Meclis’te yoğun tartışmalara, dışarıda da kitlesel protestolara sahne olan dezenformasyon yasası ya da yurttaşların taktığı isimle sansür yasası tüm itirazlara rağmen yürürlüğe konulalı bugün tam bir yıl oluyor.
İfade Özgürlüğü Derneği (İFÖD) avukatlarından Melike Türkay ile Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi ve bianet Raportörü Erol Önderoğlu 16 Ekim Pazartesi akşamı Expression Interrupted’ın etkinliğinde söz konusu yasayı konuştu.
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’ndeki söyleşinin moderatörlüğünü gazeteci Canan Coşkun üstlendi.
Coşkun, söyleşinin açılış konuşmasında “Yasa koyucu her ne kadar gazetecilerin özlük haklarının koruma altına aldığını savunsa da aslında mesleğin icrasını daraltıcı ve yargı tacizini daha hissedilir kılıcı bir düzenleme ile karşı karşıya kaldık” dedi.
Ardından ilk soruyu Melike Türkay’a yöneltti. Yasanın detaylarını sordu. “Ne yaparsak dezenformasyon suçu işlemiş oluruz?” dedi.
Türkay: Yasa gazetecileri hedef alıyor
Türkay, dezenformasyon düzenlemesiyle Türk Ceza Kanunu’na (TCK) yeni bir suç tanımı eklendiğini söyledi. Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma başlığıyla 217/A maddesinin oluşturulduğunu aktardı.
Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma (217/A) maddesi ne diyor?
(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
(2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.
Yasa okunduğunda çıkartılan sonuç ile uygulamanın farklı olduğunu ifade eden Türkay, içeriğin de problemli olduğundan bahsetti. Maddedeki bazı kelimelerin tanımlamalarının yapılmadığını aktardı:
Yasanın doğrudan müdahale ettiği alan ifade ve basın özgürlüğü. Burada ‘sırf halk arasında endişe ve korku veya panik yaratmak sakiyle’ diye tanımlanan yasa hükmü aslında hukuken özel bir kast düzenlemesi.
Yasa gazetecilerin haberlerini ya da yurttaşların sosyal medya paylaşımını hedef alıyor. Düzenlemeye göre bu suçu herkes işleyebilir, suçun faili olabilir.
Yasada ‘gerçeği aykırı bilginin’ bir tanımını yapılmamış. Biz tanımlamayı ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) daha önce benzer konularda verdiği kararlara bakarak yapabiliyoruz.
Ancak her iki mahkeme verdiği kararlarda ‘görünen gerçeğe uygunluk’ arıyor. Gazeteci verileri toplamaya başladığında henüz haber henüz olgu seviyesine gelmemiş olabilir. Bunu bir iddia olarak yazabilir.
Ayrıca iki mahkeme de olgu ve değer yargıların ayrımı yapmıyor. Olgular gerçekliği ispatlanabilir bilgilerken, değer yargılarının ispatlanabilir durumu yok.
Ama değer yargıları da haber olabilir. Sadece bu haliyle bile kanun birbiriyle çelişen, uygulaması da çelişen ve müdahale ettiği alana ilişkin, ifade özgürlüğüne ilişkin basın özgürlüğüne ilişkin doğrudan cevapları bulamadığımız bir hükümle karşı karşıyayız.”
"İfade özgürlüğünü sınarlandıran sadece TCK 217/A değil"
Araya giren Coşkun Türkay’a “Bilginin gerçek olup olmadığına kim karar veriyor” diye sordu. Türkay da bu sorunun yasada bir cevabı olmadığı söyledi.
Ayrıca, hem resen hem de şikayete bağlı olarak soruşturma yürütülebileceğini ekledi.
Şu an için İletişim Başkanlığı’nın taraf olduğu bir dosya olmadığından bahseden Türkay “Ancak Emniyet’in, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hatta bazı belediye başkanlarının içinde olduğu var” dedi.
Türkay, Türkiye’de ifade özgürlüğünü sınırlandıran tek kanun maddesinin TCK 217/A olmadığını da belirterek Cumhurbaşkanına hakaret (TCK 299), halkı kin ve düşmanlığa teşvik (TCK 216) gibi maddelerin olduğu bilgisini paylaştı.
Önderoğlu: Bozdağ'ın açıklaması AİHS'nin istisnasıydı
Coşkun, Türkay’ın ardından Erol Önderoğlu’na soru yöneltti. “Dezenformasyon yasası gazetecileri etkiledi?” diye sordu.
Önderoğlu ise iktidarın süreci çok sinsice ilerletildiğini söyledi. Yasanın seçim öncesi dönemde getirildiğini hatırlattı. “İktidarın veya hakim ideolojinin gazetecileri hedef almak için hazırlık yaptığı bir dönemdi” dedi.
Yasayı “Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ifade özgürlüğüne yaptığı en büyük kötülük” olarak nitelendirdi.
“Bekir Bozdağ dezenformasyonla ilgili bir düzenlemeyi meşrulaştırmak için bizzat kendisi dezenformasyona dahil oldu” diyen Önderoğlu Bozdağ’ın demeçlerinden örnekler verdi.
Özellikle Bozdağ’ın ‘Dezenformasyon yasası çok haksızlığa uğrayan bir yasa. Sanki öyle bir dezenformasyona uğradı ki çıkış sürecinde herkese bu yasa uygulanacakmış gibi. Halbuki dezenformasyon yasasına baktığınız zaman ne diyor? İşte kamu güvenliği, genel sağlık, ülkenin iç ve dış yararları’ ifadeleri üstünde durdu.
Dikkati ‘kamu güvenliği, genel sağlık, ülkenin iç ve dış yararları’ ifadelerine çekti. Beki Bozdağ’ın bu ifadeleri boşu boşuna kullanmadığını söyleyen Önderoğlu “Bozdağ’ın ifadeleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin 2. bendinde devletlere ifade özgürlüğüne müdahale etmeleri için ortaya konulmuş istisnalar” dedi.
Ardından “Peki TCK’deki hakaret düzenlemesi ya da iftira düzenlemesi yeterli olmuyor muydu da bu yasa getirildi?” diye sorarak şu açıklamayı yaptı:
Yeterli oluyordu ama hakaret yasası sadece tekil olarak bir yurttaşı yargılamak için geçerliydi. Türkiye'de iktidara daha masif, daha kitlesel, daha büyük boyutta bir baskı aracı lazımdı.
Dezenformasyon düzenlemesindeki unsurlar da bunun için ortaya konuldu. Yani bir gazeteciye yönelik olarak da kullanabilirsiniz bu düzenlemeyi, bir eyleme karşı da. Ya da belirli bir siyasi süreç, bir toplumsal süreçte sistematik şekilde de.
Biz yasanın seçimler için hazırlandığını düşündük ancak hazin 6 Şubat depremleri yaşandıktan sonra kanunun ilk uygulandığı kişiler yerel gazeteciler oldu. Düşünebiliyor musunuz? Bir düzenleme yapıyorsunuz ve Adalet Bakanı olarak medyaya çıkıp diyorsunuz ki ‘Boşuna korkuyorsunuz ya. Biz bu düzenlemeyi sadece kitlesel bir sonuca yol açan durumlarda uygulayacağız. Yani kitlelerin birbirlerine karşı hareketlendirme potansiyeli olduğu olumsuz durumları önlemek için biz bu yasayı düzenliyoruz.’ Gelin görün ki son bir yıl içerisinde uygulanan 20’den fazla vakanın yüzde 90’ı yerel gazetecileri ilgilendiriyor.
"Bir unsur daha bu baskı sistemine eklenmiş oldu"
Önderoğlu ardından vakalardan örnekler verdi. Dezenformasyon yasasının ilk yılında gazetecileri tedirgin etmede çok potansiyel bir etki yarattığını söyledi. Ardından da “Demokratik standartlar açısından yasal düzenlemelerin hapisten arındırılması gerekirken dezenformasyon yasasıyla bir unsur daha bu baskı sistemine eklenmiş oldu” dedi:
Buradan yola çıkarak hak hareketi ve gazeteciler açısından şu an dillendirilen anayasa değişikliği veyahut başka reform mesajları son derece tedirgin olmamız için çok yeterli bir durum.
“Soruşturma süreçleri çoğu zaman sizin yaptığınız savunmayı dikkate almıyor. Soruşturma sürecinde savcı buna mahkeme karar versin deriyor. Mahkemeler buna istinaf karar versin deriyor. Dolayısıyla böyle bir antidemokratik düzlemde biz yasaların kötüye kullanılabileceğini öngörüyoruz.
“Milletvekilinin dokunulmazlığı var. Cumhurbaşkanı zaten tam korumalı. Ama kamuoyunu bilgilendirme görevini üstlenen insanlar, her kullandıkları harfin hesabını hapis tehdidiyle veriyorlar. Yani nereden baksanız antidemokratik bir durum bu. Bu yasa ifade özgürlüğü alanına döşenmiş çok tehlikeli bir mayın”
Bir yılda en az 24 gazeteci yargının tacizine uğradıYasanın yürürlüğe girişinin birinci yılında en az 24 gözaltına alındı, tutuklandı, yargılandı. Toplamda 27 vaka kayıtlara geçti. 14 gazeteciye soruşturma açıldı. Bazıları birden fazla kez soruşturma geçirdi. 4 gazeteci gözaltına alındı, 3 gazeteci tutuklandı, 5 gazeteci de yargılandı. Bazıları yargılanmaya devam ediyor. Soruşturma açılan, ifadeye çağrılan, gözaltına alınan ya da yargılanan gazetecilerden 9’u 6 Şubat Maraş depremleriyle ilgili yaptığı haberler ya da sosyal medya paylaşımları nedeniyle hedefti. İsimler şöyle: Soruşturma geçiren gazeteciler Hüsniye Karakoyun, Mahmut Karakoyun, Aslıhan Gençay, Oktay Candemir, Emre Orman, Merdan Yanardağ, Canan Kaya, Yüsra Batıhan, Ahmet Kanbal, İsmail Arı, Mir Ali Koçer, Önder Algedik, Sıddık Güler ve Onur Öncü Gözaltına alınan gazeteciler Mehmet Güleş, Gökhan Özbek, Serdar Akinan ve İlknur Bilir Yargılanan gazeteciler Ruşen Takva, Oktay Candemir, Fırat Bulut, Hasan Sivri, Ahmet Kanbal, Tutuklanan gazeteciler Sinan Aygül, Ali İmat ve İbrahim İmat |
(HA)