Stalin Pérez Borges 55 yaşında, Valencia ve Caracas kentlerinde yaşıyor. Venezüella’nın önde gelen sol sendikacılarından. Venezüella'daki bir çok solcu sendikacı gibi, Borges de Carabobo ve Arangua bölgelerindeki tekstil endüstrisi kökenli. Borges halen SINTRAQUI (Rhodia Venezüella İşletmeleri Sendikası) Genel Sekreteri ve UNT’nin ulusal koordinatörlerinden. Kendisi aynı zamanda Chavez’in öncülüğünü yaptığı birlik partisi PSUV’nin içinde yer alan C-CURA’nın önde gelen üyelerinden biri. Borges, Marea Clasista y Socialista dergisini çıkaran kolektifin de üyesi. Cemalettin Efe'nin Borges'le yaptığı söyleşiyi aktarıyoruz.
Venezüella sendika hareketinin tarihini özetler misin?
Son devrim öncesine kadar biz işçiler tam anlamıyla Confederación de Trabajadores de Venezüella'nın (CTV-Venezüella Sendikalar Konfederasyonu) sendikalist diktatörlüğünün demir yumruğu altında yaşadık. Bu sendikal diktatörlük; devletle bütünleşmiş ve işverenlere teslim olmuştu. CTV sendikaların çoğunluğunu çatısı altında örgütlemiş ve yaklaşık 40 yıl ayakta kalmayı başarmıştı ve burjuva rejimin en önemli kurumlarından biriydi.
CTV, özellikle iki partinin denetimi altındaydı. Bu iki parti, sosyal demokrat eğilimli bir parti olan Acción Democrática ve Hıristiyan demokrat COPEI idi. Bu partiler, sendikalar üzerindeki hakimiyetlerini, silahlandırılmış vurucu çeteler kullanmayı da içeren çeşitli yöntemlerle sağlamışlardı. Alternatif sendikal yapılar kurma girişiminde bulunan işçiler, çalıştıkları işyerinden anında atılıyorlardı. Sözünü ettiğim partilerin denetimindeki vurucu çetelerin saldırılarına rağmen ayakta kalabilen hareketler farklı bir sendika kurmaya kalkışlarında ise "İş Müdürlüğü" denilen sendikalardan sorumlu kurum, bu oluşumları sendika olarak tanınmıyordu.
Venezüella’daki işyeri sendikalarının çoğunluğu, bu işyerlerinde 20, 30 ve hatta 40 yıl gibi uzun zamandır örgütlü olmalarına rağmen, sendikacılar hala sendika üyeleri tarafından seçilemiyorlardı. Sınıf sendikacılığını savunan sendikalar ve diğer demokratik sendikaların bu dönem içinde istisna teşkil ettiklerini bir solukta söylemek mümkün. Bu istisnalardan biri de, benim de içinde 23 yıldır mücadele ettiğim sendikadır. Bizim sendikamız, başlangıçta tekstil sektöründeki birçok işyerini örgütleyen bir meslek sendikasıydı.
Tekstil endüstrisinin çökmesiyle birlikte, geriye yalnızca kimya sektöründen bir tek işyeri kaldı-Rhodia Acetow Venezüella. Bu vesile ile de adını SINTRAQUI olarak değiştirdi. Sendika olarak, değişik tarihlerde, üç kez Acción Democrática’nın silahlı çetelerinin açık saldırısına maruz kalmamıza rağmen bu saldırıları atlatmaya başarabildik. Bu en zorlu zamanlarda bile, her iki yılda bir yapılan sendika seçimlerini aksatmadık.
Sendikalarınız günümüzde ne durumdalar?
Şu anda, Venezüella’da sendikalar her iki yılda bir sendika seçimlerini yapmakla yükümlüdürler. Bunu yapmadıkları takdirde, toplu sözleşme yapma ve/veya çalışanları hükümete karşı temsil etmeleri haklarını yitirirler. Buna rağmen, bazen bir sendika veya bütün bir sendika kolu, zorunlu olan sendika seçimlerini yapmıyorlar. Bu durum, elbette ki işçilerin ve çalışanların aleyhine bir etki yaratıyor. Bu konuya kamu çalışanlarının sendikalarını örnek verebiliriz. Bu sendikalardan biri olan Fentrasep’de, 3 yıldan beri seçim yapılmamış durumda.
Bu sendikanın başkanı, karıştığı yolsuzluklar ve bürokratik çıkarcılıklar yüzünden seçimi kaybetmekten korktuğu için seçim tarihi belirlemiyor. Bu aynı zamanda, 3 yıldan beri, bu sendikaya bağlı çalışanların, toplu sözleşmelerinin yenilenemediği anlamına geliyor. Venezüella’da sendikalar koalisyon yapma özgürlüğüne sahiptirler. Bu, aynı işyerinde birden fazla sendikanın faaliyet gösterebileceği anlamına geliyor ve bu sendikalar toplu sözleşme koşullarını ortaklaşa belirleyebiliyorlar. Bir işyerinde birden fazla sendikanın faaliyet göstermesi halinde, bu sendikalardan en güçlü olanı toplu sözleşme taslağını hazırlamak ve diğer sendikalara sunmak hakkına sahiptir. Bu durumlarda, nihai karar genellikle hazırlanan taslağın işyerindeki çalışanların oylamasına sunulması sonucunda alınır.
Chavez’in iktidara gelmesinden sonra ve sık sık sosyalizme vurgu yapmasının halk üzerindeki etkisi nedir? Halk tüm bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyor?
Bir süreden beri, sosyalizm kavramının kullanılması artık Venezüella’da olağan karşılanmaya başlandı. Özellikle de Başkan Chavez’in "Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi"ni (PSUV) kurmasından sonra, bu durum daha da hızlandı. Taban gruplarına "Taburlar" adı verilir ve bu gruplardaki asıl tartışmalar çoğu kez sosyalizme ilişkindir. Bu "taburlar”ın üye sayısı, PSUV’ye gireceğini ifade eden 5,7 milyon kişinin onda biri kadardır. Bu gruplar haftada bir kez toplanarak; "nasıl bir sosyalizm istiyoruz ve sosyalizmin inşasının ne zaman başlatılması gerekir" eksenli tartışmalar yürütüyorlar.
Bu toplantılarda, biz sendikacılar da sosyalizmi bir çıkış yolu olarak işaret ediyoruz ve sosyalizme ilişkin düşüncelerimizi olabildiğince açık bir şekilde tartışıyoruz.
Venezüella’nın en büyük işçi sendikaları konfederasyonu olan Unión Nacional de Trabajadores (UNT) üyesi sendikacılar ve ‘Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi’nin (PSUV) içinde “Devrimci Sınıf Birliği ve “Bağımsızlık (C-CUTRA)” adıyla olarak örgütlü olan bizler söz konusu tartışmalara yüzden fazla aktivistimiz aracılığıyla katılıyoruz. Bu süreçte bize olan güvenin giderek arttığını gözlemliyoruz. Bir çok yerleşim birimlerinde üyelerimiz taburlar içerisinde etkin ve belirleyici bir rol oynamaktadırlar. Kısa bir süre önce Ulusal Meclise sunulan anayasa reformu önerisi ile birlikte, sosyalizm hakkındaki tartışmalar daha da güçlendi.
Sosyalistler yakın tarihte yeteri kadar bürokratik "devlet" sosyalizmi deneyleri yaşadılar. Bunun Venezüella bağlamında tekrarlanmasını engellemek mümkün görünüyor mu?
Bu iç karartıcı olumsuz deneyimlerin yinelenmesinin de mümkün olduğunu biliyoruz, ancak böylesi kötü sonuçları engellemenin bazı yolları da elbette ki vardır. PSUV içinde yer alan C-CURA binlerce işçinin ve ezilenin, eğitilmesi ve bilinçlendirilmesine yönelik çalışmaları bu amaçla yürütmektedir. Bizatihi işçilerin kendine güveni umut vaad edebilir ve dünyada demokratik ve devrimci bir sosyalizm rüyası için mücadele edenlere meşale olabilir.
Bu ülkede süreç içinde anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir bilinç oluştu ve bu bilincin sağladığı olanaklar, sosyalizmin umut kırıcı deneylerinin aşılmasını ve buna yönelik tartışmaların daha da öne çıkmasını geliştirmektedir. Bugünkü PSUV u oluşturanların, yakın geçmişte zafer üstüne zafer kazandıklarını unutmamak gerekir. Venezuella’da, burjuvazinin ve onun yardımına koşan ABD ve İspanya’nın hazırladığı darbe girişimini boşa çıkaran ve 13 Nisan 2002 eylemlerinin asıl kahramanları, bugün PSUV’u oluşturan aktivistlerdir. Elde ettiğimiz bir çok zaferin yanında, bir başka önemli başarı da, işverenlerin 62 gün süren Aralık 2002 – Ocak 2003 tarihleri arasındaki lokavt ve sabotajlarını alt etmiş olmamızdır. Bunun gibi pek çok başarıdan söz etmek mümkün.
Son olarak bize işçi hareketinin şu sıralardaki durumundan bahsedebilir misin?
Şu anda işçilerin en çok mücadele ettiği alan kamu hizmetleri ve petrol endüstrisidir. Bu alanlarda, mücadele, daha çok toplu sözleşmelerin yenilenmesine ve demokratik ve şeffaf sendika seçimlerinin yapılmasına yöneliktir. Hükümetin ve sendika bürokrasisinin çabası, UNT içinde mevziler kazanarak; var olan sendika konfederasyonlarının kontrolünü ele geçirmek yönündedir.
Bu çabalar, Sosyalist-Bolivarcı İşçi Cephesi’nin (FSBT) iki üyesinin Çalışma Bakanı ve Çalışma Bakan Yardımcısı olarak seçilmelerini sağladı. Bir yıldan beri Sanitarios Maracay adlı tuvalet banyo malzemeleri üreten işyerinin kontrolü işçilerin denetimindedir. Ama hükümet bu işyerini devletleştirmeye direnmekte, Çalışma Bakanı işyerinin iflasını bile göze alarak işverenle uzlaşmaya çalışmaktadır.
Bir diğer önemli gelişme de şu anda üzerine tartışmaların yürütüldüğü, ülkenin en büyük metal işletmesi SIDOR’a ilişkindir. Bu işletme, daha önceleri devlet işletmesiydi ve 11 yıl önce özelleştirilmişti. Bugün, bu işletmenin işçileri toplu sözleşme için direniyorlar. İşveren işçilerin kamulaştırma taleplerini reddetmektedir. Oysa halihazırda, işletmenin yüzde 50'sine yakını zaten devlete ve işçilere ait durumdadı.(CE/EÜ)