Koca şehrin göbeğinde, etekleri, şalvarları ile çöpleri karıştırıp ekmek parası kazanmaya çalışanlar var ya… Hani o yaptıkları işe rağmen burnundaki hızmalarından vazgeçmeyenler… Yanlarından geçerken, hep şaşkınlıkla o koca arabaları nasıl taşıdıklarına şaşırdıklarımız… Kilometrelerce yol yürüyüp günlük kaç para kazandıklarını merak ettiklerimiz… Evden çıkarırken bile elimizin ucu ile tuttuğumuz çöpü nasıl karıştırdıklarına hayret ettiklerimiz… Kendi şartlarımızda, “Başka iş yok mu, çöp karıştırıyorlar” dediklerimiz…
Onları hep merak ederdim. Sonra, uzaktan merak etmekle ya da ara sıra sohbet etmekle anlaşılacak gibi olmadığına karar verdim; o başörtüyü taktım, o arabayı o yokuştan çıkardım, o çöpe elimi soktum.
İki saat o hayatın içine karışmayı denedim. O kadar ucundan değindim ki, o bile bana yetti…
Şimdi evden çöp çıkarırken daha düzenli yerleştiriyorum poşete, olur da Zübeyde Bulanık gibiler gelir de o çöpü karıştırırsa, işe yarar bir şeyler bulabilsin, evine mutlu dönebilsin diye…
Zübeyde Bulanık, 45 yaşında. 16 yaşında evlenmiş. Onların geleneğine göre, başlık parasına benzeyen adına ‘süt hakkı’ denilen, 200 TL’ye gelin olmuş. 25 yıldır kağıt toplayarak geçimini sağlıyor.
Kümbet Mahallesi’nden taşındıkları için zaten ekmek parasına ulaşmaları daha da zorlaşan; yetmezmiş gibi iki buçuk ay önce astım hastası olan eşini kaybeden Zübeyde Bulanık için hayat şimdi daha da zor. Beş çocuğunun yükü artık tamamen onun omuzlarında. “Yarı aç yarı tok yatıyoruz.” diyen Zübeyde Bulanık, 13 yaşındaki oğlu Ali ile zor yaşamının iki saatini bizimle paylaştı…
Bizi, Zübeyde Bulanık ile mahallenin (Serkent/Bahçelievler Mahallesi*) çerçibaşı Soner Satlık tanıştırdı. Satlık, aynı zamanda çöplerin toplandığı mekanı işletiyor, mahallelinin getirdiği çöpleri ayrıştırmak, tartmak, paralarını vermek ve çöpleri satmak onun işi. Mahalleli onun sözünü dinliyor. Soner Satlık, bir nevi mahallede düzeni sağlayanlardan. Nedeni de, aşiret kültürünün hakim olduğu mahallede, kendisinin en büyük aşiretten olması.
Mahallenin tek sorunu, çöp toplayabilecekleri yerleşim mekanlarına uzak olmak değil. Buraya günde üç otobüs geliyor. Mahalleli de buna isyan ettiği için, otobüse ücretsiz biniyor. Kendilerine, otobüs şoförlerinin sorun çıkarıp çıkarmadıklarını sorduğumuzda, “Neye sorun çıkaracaklar, zaten durumumuz ortada” yanıtını alıyoruz. Mahallenin bir diğer sorunu ise, uzakta kalan sağlık ocağı ve okul.
Biz, fotoğrafçı arkadaşım Mullacan Bağdaş ile mahalleye 07.30’da gittik. O otobüs mahalle içine girmediği için, yolda inip yaklaşık 20 dakika kadar yürüdük.
Soner Satlık bizi, Zübeyde Bulanık’ın evine götürdü. Ona bizim kendisi ile çöpe çıkacağımızı ve yaşadığı sorunları gazeteye yazacağımızı söyledi. Zübeyde Bulanık da, sorun çıkarmadı. Küçük çocuğunu doyurup geleceğini söyledi. Biz de bir eşarp ve şalvar istedik ve çöp toplama merkezinde buluşmak üzere evden ayrıldık.
Zübeyde Bulanık, geldiğinde saat 08.30’u gösteriyordu. Şalvar yerine getirdiği etek ve bağlamamda yardımcı olduğu eşarpla birlikte yola çıktık. Bir de, Soner Satlık’ın, “Siz çöpe alışkın değilsiniz” diyerek verdiği eldivenler...
Aslında bu saat, çöpe çıkmak için biraz geç. Çünkü iki saat sonra güneş inmeye başlayacak ve çöp arabası ile dolaşmak daha da zorlaşacak. Zübeyde Bulanık, oğlu Ali, ben ve fotoğrafçı arkadaşım yollara düştük. Hem çöp topladık, hem de röportaj yapmaya çalıştık. Bu işin ironik olan kısmı: bir gün de olsa, biz de ekmeğimizi çöpten çıkardık…
“Yarı aç, yarı tok yatıyoruz”
Günün hangi saatlerinde çıkarsınız çöp toplamaya?
Sabah 07.00-07.30 saatleri arasında çıkarız. Buranın yokuşu da olduğu için çok fazla dolaşamıyoruz, günümüzün yarısını yokuşlara harcıyoruz.
Senin anlayacağın, ekmeği, bayırlardan, yukarılardan, ötelerden, berilerden getirmeye çabalıyoruz. Bir de buraya bizi evler güzel diye getirdiler, çöplerin olancasını elimizden aldılar. Geri dönüşüme verdiler. Bu geri dönüşüm olmasaydı, az da olsa millet, kendi yağıyla kendisi kavrulurdu.
Belediye de geri dönüşüme çalıştığından dolayı size iş kalmadı yani.
Bize bir şey kalmadı ki. Çöplerden de bir şey çıkmıyor. Onların gözü görmez de, vatandaş da garibanlar yararlansın diye bir köşeye çöp bırakırsa, o da kısmette nasipte varsa sana kalıyor.
Günlük ne kadar kazanırsınız ortalama?
25-30 TL kazanırım.
Akşam da çıktığınız oluyor mu?
Gece de çıkılır ama ben çok çıkamıyorum, 5 çocuk var.
Eşiniz?
Astımdan vefat etti. Hemen hemen 2 buçuk ay oldu.
Peki, 5 çocuğun bakımını buradan kazandığınızla sağlayabiliyor musunuz?
Sağlayamıyoruz ki. Yarı aç, yarı tok yatıyoruz Allah şahidimiz olsun. Çocuğuma şunu bunu alıyorum da yediriyorum desem, yalan olur. Onu da Allah biliyor, kuldan niye saklayayım ki?
Şimdi, çoluk çocuğun masrafı bitmiyor. Birine alıyorum, birini küstürüyorum… Mesela bayram gelse yetiştiremiyorum, birine alıp diğerine almasam olmuyor, öyle olunca diğeri de mahrum kalıyor.
Kümbet’ten gelmek daha mı zor oldu sizin için?
Vallahi zor oldu.
“İçimiz dışımız mikrop”
Siz nasıl bir hayat isterdiniz?
Bana bir iş olsun, oğluma da olsun. Sürekli, gideyim, geleyim. Elim yüzüm tertemiz olsun, pisliğe batmadan… Tamam onun da zorluğu vardır, kolay ekmek yok ama temiz yerden ekmek yiyip de içine sinmesi başka. Bir de bizim gibi pislikle oturup da bir tarafta ekmek yemek başka. Bütün içerimiz mikrop kaptı ama nasıl mikrop kaptı bilmiyoruz. Hastanelere de gidip görünmüyoruz. Ama sandığıma göre, bayağı bir mikrop kaptık.
Sağlık ocağı da yok değil mi yakında?
En yakın Cırgalan’da var. Kendi mahallemizin civarında yok.
Devlet sizinle ilgileniyor mu sizce?
İlgileniyor. Gıdamızı gönderiyor.
Ne kadar zamanda bir gönderiyor?
İki ayda, üç ayda bir de. O da yetmiyor aslında. Otobüs bedava işte. Sabah ekmeklerimiz geliyor 5 tane. 10 kişi de olsan 5 tane alıyorsun, 1 kişi de olsan 5 tane alıyorsun.
O biraz kötü olmuş ama sanki.
Öyle 1 kişi de 5 alıyor, fazlası da. Mesela benim kızım da boşandı, o da çocuklarıyla yanımda. 8 kişi oluyoruz, biz de 5 ekmek alıyoruz. Gerisini de bakkaldan alıyorum.
Mahallelinin kendi arasında problem oluyor mu? Sen çöpü çok aldın, ben aldım gibi…
Olduğu da oluyor. Ama alakası yok, Cenab-ı Allah hepimizin nasibini ayırmış. Bir de birbirlerini istemezler. Ama benim hiç alakam olmadığı için onlara katılmıyorum.
“Erkek olsam çöpe çıkmazdım”
Erkek olsaydınız bu işi yapmak daha kolay olur muydu sizce?
Erkek olsaydım tabi daha kolay olurdu. Zaten o zaman çöpe çıkmazdım. Ne işim vardı ki o zaman çöpte. Daha büyük bir iş yapardım.
İş aradın mı hiç?
Çok aradım ama olmadı, biraz bilgili istiyorlar. Burada yaşadığımız için iş vermeyen de oluyor, kimisi de veriyor.
Çöp toplarken ne hissediyorsun?
Eve para götürüyorum diye kendimi iyi hissediyorum. Tamam pis iş de, başka iş olmadığı için mecbur bunu yapıyoruz.
Sen bu civardaki tüm çöp kutularının hepsinin yerini bilirsin değil mi?
İldem’e kadar hepsini de bilirim.
“Onlar keyiften yürüyor, biz mecburiyetten”
O zaman günlük bayağı yol kat ediyorsun?
Çok… Bazen gittiğim yerlerde bana, “Sen sağlıklısın, her gün yürüyorsun, bizim gibi yürüyüş yapmana gerek kalmıyor” diyorlar. Hani parka yürüyüş yapmaya falan çıkıyorlar ya. Onlar keyfine yürüyor, bizimkisi mecburiyet işte. Bayağı da gırgıra alıyorlar bizi.
O kadınlar gibi olmak ister miydin?
İsterdim tabi, niye istemeyeyim. Evde oturup da çoluğuma çocuğuma bir tas çorba yapmayı, günlük önlerine yemek pişirip koymayı niye istemeyeyim. Ama yine de şükrediyorum. Kurban olduğum Allah’a binlerce şükürler olsun. Her şeyine amenna ediyorum. Ama bir yandan da olsa ‘keşke’ diyorsun yani. Ama olmadığına göre, böylesi hayata devam… Pişmanlık duymayacağız…
Arabanız ne kadar eder?
Yani, parasına göre. 150’ye kullanılmışını alırsın. 300 verirsen daha yenisini alırsın. Hepsi para. Şimdi bu araba giderken bilyesi kırılsa gitmiyor. Onu götürüp yaptırıyorsun bir sürü para.
“Çingeneyiz sanıp hor görüyorlar”
Çevrenin temizliğine de katkıda bulunuyorsunuz?
Bazıları da öyle diyor. “Sizden Allah razı olsun, sizin sayenizde her yer tertemiz oluyor. Size aslında kızmamaları lazım” diyorlar. Ama kızanlar da çok oluyor.
Neden kızıyorlar, neler söylüyorlar size?
“Git buradan gezme, buralarda dolaşma, buralarda ne işin var.” Ben de, kağıt topluyorum diyorum, çoluğuma çocuğuma ekmek götürüyorum, sana ne zararım var diyorum. Yine gezme diyor.
Ne zararınız varmış onlara?
Hiç de bir zararımız yok. Kendilerinden korkuyorlar onlar. Hırsızlıktan korkuyorlar ama biz ekmek paramızdayız. Çocukları şeklimizden şemalimizden korkuyor. O yüzden istemiyorlar.
Sizleri Roman diye biliyorlar ama Roman değilsiniz.
Doğma, büyüme, anamız babamız Gemerekli. Kimliklerimizde de yazıyor ama kimseye de kimlik göstermeyiz sonuçta. Çingene biliyorlar bizleri, o yüzden hor görüyorlar.
Öyle olsanız ne olur ki?
İşte, kendisinin öyle düşünmesi lazım. Sonuçta ben onun kapısına gitmişim, sağdan, soldan pisliğini toplamışım. Onun da beni hoş görmesi lazım. Kendi hatası. O öyle giyiniyor, ben böyle giyiniyorum. Hepimiz de Türk bayrağının altındayız sonuçta. Hepimiz kardeşiz. Hepimiz Allah diyoruz. Bunu da hor görmesi kendi hatası. Bize göre bir şey yok. Nasıl görürse görsün.
Kimi çok kazanıyor, kimi az kazanıyor sizin gibi. Bunları görünce ne düşünüyorsun?
Vallahi benim için kazanmak hiç de kolay değil. Gezdiğim yerleri sen de görüyorsun. Ben bunu akşama kadar dolaşacağım da, en azından 20-25 Lira kazanacağım. Bir de bu kağıtları bastıracağım, çiğneyeceğim de öyle. Bunun tutacağı en fazla 7-8 Lira.
1 lira için 1 kilometre…
Bir kilometreye 1 lira yani.
Öyle işte.
Kolay kazananları görünce, “Ben neden zor kazanıyorum?” demiyor musun kendi kendine?
Diyorum. İmreniyorum ne yapayım.
“Bir çekyatım, bir de televizyonum olsa…”
Bir kadın olarak en çok neye imreniyorsun?
Neye imrenmiyorum ki…Bir televizyonumuz var, o da kırık. Doğru dürüst göstermiyor bile. İnşaat ağaçlarından kanepe gibi bir yer yaptım camın ağzına. Çekyatım olmasını isterim, televizyonum olmasını isterim... Göze görünen bir eski çamaşır makinem var. Çoğunda olan şeyler bende yok inanır mısın? Bu zamana kadar çalıştım ama beceremedim, yetiştiremedim. Çocuk da çok…
Gelin olurken yeni eşyanız oldu mu?
Hiç olmadı. Sade bir döşek, bir yorgan… Benim bir kız kardeşim var, Allah daha çok versin, onun evinde her şey var. Bir sene arayla evlendik. Ben kaçtım… Kimse eşyasını düzmeden evlenmesin. Askerliğini yapmadan da kimse evlenmesin. 27 yaşında bir oğlum var. Daha evlilik yapmadı, elimde olmadığını bildiği için bana baskı yapmıyor. Küçük yaşta evlenip de böyle zorluk çekeceklerse hiç evlenmesinler. Bazıları diyor ki, siz bizden çok kazanıyorsunuz. Onların bir ayda kazandığını biz bir günde kazanıyormuşuz.
İçinizden ne geçiyor bunları duyunca?
Cenab-ı Allah sizi de bu hale düşürsün bu işi yapsın diyorum. Bu işi kötü olduğundan değil de, onlar hor görüyor, şımarıyor ya ondan. Vallahi benim ihtiyacım olmasa bu işi yapar mıyım, o kadar bu sıcağın kahrını çeker miyim diyorum ama yine de dalga geçmek için, gelelim biz de sizin kadar kazanalım diyorlar.
“Allah’ın deneme tahtasıymışız”
Devlet yetkililerine ne demek istersin?
Azıcık bizi görsünler, bizi unutmasınlar.
Azıcık bile görseler yeter mi?
Azıcık bile görseler yeter. Allah’ım şahit olsun daha fazla bir şey istemiyorum. Yani bizim çevremizdeki insanları görsünler, tanısınlar. Ellerinin ucuyla el uzatsınlar, daha da başka bir şey istemem.
Çünkü, onların parmağının ucu ile tutmalarına bile çok ihtiyacımız var. Benim özellikle çok ihtiyacım var. Nasıl anlatayım sana? Eşimi kaybettim, çok mücadele ettim. Çok zor…
Hemen hemen iki ay bir yere gidemedim. İçimden gitmek geldi de, ayaklarım gitmedi. Çoluğuma çocuğuma bir şey yapamadım. Öyle kız kardeşimin gelmesini bekledim. Hani, Cenab-ı Allah’ın deneme tahtasında imişiz ya… O da bizi böyle sınıyor ya, olsun… Binlerce şükürler olsun… Ama yine de ölmedik, ayaktayız. Yine çoluğumuzun, çocuğumuzun ekmek parasını, böyle olsa da getirmeye çalışacağız. Başka ne denir ki?.. (SK/YY)
"Kazandığımı Anneme Veriyorum" |
Ali okula gidiyor musun? Ali Bulanık (13): Gidiyorum, Altıya geçtim. Okul da uzak herhalde? Alıştık abla artık yürüye, yürüye... Burada tek başına çıkabiliyor musun? Mecbur çıkıyorum. 10 lira, 15 lira kazanıyorum. Ne yapıyorsun kazandığın parayı? Anneme veriyorum. Zübeyde Bulanık: Gerçekten bana veriyor. O da biliyor, geçimimizin zor olduğunu. 1 milyon olsa da şuradan şekere versem demiyor. Ne kadar kazanırsa kazansın, saklama huyu yok. 15 lira kazansın, "Al anne, sen üzülme ben sana bakarım" diyor, 15 lirayı getiriyor. "Sonumuz belirsizlik"Ali ne olacaksın ileride? |
* Serkent/Beyazşehir Mahallesi Kayseri'nin Melikgazi ilçesine bağlıdır. Buraya belediye tarafından taşınan insanlar, daha önceden Kümbet Mahallesi’nde yaşıyordu. Ancak, Kümbet Mahallesi’ndeki evleri yüksek apartmanların arasında kaldığı için, görüntü kirliliği yarattığı ve evlerin eski olduğu gerekçesi ile ‘kentsel dönüşüm’ çalışmaları kapsamında yıkıldı. Burada yaşayan ve çoğunluğu çöp toplayıcılığı ile geçinen vatandaşlar da, TOKİ tarafından inşa edilen Beyazşehir Mahallesi’ndeki yeni evlerine gönderildi. Ancak, burası, yerleşim mekanlarına, dolayısıyla mahallelinin geçim kaynağı olan çöpe çok uzak. Vatandaşın çöpe ulaşması için en az 2 kilometre yürümesi gerekiyor. Ama bu mesafe en yakın yerleşim alanının mesafesi. Her gün aynı mekanda mahalleliyi doyuracak kadar çöp olmadığı için, vatandaşlar günde en az 25 kilometre yol kat etmek zorunda kalıyor.
* Fotoğraflar: Mullacan Bağdaş