"İnisiyatifin 'vatandaş'a geçmesi demek, rasyonalite yerine kitle psikolojisinin bu meselelerde karar verici konuma gelmesi anlamlına geliyor. Devlet şike yapıp taraf olmayı bırakmalı ve hakemliğe geri dönmeli. "
Diyarbakırpsor'a yapılan ırkçı tezahüratlar, İzmir'de Demokratik Toplum Partisi (DTP) konvoyuna, parti binalarına yapılan saldırılar, partinin kapatılmasının ardından yapılan eylemlere İstanbul Dolapdere ve Muş'ta silahlı saldırılar. İki ölü, onlarca yaralı... İzmir Ekonomi Üniversitesi'nden siyaset bilimci Dr. Zafer Yörük'e göre "yaşananları kimliği erozyona uğramış bir milletin tepkileri olarak ele almak gerekiyor".
"19. yüzyılın sonlarında başlayıp 20. yüzyılın başlarında tamamlanmış milli kimlik inşası meselesinin 21. yüzyılın başında yapı bozuma uğramasının yansıması olarak yorumlanabilir. Bu bozulmanın da demokratik açılım süreciyle görünür ve konuşulur hale geldiğini düşünüyorum."
"Medya habercilik değil, provokatörlük yapıyor"
Dr. Yörük yaşananlarda basının önemli bir rolü olduğunu söylüyor:
"Basın tüm yaşanan saldırılarda taraf oldu ve saldırganları onaylayan haberler yaptı. Ben çok saygın bir haber radyosunun İzmir saldırılarını 'PKK bayrağı açan konvoya vatandaş tepki gösterdi' diyerek sunduğuna tanıklık ettim. Bu onaylayan haberler vatandaşın eline silahı alıp saldırıya geçmesini meşrulaştırdı."
Yörük, "Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve Basın Konseyi TV dizilerini takip etmek yerine bu söylemleri engelleyici adımlar atsalardı medyanın yarattığı 'vatandaş tepkisi' söylemi de ciddi anlamda sorgulanabilirdi" diyor.
"Türklerinki Avrupa tarzı neo-nazizim"
"Elbette tek sorumlu medya değil. Zira ortada barut fıçısı gibi bir grup olmasaydı bu tür kıvılcımlar hemen alev almayabilirdi. Siyasetçilerin ve basının kışkırtmaları böyle karşılık bulmayabilirdi."
Yörük şöyle devam ediyor:
"Öncelikle vatandaş kategorisini gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu insanların derdi ne, kimliklerini neden tehdit altında hissediyorlar ve agresifleşiyorlar? Son dört yüzyılda Avrupa için 'gelişmemiş ırklar ve ülkeler' vardı. Bununla ilgili sayısız metin yazıldı. Bu halklar uzaktaki sömürgelerde yaşayan koyu tenli ve gayrimedeni insanlardı. Ardından 20. yüzyılda bu insanlar Avrupa'ya göçmen işçi olarak geldiler. Metropollerde var olmaya başladılar. Sömürgeci ırkçılık bu andan itibaren neo-nazi tarzı ırkçılığa evrildi. Mesele yalnız ırkla sınırlı kalmadı, sınıfsal ve aynı mekanları paylaşmaktan kaynaklı bir ötekileştirme de başladı."
"Şimdi Türkiye'de de benzer bir süreç yaşanıyor" diyen Yörük ekledi:
"Kürtler hep vardı, güneydoğu diye bir yerde yaşıyorlardı. Savaşın başlamasının sonucu olarak 90'ların başında İstanbul, Mersin, İzmir, Adana, Ankara, Antalya başta olmak üzere büyük kentler kitleler halinde göç aldı ve Türkler Kürtlerle bir arada yaşamak zorunda kaldılar. Devlet 1980'ler 1990'lar boyunca Kürt hareketiyle olan çatışmasını 'resmi' bir devlet işi olarak sundu. 2000'li yıllarda çatışmalar azaldı, bir sivil anti-Kürt söylemi yaygınlaşmaya başladı ve bu söylem sokakta yankı buldu."(BÇ)