Ankara'daki konferansta, 13-14 Ocak'ta Kürt sorunu ve barışla ilgili siyasetten hukuğa, ekonomiden kadın ve emek hareketine, medyadan siyasi oluşumlara birçok alanda tartışıldı.
Katılımcılar, konferansın Kürt sorununun çok boyutlu analizi ve çok çeşitli kesimlerden katılımla farklılaştığına dikkat çekiyor; barış için sivil siyasi iradenin eninde sonunda sonuç vereceğini düşünüyor.
Canan: Çatışmasız ortam sivil inisiyatifin ortaya çıkmasına olanak verecek
Esat Canan konferansı "bir başlangıç, olumlu bir çaba. Türkiye'nin buna ihtiyacı var" diye değerlendiriyor ve çoğulluğa dikkat çekiyor: "Konularla ilgili de, katlım açısından da çok boyutluydu. Değişik sivil toplum örgütlerinden partilere, çok çeşitli kesimleri temsil eden insanlar, her kesimden görüşler vardı. Böylece ortak bir nokta yaratılabilir. Bu her kesimden siyasi düşüncelere de yansıyacaktır eninde sonunda."
Canan, "ateşkes denilen eylemsizlik ortamının, özgürlüklerin, demokrasinin artırılması için bir olanak sağlayacağını, devlet yetkililerinin bundan yararlanması gerektiğini düşünüyor. "Türkiye'de çatışmasız ortamın gerçekleşmesi sivil inisiyatifin daha çok ortaya çıkmasına imkan verecektir."
Ancak konferansın yarattığı sonuçların siyasi zeminde karşılığını bulması daha uzun vadeli bir süreç Canan'a göre: "2007'de iki seçim var parlamentonun önünde. Siyasi partiler buna yoğunlaştı. Barış da bu süreçte ihmal edilmemeli. Siyasetçiler barıştan yana tavırlarını almalı."
Keyman: Muhatap olmasa bile barış çabaları sürmeli
Fuat Keyman da bu yılki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve genel seçimlerin siyasi partileri "ertelemeci" bir politika izlemeye zorlayacağına dikkat çekiyor; ama barış çabalarının sürekliliğinin nasıl bir ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
"2007 'siyasi ertelemecilik' yılı. Bütün siyasi aktörler, gerçek sorunlarla uğraşmak yerine, ertelemeye gidecek, seçim sonunu bekleyecek. Ama bu, sivil toplumun, entelektüel yapının, düşünsel dünyanın beklemesi anlamına gelmiyor. Faaliyetlerin daha sık, daha net çözüm önerileri üretecek şekilde olması gerek."
Keyman, bu konferansın içinde olduğu sürecin 2007'de hemen bir siyasi karşılık üretmese de çabaların sürmesi gerektiğini söylüyor.
"Çabalar demokratik olmalı ki, insanları içine çekebilmeli; muhatap olmasa bile sürmeli. Çünkü siyasi alanda, eninde sonunda meyvesini verir."
Keyman bunu, Kürt sorununun sonuçları itibarıyla da Türkiye'nin "reel sorunları"ndan biri olmasıyla açıklıyor.
"Türkiye'nin reel sorunları ve risk alanları nedir, diye baktığımızda yoksulluk ve işsizlikle birlikte Kürt sorunu ve toplumsal şiddetin önemli olduğunu düşünüyorum. Sadece adalet açısından değil, Türkiye'nin iç istikrarını sağlaması ve hem kendi içinde hem uluslararası alanda güçlü olması için de bu sorunları çözmesi gerek."
Çünkü, Kürt sorunu yalnızca Kürtleri değil, herkesi ilgilendiren bir sorun Keyman'ın analizine göre.
"Terör boyutundaki çabanın ötesinde, artık benim 'insani boyut' dediğim reel sorunlara ağırlık verilmesi gerekiyor. Bu herkes için çok önemli. Çünkü sadece bölgede yaşayanların yüksek yoksulluk, geleceğe güvensizlik, hukukdışılığa muhatap olma gibi trajedisi bağlamında değil, tüm Türkiye'yi ilgilendiren, çözülürse Türkiye'yi güçlü kılacak bir sorun bu. Bu yüzden herkesin çaba vermesi gerek."
Barışa yönelik atılacak her adımın Türkiye'yi bu bağlamda güçlü kılacağını düşünüyor Keyman. "Ama bu tepkici milliyetçilikle değil, insani boyutun güçlendirilmesiyle olabilir" diyor.
Çok aktörlü, çok boyutlu tartışma
Keyman, konferansın ayırt edici özelliğininse Kürt sorununu çözümü ve barış için yalnızca silahların bırakılmasını değil, Türkiye'de genel anlamda yoksullukla mücadele, kalkınma, toplumsal şiddeti önlemek gibi çok boyutlu bir mücadeleyi dile getirmesi olduğunu belirtiyor.
"Özellikle emek ve kadın üzerine konuşmalar, barışçıl yöntemin, barışa geçiş yolunun çok aktörlü olacağını söylüyordu. Yalnızca siyasi aktörlerin değil, emek ve kadın hareketi gibi sivil aktörlerin de bu süreçte yer alacağını. Barış sorunu çok boyutlu ve çok aktörlü yapısı içinde tartışıldı."
Ancak, konferansın çağrıcılarından Prof. Dr. Doğu Ergil'in adlandırmasıyla "Barış Programı"nın, yani konferansın çıktı metninin bu çok boyutluluğu yeterince içermediğini de düşünüyor Keyman.
"Çok boyutluluğun ve çok aktörlü yapının sonuç metnine tam olarak yansıdığını düşünmüyorum. Ekonomiyle ilgili konuşulanlar, ekonomik kalkınmayla ilgili yapılması gerekenler, tartışılanlar bildirgeye çok az yansıdı gibi geldi bana. Kadın bakış açısının, kadın sorununun, Kürt sorununun anlaşılmasında ve çözümünde önemli olduğu vurgulandı; bu da metne çok ağırlıklı olarak yansımadı."
Göregenli: Nihai metin görüşlerden sonra ortaya çıkacak
"Barışın Dili, Empati ve Diyalog Kültürü" başlıklı oturumun konuşmacılarından Melek Göregenli, konferans sonunda açıklanan metnin "taslak bir çerçeve metin" olduğuna dikkat çekiyor ve "Dile getirilen pek çok yeni öneri o taslağa aktarılmış değil. Herkes bunlar üzerinde görüş belirttikten sonra bir metin haline gelecek" diyor.
Konferansın ve çıktı metninin daha önce yedi bölgede yapılan barış girişimlerinin sonucunda oluşturulduğunu ve İzmir barış girişiminde yer aldığını anımsatan Göregenli, "Metin ve konferans demokratik bir süreçle gerçekleşti. Kapanış öncesi oturumda bu bölgelerin görüşleriyle, tamamen konsensüse dayanan bir metin ortaya daha çıktı" diyor.
Göregenli, bundan sonra girişimle ilgili komisyonların oluşturulacağını ve sürecin, "iradenin" sürdürüleceğini de ifade etti.
Açıkça paylaşılan barış ihtiyacı ve sivil siyasi irade
Göregenli 500'den fazla kişinin katılımcı olduğu konferansın "farklılıkları"na dair şunları söylüyor.
* Bu denli geniş, çok boyutlu temsile dayanan ilk konferans. Türkiye'de ilk defa hem siyasal görüş hem de toplumsal olarak bu kadar farklı kesimlerin temsil edildiği bir konferanstı.Büyük ölçüde Kürtlerin girişimi ve çabalarıyla ve eşit katılımlarla gerçekleşti. İlk kez bu kadar 'beraber' bir etkinlik yapıldı.
* Açıkça paylaşılan bir barış ihtiyacı ve arzusunun ötesinde, sivil siyasi bir irade vardı.
* Daha önceki çalışmalar, aydın bildirileri, girişimler olmasaydı, daha önceki etkinliklerin katılımcıları yer almasaydı, bu süreç bu olgunluğa erişemezdi.
* Konferansta herkes bir konsensüse varmak için çabaladı; uç dil kullanmamaya özen gösterdi. Diğerinin sözünü dikkate alan, temel amacı diyaloğun gerçekleşmesi olan bir yaklaşım vardı.
"Sorunun çözümü, çözümü bilenler var; yeter ki dile gelsin"
Göregenli, konferansla ilgili "Kürt sorununun barış içinde çözülmesine tek engel iktidarlar gibi geldi bana" diyor. "Orada devletten biri olsa, onun da hayır diyebileceği hiçbir şey yoktu konuşulanlarda. Halkın siyasi iradesinin barışa çok hazır olduğunu hissettim."
Kendi adına çok şey öğrendiğini ifade eden Göregenli, "Örneğin sorunun ekonomik boyutuyla, nasıl çözümlenebileceğine dair pratik şeyler. Mayınlı arazilerin temizlenip organik tarıma açılmasının ekonomide bir tür devrimi sağlayacağı bilgisi beni şaşırttı. Bölgenin nasıl geri bıraktırıldığını, istenirse nasıl kalkınacağını gördüm" diye konuşuyor.
Belki de en önemlisi, "Sorunun çözümünün olduğunu, bunu bilen insanların bulunduğunu" görmek Göregenli'ye göre: "Yeter ki dile gelsin."
"İktidar, yönetimler ne yaparsa yapsın, aynı ısrarla barış çabalarını sürdürürsek, sivil siyasi iradeyi inşaya devam edebilirsek iktidar bizi görmezden gelemez."
Bora: İnsanlar barış için gerçekten bir şey yapmak istiyor
Aksu Bora da, "İnsanların çok enerjik olduğu, gerçekten bir şeyler yapmak istediğini anlatan bir hava vardı" diyor konferans için.
"İnsanların barış için bir araya gelmesi, niyet belirtmesi, bunu açıkça yapması, değiştirme iradesini göstermesi önemli. Asıl farkı bu yaratıyor." (TK)