1 Şubat 1979'da öldürülen Abdi İpekçi'nin ölüm yıldönümünde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Basın Müzesi'nde bir panel düzenledi.“Öldürülen Gazetecileri Anıyoruz” başlıklı paneli çok sayıda gazeteci ve konuk izledi.
Panelin açış konuşmasını yapan TGC Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç, 1909'dan bu güne öldürülen gazeteci sayısının 62 olduğunu, eğer son günlerde dile getirilen iddialar doğruysa, Muhsin Yazıcıoğlu'yla birlikte yaşamını yitiran İHA muhabiri İsmail Güneş'in de buna eklenmesiyle sayının 63'e çıkma ihtimali olduğunu belirtti.
Konuşmasını "çelişkiler ülkesi" olduğumuzu vurgulayarak sürdüren Erinç, gazeteci örgütlerinin bir yandan cezaevlerindeki tutuklu gazeteciler için mücadele sürdürdüğünü, bir yandan da gazetecilerin ölümlerini araştırmaya devam ettiğini belirtti.
"Öldürülen Gazetecileri Anıyoruz" panelini yöneten TGC Başkan Vekili Turgay Olcayto ilk konuşma için sözü gazetecilerin "duayen"i sayılan Hıfzı Topuz'a verdi. Topuz, Abdi İpekçi'nin kişisel özellikleri yanında bir gazeteci olarak sahip olduğu özelliklerinden söz etti ve birlikte yaptıkları çeşitli işlere ilişkin anılarından söz etti.
"Gazetecileri öldürenlere devlet sahip çıkıyordu" diyen Topuz, ABD'yi kast ederek büyük patronun komünistlere "düşman olmamayı" da suç saydığını, Abdi İpekçi'nin öldürülmesinin ardındaki asıl nedenin de bu olduğunu belirtti. "Büyük patron"nun o dönemde bölgede bir "yeşil kuşak" talebi içinde olduğunu ve İpekçi'nin de buna karşı çıktığını, muhtemelen bu nedenle öldürüldüğünü söyledi. Hıfzı Topuz, komünist olmayan ülkelerdeki tüm diktatörlükleri "Büyük patron"un desteklediğini belirterek "Lumumba gibi pek çok öldürme olayının da ardında büyük patron var" dedi
"30 görevlinin yargılanmasına izin verilmiyor"
İkinci konuşmacı Hrant Dink'in öldürülmesi olayını araştıran ve bu konuda kitapları olan Milliyet muhabiri Nedim Şener'di. Şener konuşmasına Abdi İpekçi öldürüldüğünde 12 yaşında bir çocuk olduğu için onunla tanışma ve "ondan öğrenme" şansı olmadığını vurgulayarak başladığı konuşmasında onun gazetesinde çalışmanın kendisi için onur ve gurur nedeni olduğunu belirtti. Şener yokluğuna karşın ondan pek çok şey öğrendiğini ve her gün onun gazetesine gitmenin, farklı bir duygu hissetmesine yol açtığını söyledi.
Dink cinayetini incelerken bu olayın her aşaması ve evresinde "devlet"in çeşitli kurumlarının ve görevlilerinin ilişkilerinin olduğunu fark ettiğini ve bir çok bilginin ortaya çıkmasına karşın bunların yazılmadığını ve gösterilmediğini de belirten Şener, bu nedenle gazetecilerin de "devletin yaptıklarının üstünü örten" bir işlev üstlendiklerini ifade etti.
"Hrant'ın cinayetinin bu kadar uzun süre sürüncemede kalmasının nedeni de yine gazetecilerdir" diyen Şener, Dink'in ölümün hemen ardından duyarlılığını ifade eden başbakanın yapması gerekenleri yapmadığını vurgulayarak, hükümetin konuyla ilişkisi belli olan ve savcının soruşturma açmak için izin istediği 30 görevli hakkında gerekli yargılama izni vermediğini belirtti. Dolayısıyla devletin görevlilerini koruduğunu, bunun ise suç oluşturduğunu ileri sürdü. Bu süreçte gazeteciler kullanılarak bir "dezenformasyon" yapıldığını ileri süren gazeteci Nedim Şener sözlerini "ama dünya uyumuyor, cinayetlerin üzerindeki devlet örtüsünü yine gazeteciler yırtacaktır" diyerek bitirdi.
"Hepsinde devletin parmağı var"
Panelin bir diğer konuşmacısı olan Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Şükran Soner de kendi başından geçen örneklerden söz ederek, devletin bir şekilde "dahil" olduğu çeşitli cinayetlere ilişkin tanıklıklarını anlattı. Taylan Özgür'ün öldürülmesinde olaya bizzat tanık olduğunu, öldürenin bir resmi görevli olduğunu, o sırada yanında bulunan bir polisin de bu konuya müdahale etmediğini anlattı.
İkinci örneğin 1 Mayıs 1977'de yaşanan katliam olduğunu ve o sırada alana ateş edilen Etap Marmara Oteli içinde olduğunu belirtem Soner, o sırada orada yaşananlardan söz ederek, resmi ve sivil giysili polislerin nasıl davrandıklarını ortaya koydu.
Abdi İpekçi dahil çok sayıda gazeteci ve aydının öldürülüşünün nedeni "bu gazetecilerin 'aydınlanma'dan yana olmalarıdır"diyen Soner tüm bunların nedeninin "emperyalist küreselleşme" olduğunu ileri sürdü.
Demokrasiyi savunmak
Radikal Gazetesi Yazarı Altan Öymen de "ocak ayı"nın çok sayıda cinayetin yaşandığı bir ay olduğunu söyledi, teker teker öldürülenleri saydı ve nasıl öldürüldüklerinden söz etti. Bu cinayetlerin çoğunun katilinin belli olmadığını, olanların ise ardında kimlerin olduğunun ortaya konulmadığını, bunun için devletin yeterince kararlı davranmadığını söyledi.
Mecliste bu amaçla kurulması önerilen araştırma komisyonunun kurulmasının engellendiğinden de söz eden Öymen, yaşadığımız süreçle, 1960 öncesi süreçte pek çok koşutluk olduğunu ileri sürerek bunlara dikkât çekerek, "Başbakan insanların hafızasıyla adeta alay ederek, belki de gerçekten bilmediğinden yalan yanlış şeyler söylüyor. Demokrasiyi savunmak hepimizin görevi" dedi.
TGC'ye teşekkür
Panelin son konuşmasını Öldürülen gazeteci Abdi İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi İzet yaptı. Babasının öldürüldüğü andan bu yana bu cinayetin yaşamının en önemli unsurlarından birisi olduğunu ileri süren İzet TGC'nin ve babasının gazeteci arkadaş ve dostlarının varlıklarını hep arkasında olduklarını söylerek bundan dolayı teşekkür etti.
Medyadaki "nefret dili ve söylemi"ne dikkât çeken Nükhet İpekçi İzet bunu ortaya koymanın, önlemenin ve değiştirme çalışmanın çok önemli olduğunu belirtti. Son dönemde tehdit edilen gazetecilerin varlığından söz edilen İzet, "bu gazetecilerin korunması için elimizden geleni yapmalıyız" dedi.
Konuşmacı katkıları
Panel sonrasında moderatör Tuırgay Olcayto, salonda bulunanlara söz verdi ve sırasıyla gazeteci İzzet Sedes, Av. Turgut Kazan, gazeteci yazar Nail Güreli ve gazeteci Nazım Alpman'a söz verdi. Av. Kazan Uğur Mumcu ve Hrant Dink davası ile ilgili konuşurken, gazeteci Nazım Alpman da Bülent Ecevit'e Çiğli havaalanında yapılan suikastle ilgili bazı bilgilere değindi. (MS/EÖ)