Radikal Genç'te yayımlanan yazıda (s.15) Erdem Demirbaş'ın saptadığı üzere mesele aslında futbolun bir oyundan çıkmış ve Metin Kurt'un yıllardır söylediği gibi başka bir şeye dönüşmüş olmasından kaynaklanıyor. Bu şey küreselleşen bir sektör olarak tanımlanabilir.
Futbolu çok iyi bilen Bağış Erten'in Radikal İki'deki yazısında altı çizilen ırkçı veya milliyetçi karşı çıkışlar, ne küreselleşen futbol meselesine, ne de başka bir konuya anlamlı bir bakış üretebilir. Bu artık çok iyi biliniyor. Ama bu karşı çıkışların yanlışları, "Aurelio milli olsa iyi olur" gibi bir sonuca varmaya yeterli dayanak sağlamıyor.
Bağış Erten'in analizinde atlanan üç temel nokta var. Bunlardan ilki, aslında bilindiği üzere, Brezilyalı futbolcuları milli takıma devşirenlerin oyuncu yetiştirmekte zorlanan ve kolaycı yollara başvuran ülkeler olduğu. Togo, Tunus, Japonya ya da bu işi en çok abartan Katar futbolcu devşirerek yanlış yapıyorlarsa, bu Türkiye'nin de yanlış yapmasını gerektirmiyor. Sahaya Mehmet, Nuri, Ali gibi adlarla sürülecek Brezilyalılar futbolu ciddiye alan herkesin, kazanılan maç ne olursa olsun, milli takıma ya gülmesini ya da acımasını sağlamaktan başka yarar getirmeyecektir.
Toprak bağı
Atlanan ikinci nokta ise, Almanya doğumlu göçmen çocuğu futbolcuların Türkiye ile olan bağlarıdır. Bu futbolcular Aurelio'dan farklı olarak, buralarda doğmuş ve Almanya'ya devşirilmiş emekçilerin çocukları. Yani Aurelio ayrı bir dünyadan insanları, göçmen çocuğu futbolcular ise bu topraklardan olan insanları temsil ediyorlar. Unutulmamalı ki, göçmen çocuğu futbolcular 20-30 senedir Almanya'da çalışan, oralara katkı yapan ama Almanya devleti tarafından "kan bağları yok" gibi ırkçı bir bakışla vatandaşlık alamayan insanların çocukları. Onların Türkiye forması giymesi bir de böyle bir anlam taşıyor. Göçmen çocukların kökleri de öyküleri de temelde Türkiye'nin öyküleri.
Bu nokta, yani toprak bağı önemli bir nokta. Milli takımı hem ırkçı, milliyetçi gözlerle düşünenlerin hem de futbola global bir para oyunu olarak bakanların atladığı bir nokta. Bağış Erten analizinde bu noktayı atlıyor ve Aurelio'nun devşirilmesi tartışması için bu ülkede yetişen en başarılı futbolculardan Lefter'in etnik kökenini dayanak yapıyor. Lefter bu ülkede oldum olası yaşamış insanların çocuğu. Futbolu çok sevmiş, futbolu sevenler onu çok sevmiş ve bir efsane olmuş. Aurelio'nun milli olup olmamasında bu toprakların çocuğu Lefter'i tartışmak ne kadar yersiz!
Bu bağlamda meselenin ne olduğunu artık saptamakta yarar var. Bir ülkeyi temsil edecek takımın oyuncuları, bu ülkenin çocukları olmalı; bu ülke ile anlamlı bir bağları olmalı. Burada belirleyici olan, etnik köken, ad, din vb. değildir. Niko, Hrant, Hasan, İsa, Şefik, Yakup veya Berat, kökenleri adları ne olursa olsun, buraların çocukları ülkelerini temsil ederler. Başka yerlerden devşirilenler ise etmezler. Para ile devşirilerek değil de, başka nedenlerle (ülkelerinden kaçmak zorunda kalan sığınmacılar, göç ederek emekçi olanlar gibi) vatandaş olanlar ise ülkenin takımında yer alabilirler.
Gelişimsel bir bakışla da yanlış
Atlanan son nokta ise, futbolu ve genel olarak sporu sevenlerin, sporu çocuk ve gençlerin gelişimine yardımcı bir araç olarak görenlerin sorduğu soru. Kim ve becerileri ne olursa olsun, Brezilya'dan devşirilen futbolcuların (çoğul çünkü bu kapı açılınca gerisi gelecektir) hangi kamusal yarara hizmet edecektir? Türkiye'ye futbolcu devşirmenin bu ülkedeki çocuk ve gençlere ne yararı olacaktır? Onlarla kazanılacak maçların çocuk ve gençlere ne yararı olabilir? Devşirme futbolcular, dünyanın her yerinde olduğu gibi, kazandıkları büyük paraları parayı kazandıkları ülkeye döndürmeyecek, artı bir değer yaratmayacaktır.
Özetle, çocuk ve gençlerin yararını düşünenler, futbolcu yetiştirmeyi isteyenler veya genel olarak sporu sevenler açısından, devşirmeciliği ait olduğu yerde yani tarihte bırakmakta yarar var. Aurelio'ya yakışacak forma Brezilya formasıdır. (SM/TK)