Mehmet Esen, son dönemde Burgazada'daki muhalif kimliğiyle sosyal medyada gündem yaratıyor. Bir bakıyorsunuz Adalar Belediyesi'nin keyfi uygulamalarına karşı çıkıyor, bir bakıyorsunuz adada yüksek fiyata satılan tüplerin fiyatlarını indiriyor. Şimdilerde maaşını üç aydır alamayan Burgazada'nın temizlik işçileriyle omuz omuza verdi ve onların sorununu twitter'dan gündeme taşıdı. Esen'le Burgazada'da bir gün geçirdik. Ada hayatını, internetin hayatımızı nasıl etkilediğini, değişen toplumsal yapıyı ve tabii ki mizahı konuştuk.
Neden bu işlerle uğraşıyorsunuz?
Benim yapım böyle; haksızlığa tahammülüm yok. Burada bunlar var ama diğer tarafta Cihangir'de yaşıyorum ve Beyoğlu Belediyesi'nden de hiç memnun değilim. Orada da eleştirilerimi dile getiriyorum.
Burgazada'da ciddi sonuçlar aldınız. Neler oldu?
Evet. Tüp firması bütün Adalar'da fiyat düşürdü. Kimse yüksek fiyata tüp satamaz; sattıkları an bayilikleri ellerinden alınacak. İşte çirkin reklam panoları vardı, onları kaldırttım. Bunları hep yazarak, konuşarak yaptık. Kullandığım havayolları firmasıyla problemler yaşadım. Onları yazdım, onlarda bir düzelme oldu. Firmanın sahibi benim twitlerim üzerine 5N 1K'ya çıktı açıklamalar yaptı. En son mesele, Adalar Belediyesi'nin temizlik işçilerine üç aydır maaşlarını vermemesi. İşi taşeron bir firmaya vermişler. Ben de onları yazmaya başladım. Şimdi o da basına yansıdı.
Bütün bunları sosyal medya üzerinden yapıyorsunuz. Sosyal medyanın yeni çağın demokrasi alanı olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Sosyal medyanın yalansız olduğunu ve basının çok önüne geçtiğini düşünüyorum. Takip eden kişi sayısına baktığımız zaman, bir gazete kitlesi gibi insanlar görüyoruz. Onlara doğru bir şeyi, yalansız anlattığınız zaman, söyledikleriniz karşı tarafa çok güzel geçiyor. Bir anda milyon kişiye ulaşabiliyoruz. Retweet durumunda hiçbir şey gizli kalmıyor. Şikayet ettiğim kurumlarla ilgili bir şey yazdığım zaman genel müdürler bile arıyor, konuşup izahat vermeye başlıyor. Doğru konuştuğunuz zaman doğru sonuçlar alıyorsunuz.
Herkesin sosyal medya konusunda bir aydınlanma süreci oluyor. Siz buranın bir güç olduğunu ne zaman fark ettiniz? Twit atmakla Meddahlık arasında bir benzeşim kuruyor musunuz?
Meddah zaten yanlışa "hayır" diyen, kendi ışığını sakınmadan harcayan bir sanatçı. Burada da aynı şeyi yapıyorum. Ama büyük bir güç olduğumuzu anlamam ilk olarak "İnternetime Dokunma" yürüyüşüyle başladı.
Ada'da kapalı bir hayat var. Esnaf sayısı az, hamaliye ve benzeri masrafları oluyor. İnsanlar "bir gün sıra bize de gelecek" diye düşünüyor mu?
Haksızlık yapan insanlarda böyle bir his var tabi. Ama haksızlık yapıyorsa bunun karşılığını vermek zorunda. Tüpçü kaybedecek diye 800 TL asgari ücret alan bir adamın ayda 16 TL'sini gasp ettirmem ben. Adam iki tane tüp kullanıyor ayda, tüpçü kazanacak diye buna izin verilemez. 16 TL, 20 ekmek demek ve 800 TL asgari ücretle geçinen biri için bu para çok önemli. 400 TL emekli aylığıyla geçinen bir aile için çok çok daha önemli. Ben bunu yaparken, esnafı da mağdur ettirmedim, onlara da bir alternatif sundum. Onların kış günü mağdur olmaması için firma onlara kira yardımı ve çalıştırdığı personelin maaşının karşılığı olarak tüp vermeye başladı. Ben kimseyi mağdur etmek istemiyorum ama kimseyi enayi yerine koydurtmam. Ada içinden bundan rahatsız olup tehdit eden de oldu ama cevaplarını aldılar.
Adanın insan profili nasıl? Ada hayatının içine dahilsiniz. Bercuhi Berberyan "Burgazada Sevgilim" adlı kitabında, Ada'nın bir eşitlik hissi yarattığını söylüyor. Katılıyor musunuz?
Katılıyorum. Burada güzel ilişkiler olduğuna inanıyorum. Ada'da sınıfsız bir toplum da var. Arkadaşın bakkal dükkanında kahvaltı yapıyorum, balıkçılar insanları davet ediyorlar. Ada'da yaşamak başlı başına bir erdem. Kendiyle kalabilen insan ancak adada kalabilir. Şehir, insanı kendinden uzaklaştırır. Hemen çıkıp kalabalığa karışırlar. Ama adalı insan yalnız kalabilen insandır.
Klasik medyanın baskı altında kaldığına inandığınız varsayımıyla bir soru soracağım. İnternet'in de baskı altına alınabileceğini düşünüyor musunuz?
Böyle korkularım var ama geri teper diye de düşünüyorum. Sonunda İran'da da baskı var ama İran sineması diye bir şey de var. Öyle tokatlar atıyorlar ki! Ne kadar baskı olursa tepki de o kadar büyük olur. Devletin bunun farkına varması lazım.
İlk defa meddah olarak ne zaman sahneye çıktınız?
1980 yılında Erol Toy'un "Düş ve Gerçek" isimli tek kişilik oyununda meddah gösterisi yaptım. Rejisini Münir Özkul yaptı.
Şimdi Meddah 2012'yi oynuyorsunuz. Bu süreçte sizin değişim çizginiz nasıl gerçekleşti?
O zamanki cesaretime hayret ederek bakıyorum. Münir Özkul'un rejisinde çalışmak için şimdi 100 kere düşünürdüm. Gençliğin cahil cesaretiyle başlamışım. Yaptığın iş dipsiz bir kuyu; çıkıp doğaçlama yapıyorsun, o an ağzından bir şey çıkıyor. Espri yapacaksın, bir şeyler paylaşacaksın. Büyüdükçe küçülüyorsun. Senden bir karakter çıkıyor ve "bu benden nasıl çıktı" diyorsunuz.
90'lı yıllarda çok popülerdiniz. O günlerden bugünlere bakınca, mizahın durumu nasıldı ve şu an neredeyiz?
1980'den sonra büyük bir baskı geldi ve insanlar apolitik işler yapmaya başladı. 1993'te Türkiye'ye politik tavrım ve eleştirilerimle döndüm. Fakat 80 kuşağı diye apolitik bir kuşak var. Onlar sahneye çıkmaya başladı ve tabii ki sistem onlara yol açtı. Örneğin Cem'de (Yılmaz) benim çok emeğim vardır ama apolitiktir. Ben bu konuda eleştirilerimi getirdim zaten. Bu arkadaşların problemi apolitik olmak. Altyapısı olmayan insanlarda para beraberinde korku da getiriyor. Bu arkadaşlar tanışmadıkları paralarla tanıştılar. Servet büyüdükçe korkuları arttı. Mafyadan, devletten insanlar bunların tepelerine binmeye başladı. O servetleri koruma adına korumalı evlerde oturup, korumalarla gezmeye başladılar. Bir komedyenin korumayla dolaşması ve izole bir hayat sürmesi bana komik geliyor. Cem böyle bir adam oldu. Ata (Demirer) öyle değil mesela, ben çok severim. İnsanların içindedir. En sonunda Cem Yılmaz gitti, Demirel'in elini öptü. "Ben hakkımı helâl etmiyorum sana" dedim. O, eski cumhurbaşkanı, başbakan diye gitti elini öptü. Benim gözümde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan'ı astıran adamdır. Demirel onun oyununa gidebilir ama benim kapımın önünden geçemez, elini sıkmam öyle bir adamın.
Bu durum seyircide bir fark yarattı mı? Sizin izleyicinizde farklı bir beklenti oluştu mu?
Bir dönem oldu o. Ama hayat onları da tokatladıkça, onlar da bizim düşüncemize dönmeye başladı. Benim twitter'da 22 bin takipçim var ve ben bir takım şeyleri değiştirebiliyorum. Birinin 200 bin, birinin 500 bin, birinin bir milyon takipçisi var ve hiçbir şey yazmıyor. Bugün öğretmenler kadro bekliyor, öğrenciler tutuklanıyor, yazılmamış bir kitaptan dolayı gazeteciler tutuklanıyor, bir şey söylemiyor. Bunlar yüzünden devlet komedi yapmaya başladı. Ben de "devlet komediyi bize bıraksın" diyorum. Geçen bir davada şöyle yazdım: "Eğer tiyatro seviyorsanız ve paranız yoksa bu mahkemelerden birine gelin. Devlet sizi güldürecek." Yarın onlar cezalandırılacak. Sıra onlara da gelecek çünkü. Devlet "gözünün üstünde kaşın var" deyip insan tutukluyor.
* Bu röportaj Exopolitan'dan alındı.