Kurultayın üçüncü gününde Marmara Üniversitesi Rektörlüğü'ndeki oturumda konuşan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Rait Maruste, ifade özgürlüğünün hükümetler ve devlet kurumlarına karşı yapılan açıklamalarda en geniş haliyle kullanılması gerektiğini söyledi. Doç. Dr. Oktay Uygun da, Türkiye'de ifade özgürlüğüne yönelik davaların yalnızca sözün içeriğine göre değerlendirmesini yanlışlık olarak niteledi.
Oturumdaki sunumları yorumlayan Prof. Dr. Andras Soja ve Avukat Fikret İlkiz ise AİHM davalarından örnek vererek sözleşmenin kendi ülkelerindeki uygulamaları üzerinde durdu.
Türkiye Barolar Birliği, Avrupa Konseyi, Marmara Üniversitesi, İstanbul Barosu ve İnsan Hakları Eğitimi 10 Yılı Ulusal Komitesi'nce düzenlenen ve Pazar günü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in açılışını yaptığı kurultay, bugünkü oturumların ardından AİHM Başkanı Prof. Dr. Luzius Wildhaber'in de katılacağı bir değerlendirme toplantısıyla sona erecek.
"Hükümetler eleştirilere tahammül edebilmeli"
Rait Maruste, ifade özgürlüğü maddesinin hem basın özgürlüğü açısından hem de yurttaşların bilgiye ulaşabilmeleri bakımından önemine dikkat çekerken, maddeye getirilen sınırların AİHM içtihatlarına bağlı olarak okunması gerektiğini söyledi.
Maruste, hükümetlerin ve devlet kurumlarının kendilerine karşı yapılan en ağır suçlamalara, cevap haklarını en geniş haliyle kullanabilme olanağından dolayı tahammül etmesi gerektiğini vurguladı.
* Hedefin hükümet olduğu durumlarda eleştirinin kapsamı, bireylere yönelik davalara oranla daha geniştir. Basın ve yurttaşlar hükümetin icraatlarını izleme hakkına sahipken, bu hak hükümete en ağır eleştiriye tahammül zorunluluğu yükler.
* İfade özgürlüğüne yönelik kamu yararını ya da ulusal güvenliği korumaya yönelik kısıtlamaları göz önüne alırken, bunların mutlak olmadığını ve kısıtlamaların ifade özgürlüğünü engellemede ikna edici olması gerektiği göz önüne alınmalı.
"İfadeyi kimin, nerde söylediği de önemli"
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Oktay Uygun ise konuşmasında ifade özgürlüğüne ilişkin AİHS maddesinin Türk hukuku ve mevzuatına uygulanmasında usul farklılığı bulunduğuna dikkat çekti.
* AİHM'de ifade özgürlüğü dört noktaya bağlı olarak ele alınır; İfadenin özellikle şiddete teşvik, silahlı isyan ve halkı düşmanlığa tahrik bakımından içeriği, açıklama yapan kişinin kamuyu etkileme gücü, açıklamanın yapıldığı ortam ve ne şekilde yapıldığı. Türkiye'de 10. maddeye ilişkin davalar yalnızca ifadenin içeriğine göre değerlendiriliyor. AİHM'de Türkiye'dekinden farklı karar alınan davaların çoğunda, suç unsuru taşıdığı belirtilen ifadeyi açıklayan kişinin kamuyu etkileme gücü dikkate alınıyor.
* AİHS çerçevesinde ifade özgürlüğünün en geniş olduğu alan kamu otoritelerini, politikacıları, üst düzey bürokratları ve hükümeti eleştirmek. Çünkü bu eleştirilerin yöneldiği kişilerin cevap verme olanakları daha geniştir. Türk hukukunda ise tam tersi bir durum söz konusu.
Maruste ve Uygun'un konuşmalarını yorumlayan Avrupa Üniversitesi'nden Prof. Dr. Andras Sajo, devlet yetkilileri ve yargıçların statükolarını sağlamlaştırmak için, ifade özgürlüğünde şahısların hukukunun korunmasını ön plana çıkararak, hükümete yönelik eleştirilerin engellendiğini belirtti.
İstanbul Barosu avukatlarından Fikret İlkiz ise ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddenin AİHS'in omurgası sayıldığını belirterek, Türk Ceza Kanunu'nu 159. maddesindeki değişikliklerin yeterli olmadığını, Radyo Televizyon Üst Kurulu ve (RTÜK) ve Basın Kanunu'nda yapılan değişikliklerin uygulamada ifade özgürlüğüne yönelik bir gelişme sağlamadığını söyledi.
İfade özgürlüğü maddesi
4 Kasım 1950 tarihinde imzaya açılan ve Eylül 1953'te yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Türkiye, 18 Mayıs 1954'te taraf olmuştu.
Madde 10
İfade özgürlüğü
1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir. (ÖG/YS)