Diyarbakır Valiliği'nin 23 Mart'ta İl Kurulu'na ilettiği, BİHB Başkan Vekili Mustafa Taşkesen'in imzasını taşıyan 15 Mart tarihli yazı üzerine bugün bir açıklama yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Selahattin Demirtaş, insan hakları ihlallerinin yüzde 99'unun aynı zamanda adli mercilerin görev alanına girdiğini vurguladı; Diyarbakır Valiliği'ne bağlı Kurul'u bu yazının gereğini yerine getirmemeye davet etti.
İHD Diyarbakır, Taşkesen'in görevden alınmasını da istedi.
BİHB dilekçe yasasını esas aldı
BİHB'nin yazısı, "İşkence, kötü muamele ve gözaltında kayıp iddialarıyla ilgili vaki başvurularda konunun adli makamlara intikali halinde 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun'un 6/b maddesindeki 'yargı mercilerinin görevine giren konularla ilgili olanlar incelenemezler' hükmü gereğince araştırma yapılmasının mümkün olmadığı değerlendirilmiştir" diyor.
İl Kurulu'nda Diyarbakır Barosu temsilcisi olarak yer alan Avukat Kasım Alpkaya BİHB'nin yazısının yanıt niteliğinde olduğunu bianet'e söylüyor.
"Kurul'da hangi başvuruların değerlendirilip değerlendirilemeyeceği üzerine üyeler arasındaki tartışmalardan sonra, Üst Kurul'dan görüş istendi."
Ancak Alpkaya, "Bir hukukçu olarak BİHB'nin değerlendirmesine katılmam mümkün değil" diyor.
"Yaşamın birçok alanındaki hak ihlalleri bir şekilde zaten yargının konusu olur. Kurul'un yasayla düzenlenmiş olan çalışma alanını genelge veya yazışmalarla engellemeye çalışmak yasaya aykırı."
Demirtaş: Yazı yasaya aykırı, Valilik uygularsa suç işler
İHD Diyarbakır Şubesi'nin Başkanı Demirtaş da yazının yasaya aykırılığını şu gerekçelerle açıklıyor:
* İnsan Hakları İl Kurullarının görev ve işleyişleri özel bir kanunla düzenlenmiş ve insan hakları ihlallerini özel olarak takip etme görevi bu kurullara verilmiştir.
* İşkence ve göz altında kayıp dışındaki insan hakları ihlalleri sanki adli mercilerin görev alanına girmiyormuş gibi sadece bu iki ihlal başlığının takip dışı bırakılması son derece ilginç. Oysa örneğin kadına yönelik aile şiddet de adli mercilerin görev alanına girer, yada mayın patlaması sonucu yaralanan bir kişinin şikayeti de adli mercilerin görev alanına girer.
Demirtaş, Diyarbakır Valiliği'nin bu yazının gereğini yerine getirip "işkence ve göz altında kayıp olaylarını takip etmezse" yasayla kendine verilmiş bir görevi yerine getirmediği için "görevi ihmal suçunu işlemiş olacağını" da belirtti.
Mart 2006'dan bu yana yazının gereğinin yerine getirilmiş olması halindeyse, "Bu durumda Diyarbakır'da marttan bu yana yaşanan işkence olayları ile ilgili hiçbir resmi bilgi Başbakanlık'ta mevcut değildir" diyen Demirtaş, "Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, insan hakları ihlallerinin üzerini örtme kurumuna mı dönüşmüştür?" diye sordu.
İnsan Hakları Kurulları'nın görevleri
"İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik"e göre, İl ve İlçe Kurulları, "İnsan hakları ihlal iddialarını incelemek ve araştırmak" ve ayrıca "insan hakları ihlali iddiaları ile ilgili başvuruları incelemek ve araştırmak, inceleme ve araştırma sonuçlarını değerlendirmek, ulaşılan sonuçları konusuna göre Cumhuriyet savcılıklarına ya da ilgili idari makamlara iletmek ve sonucunu takip etmek"le görevli.
Alataş: Devlet işlevsiz olan kurulların çalışmasını da zorlaştırıyor
İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Yusuf Alataş da, il ve ilçelerdeki İnsan Hakları Kuruları'nın yargının çalışmasını etkileyecek bir görevleri olmadığına dikkat çekti.
"Kurulların görevinin yargıyla ilgisi yok zaten. İcraya dair de bir görevleri yok. Ayrıca, Kurul üyeleri, gelen bir başvurunun yargıya intikal edip etmediğini nereden bilecek? Bu, genel bir uygulama olarak, 'Kurullar yargısız infaz, işkence başvuruları alamaz' demektir."
Ancak Alataş, bu yazışmanın pratikte durumda bir değişiklik yaratmadığını da vurguladı.
"Zaten Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı başta olmak üzere, bu kurullar pratikte hiçbir işe yaramıyor. Çünkü bağımsız değiller, mali özerklikleri yok, karar yetkileri de yok."
Bu durumu, "Devletin göstermelik de olsa kurduğu bu kurullara tahammülü yok" diye yorumluyor Alataş.
"Devlet böylece insan hakları ihlallerini araştırmaktan kendini sıyırmış oluyor. Bu işlevsiz kurulların dahi çalışmasını sınırlıyor.
"Biz bu kurulların Avrupa Birliği sürecinde ikna etmek için yaratılmış kurullar olduğunu düşünüyoruz. Yoksa, gerçek anlamda hak ihlallerinin tespitine, mağdurların zararlarının karşılanmasına dair bir yapı değil. İHD bu yüzden bu kurullarda yer almayı reddetti."
Beştaş: Hak ihlallerinde idari soruşturma da çok önemlidir
Diyarbakır Barosu'ndan Meral Danış Beştaş da insan hakları ihlallerine ilişkin sorunların çözümünde siyasi iradenin hayati rolü olduğunu söyleyerek, BİHB'nin gönderdiği yazıyı eleştirdi:
"İşkence suçunda, kamu görevlisinin zanlısı olduğu bir suçta, iki yönlü soruşturma yapılır. Adli ve idari soruşturma. BİHB zaten yargılama makamı değil Ama özellikle idari soruşturmada önemli bir işlevi yerine getirebilecek argümanlara sahip.
"İnsan hakları ihlalleriyle savcılıklar, mahkemeler elbette ilgilenir; ama bunlar İnsan Hakları Kurulu'nun görev alanına da girer. Valiliklerin, BİHB'nin, Bakanlıkların denetimi ve müdahalesi çok önemlidir."
"Kurullara başvuru sayıları işlevsizliği gösteriyor"
Alataş, Türkiye'de toplam 932 kurula bir yılda toplam 940 civarında başvurunun geldiğini anımsatarak, "Bu durum zaten kurulların işlevsizliğini gösteriyor" dedi.
Diyarbakır Barosu'ndan Alpkaya da, Diyarbakır'da İnsan Hakları Derneği'ne yılda yaklaşık bin başvuru olurken İnsan Hakları İl Kurulu'na 40 civarında başvuru olduğunu söyledi; ama "Diyarbakır'daki kurul yine de iyi çalışmaya gayret ediyor" dedi.
Seçmeli Protokol'ün onayı bu yüzden gerekli
İnsan Hakları Savunucuları tam da bu nedenle, Birleşmiş Milletler'in İşkenceye Karşı Sözleşme'ye ek Seçmeli Protokol'ünün bir an önce onaylanmasının şart olduğunu belirtiyor.
Türkiye bu Protokol'ü Eylül 2005'te imzaladı; ama hâlâ Meclis'te onaylamadığı için yürürlüğe koymadı.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) bir an önce onaylanması için kampanya yürüttüğü Protokol, bağımsız uluslararası uzmanların taraf olan devletlerin toprakları içindeki gözaltı/tutukevi gibi alıkoyma mekanlarına düzenli olarak ziyaret etmelerine olanak tanıyor. Bu ziyaretlerin amacı, alıkoymanın koşullarını ve alıkonanların gördüğü muameleyi değerlendirmenin yanı sıra, taraf ülkelere koşulların iyileştirilmesiyle ilgili tavsiyelerde bulunmak.
Protokol, aynı zamanda, taraf ülkelere alıkoyma mekanlarına düzenli ziyaretlerin gerçekleştirilmesi ve uluslararası uzmanlarla işbirliği yapılması için ulusal bir mekanizma kurma zorunluluğunu da getiriyor.
Protokol'ün getirdiği bir başka yenilik de, işkencenin önlenmesinde yeni bir uluslararası mekanizma olan Altkomisyon'un kurulması. Protokol'e göre, bu altkomisyon ulusal mekanizmalarla birlikte çalışacak. (TK)