Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Forumu'nun hazırladığı "Devlet İlköğretim Okullarında Ücretsiz Öğle Yemeği Sağlamak Mümkün mü?" başlıklı rapor, Okul Yemeği Programı'yla (OYP) ilköğretimdeki eşitsizliklerin giderilebileceğini savunuyor. Bu çerçevede hazırlanan raporda Türkiye'deki okulların yapısıyla ilgili saptamalara da yer veriliyor. Söz konusu saptamalar çözüme katkı için önerilen ücretsiz öğle yemeği sistemini getiren OYP'nin katkısının ne olabileceğini daha da belirginleştiriyor.
Devletin rolü
Devlet ilköğretim okullarına devletten bir bütçe gitmemesi nedeniyle okulların artık "yarı özel" statüde oldukları saptaması raporun en çarpıcı argümanlarından biri. "Tümüyle devletin finanse ettiği devlet okulu tipi halihazırda Türkiye'de bulunmamakta. Fiiliyatta tüm devlet ilköğretim okulları artık yarı-özel statüde faaliyet gösteriyor."
Raporda okulun binasını, öğretmen maaşlarını, elektrik-su-yakacak gibi sabit masrafları devletin karşıladığı, ancak hizmetli ücretleri, boya-badana, çatı tamiratı ya da kırtasiye masrafları gibi çok sayıda giderin karşılanması noktasında okulların kendi ihtiyaçlarını, kendi yarattığı kaynaklarla hallettiği ifade ediliyor. "Devlet okulları temel ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığı konusunda denetlenmiyor, devlet okullara eksiklik var mı diye sormadığı için sübvanse de etmiyor, bir bütçe de göndermiyor."
Rapora göre bu kaynak ve harcama konusundaki özerklik başka sonuçlara da yol açıyor. Okullar iki şekilde sınıflandırılabilecek hale geliyor: Okul aile birliğinin olduğu varlıklı okullar ve aile birliği gibi bir "sosyal sermayenin" oluşmadığı yoksul okullar... Bir başka deyişle, velilerin sosyo-ekonomik profili veya okulun bulunduğu bölgenin zenginlik/yoksulluk düzeyi okulun şartlarını, eğitimin kalitesini, hatta kantinlerde satılan yiyeceklerin, dolayısıyla beslenmenin kalitesini etkiliyor.
Gelir eşitsizliği
Rapor okul aile birlikleri (OAB) üzerine yaptığı değerlendirmelerde Türkiye'deki sistemi de net ifadelerle anlatıyor. OAB yönetmeliğinin içeriği bu noktada çok belirleyici biçimde ortaya çıkıyor. Tüm velilerin doğal üyesi olduğu OAB'nin yönetim kurulu okul müdürü, müdür yardımcıları ve öğretmenler arasından seçilen birer üye ve dört veliden oluşuyor. OAB okul içinde yer alan her açık alandan ticari gelir elde etme ve bu gelirleri harcama yetkisine sahip. Bu gelirlerin yüzde 80'i kendine, yüzde 10'u ilçe milli eğitime, yüzde 10'u da il milli eğitime gidiyor. Milli eğitim müdürlükleri de bu parayı ihtiyacı olan okullara dağıtıyor. Okul aile birliklerinin en büyük gelirlerini ise katkı payı adı altında toplanan paralar ve kantin kira gelirleri oluşturuyor.
Yoksul bölgelerde velilerin okulla ilgileri çok az olduğundan OAB'nin görevlerini okul idarecileri yürütüyor. "Görevleri okulun akademik düzenini ve insan kaynağını idare etmek olan okul idarecileri yoksul okullarda aynı zamanda okul içindeki işletmelerin idaresini de üstlenmek durumunda kalıyor." Çünkü en yoksul mahalle okullarında dahi yıllık minimum gider kabul edilen 60 bin liranın karşılanması gerekiyor, aksi takdirde okul idareleri başarısız kabul ediliyor, mesleki gelecekleri tehlikeye giriyor. Kısacası, okul idareleri ticari gelir peşinde koşmak zorunda kalıyor ve velileri bağış için ikna etmeye çalışıyor.
İşletmeleri ihaleyle alınan kantinlerin OAB'ne aktardığı para öğrencilerin alım gücüyle, ailelerin gelir düzeyiyle doğru orantılı. Bu durum iktisadi ilişkinin bir sonucu olarak kantinde satılan ürünlerin çeşitliliğine ve kalitesine de yansıyor. Yoksul okulların kantinlerinde besin değeri düşük, kalitesiz, ucuz ürünler satılırken daha varlıklı bölgelerdeki okulların kantinlerinde daha çeşitli, besin değeri daha yüksek ve kaliteli ürünler bulunuyor.
Rapor okullar arası mekâna dayalı gelir farklılaşmasına sebep olan bir diğer faktörü de öğrenci taşımacılığı sistemi olarak gösteriyor. "Bir okula servisle öğrenci taşınması demek, o okula adrese dayalı kayıt sistemi dışında öğrenci gelmesi demektir. Dolayısıyla, bu okulların hem bağış gelirleri yüksektir hem de servis hizmetini kullanan öğrencilerin aylık ödemelerinden pay alınmaktadır. Haliyle, yoksul mahalleler bu gelirden yoksundur."
Eşitsizliğin sonuçları
Rapor okullar arasında mekâna dayalı olarak oluşan gelir eşitsizliğinin, okul hizmetleri kalitesi açısından tam anlamıyla bir ayrışmaya neden olduğunu söylüyor. Yoksul mahalle okullarında en büyük sıkıntının temizlik alanında görülmesi de buna bağlanıyor. "Temizlik işçilerinin maaşlarını ödemekte güçlük çeken okullar genellikle yetersiz sayıda ve sosyal güvencesiz bir biçimde işçi çalıştırıyor, dahası birçoğu düzenli maaş ödemesi bile yapamıyor." Keza güvenlik görevlisi eksikliği de aynı sorunun yansıması olarak gözüküyor. Orta/orta üst sınıf mahallelerde ise bu hizmetler düzenli bir şekilde sağlanabiliyor. Ayrıca müfredat dışı dersler için getirilen hocalar, düzenli olarak yapılan tiyatro/müze gezileri, yardımcı malzeme olarak kullanılan elektronik araçlar gibi birçok farklı hizmet de sağlanıyor.
Sonuçta ikisi de devlet okulu olan ama birbirinden farklı iki okul yapısı ortaya çıkıyor. (YY)