra kafamı en çok kurcalayan konulardan birisi hiç kuşkusuz benden önce benim gibi yolları İsveç’e düşmüş Kürtlerin var olup olmadığı noktasıydı. Yıllarca sürdürdüğüm araştırmalar ve çalışmalar sonucunda bazı Kürtlerin yıllar önce tek tek İsveç’e geldikleri gün ışığına çıkmış oldu. Bunların başında 1893 yılında Mirza Said adında bir Kürt doktoru geliyor. Osmanlı Sefiri olarak 11 yıl İsveç’te kalan Kürt Şerif Paşa’nın çok renkli bir yaşamının olduğunu gördüm. Kürt dans sanatçısı Leyla Bedirhan, 1925 yılında Stockholmluları sanatıyla ayağına getirir. Gerçek anlamda ilk Kürt göçmeni 1929 yılında İsveç’e gelir. Alexander Knutas adındaki Kürt genci Rusya’daki İsveç köyünde bir aile tarafından evlatlık edinilir. Aile 1929 yılında İsveç’e göç ettiğinde onu da yanlarına alır. Gerçek adı Süleyman olan bu Kürt göçmeni bundan sonra tüm yaşamını İsveç’te geçirir. Süleyman 1981 yılında İsveç’in Gotland adasında vefat eder. 1947 yılında Selahaddin Rastgeldi adında bir Kürt genci İsveç’e gelir ve burada tıp eğitimi görür. 1986 yılında ölünceye kadar yaşamını İsveç’te geçirir. Türkiye’ye girişi yasaklanan Urfalı doktor Selahaddin Rastgeldi bir insan hakları savunucusu olarak tanınmış, Kürtlere yönelik baskılara karşı çıkmış. 1966 yılında birkaç İsveçli ile birlikte kurduğu İsveç-Kürt Komitesi özellikle Irak Kürdistanı’nda süren savaş sırasında soykırım ile karşı karşıya kalan Kürtlere yardım elini uzatmış. Tek tek gelen bu Kürtlerden sonra 1965 yılında İsveç’e birkaç Kürt öğrencisi gelip bu Kuzey ülkesinde ilk Kürt diasporasının çekirdeğini oluşturmuşlar. Böylece İsveç’e yönelik Kürt göçünün tarihi 1965 yılına kadar uzandığı görülüyor. Zamanla İsveç Kürtleri büyük bir topluluk haline gelmiş, yaklaşık 100 nüfusu ile günümüzde tarihe İsveç Kürtleri olarak geçmişlerdir. Diğer yandan İsveç’e Kürt göçü gibi yüzyıllar önce tarihte yaşanılan İsveç-Kürt ilişkileri ve buluşmaları da ilgimi çekmişti. Bu konuda “Bin Yıl Boyunca İsveç-Kürt İlişkileri” adlı bir kitabım 2000 yılında İsveççe yayımlandı. İsveç Kürtleri böylece kendi tarihlerine daha eski bazı bilgiler de katarak yeni ülkeleriyle ortak tarihlerinin var olduğuna tanıklık ettiler. Bu tür çalışmalar sadece Kürt tarihini değil İsveç tarihinin de bir parçasını oluşturur. Bu tarihin Vikingler dönemine kadar uzandığını gören Kürtler böylece İsveç’i kendilerine daha yakın buldular. Tarihten kaynaklı bu yakınlaşmalar basında Kürtlerin İsveç kültürünü renklendirdikleri ve zenginleştirdikleri biçiminde yer almıştır.
Diaspora insan yaşamının uyumsuz / uyumlu yanı olarak da ifade edilebilir. Diaspora edebiyatının, üzerinizdeki etkisini nasıl algılıyorsunuz, ayrıca edebi eserlerin çevirisi konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Diasporada yaşamak, diasporada yazmak sadece değişik ülkelere göç etmiş Kürtlerle sınırlı olamaz. Bu yeni ülkenin insanlarını ve aynı ülkede yaşayan Kürtler gibi başka halk topluluklarını da kapsar. Örneğin İsveç’te yüzün üzerinde halkların diasporaları ve temsilcileri yaşıyor. Kürtlerin diğer halkların diaspora deneyimlerinden öğrenebilecekleri birçok konu var. İsveç okullarında günümüzde yüzlerce dil konuşuluyor, değişik hizmet alanlarında yüzlerce dille tercümanlık hizmetleri yürütülüyor. Çok kültürlülük İsveç kültürüne de büyük bir katkı sağlıyor. Bir edebiyatın dünyada daha iyi tanınması için edebiyat yapıtlarının farklı dillere çevrilmesi gereği sık sık vurgulanan bir görüştür. Çünkü farklı halkların barış ve uyum içinde bir arada yaşayabilmeleri konusunda yaratılan arenalarda farklı diller büyük bir rol oynar. Bu bakımdan Kürt edebiyatının farklı dillere çevrilmesi giderek önem kazanıyor.
Olof Palme ve Fadime Şahindal cinayetleri
Diaspora göçünün etnik sınırların ötesine geçme ya da ırkçı duvarları aşma açısından bir anlamı var mı?
Diasporaki yazarların tükenip kaybolmamak için ırkçılık, ayrımcılık ve asimilasyoncu uygulamalara karşı çok kültürlülük zemininde mücadele eder. Anavatan hasreti ve geri dönüş arzusuyla tutuşan diasporik toplulukların ikinci ülke olarak seçtikleri bu yeni ülkeleri, bir fırsat ve bir zenginlik olarak algılayamadıkları için yaşamda kalma stratejileri de zaman zaman başarısızlığa uğruyor. Özellikle ülkelerindeki politik iç çekişmeleri ve eskimiş gelenekleri yerleştikleri yeni ülkeye taşıyarak yüklerini daha ağırlaştırır. Örneğin İsveç’teki Kürt diasporası 1986 yılında Olof Palme’nin öldürülmesi ve 2002 yılında Maraşlı Kürt kızı Fadime Şahindal’ın öldürülmesi olayı akabinde bir topluluk olarak İsveç’te büyük sıkıntılar ve zor günler yaşadı. Yıllar sonra İsveç tarihçilerinin 2009-2013 yılları arasında hazırladıkları ve sekiz ciltten oluşan İsveç Tarihi adlı kapsamlı çalışmanın son cildinde Kürtler nihayet suçsuz bulunurlar. Bu tarihçiler, Kürtlerin Olof Palme olayında parmağının olduğunu öne süren kesimlerin iyi kanıtlar öne süremediklerinden ötürü etkili olamadıklarını belirtir. Bununla Kürtlerin suçsuz oldukları vurgulanır. Fadime Şahindal’ın 2002 yılında öldürülmesi konusunda da bu tür cinayetlerin kültürlerle ilişkilendirilemeyeceğini belirten tarihçiler, bu cinayetlerin ataerkil zihniyetler ve mekanizmalar sonucunda her toplumda vuku bulunabileceği saptamasında bulunurlar. Böylece Kürt diasporası 21. yüzyıla girerken yeni İsveç tarih yazımı sayesinde aklanmış oldular diyebiliriz.
Son olarak şu an araştırma dünyanızda neler var ve gelecekteki çalışmalarınız hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kürtlerin yeryüzüne dağılmaları, değişik ülke ve mekânlardaki Kürt göçü ilgimi sürekli çekmeye devam ediyor. Kendim Kürt göçmenleri arasına katılarak 1983 yılında İsveç’e yerleştim. Bu durum kendimi Kürt diasporasıyla özdeşleştirmek için iyi bir fırsat yarattı. Yazarlık yaşamım ve diasporik yaşamlar arasında zamanla bir gönül bağı oluştu. Uzaklarda, başka mekân ve ülkelerde yaşayan Kürtlerin bu göç serüvenleri örneğin Orta Anadolu, İstanbul ve İsveç’teki Kürtler farklı yıllarda yayımlanan birer kitabımın konusunu oluşturdu. Özellikle Kürt diasporasının tarihsel yanı merak ettiğim konuların başında geliyor. Bu konuda zaman zaman "Nûbihar", " Bîrnebûn" ve "Kürt Tarihi" gibi değişik dergilerde yazılar yazıyorum. (DM/HK)
Rohat Alakom kimdir? 1955 Kars'ın Kağızman ilçesine bağlı Kabakom köyünde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Kağızman ve Kars’ta tamamladı. Yüksek öğrenimini 1974-1978 yılları arasında Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde yaptı. Yüksek öğrenimini bitirdikten sonra 1983 yılında İsveç’e yerleşti. Stockholm’de yaşıyor. 20’nin üzerinde çalışması Kürtçe, Türkçe ve İsveççe yayımlandı. Kürt Folklorunda Bir Kadın Hâkimiyeti, Türk Edebiyatında Kürtler, Kars Kürtleri ve Bin Yıl Boyunca İsveç-Kürt İlişkileri adlı kitapları bu çalışmalardan bazılarıdır. |
* Rohat Alakom, Kambaxa vê Sirgûnê, Bîrnebûn, nr 29/2006, rûp.36-45
** La Revue des revues, volum XXVI, 1898, s.142
*** Rohat Alakom, Pêncî saliya sazbûna KSSEyê-1956, (Malpera Nefel, 21/11 2006)
DİASPORADA YAZMAK SÖYLEŞİ DİZİSİ
2- Rohat Alakom
3- Fırat Cewerî