Tunceli'deki insan hakları savunucuları Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den, doğal çeşitliliğiyle öne çıkan Munzur Vadisi'ne zarar vereceği gerekçesiyle baraj yapımına son verilmesi için yetkisini kullanmasını talep ettiler.
Tuncelililer 10 Ekim'de 10 binlerce kişinin katılımıyla "Tunceli'de barak istemiyoruz" başlıklı bir miting gerçekleştirdiklerini anımsatan toplantı katılımcıları, "Ülkemizin doğal bir değeri olan Munzur Vadisi'nin daha üstün özellik ve güzelliklere sahip olduğu ve doğal sit alanı statüsünü fazlasıyla hakettiği anlaşılacaktır" dediler.
"Açılımlar Kürt'lerin hak ve talepleriyle geliştirilmeli"
Tunceli Valiliği Toplantı Salonu'nda dün (5 Kasım) Gül'le bir görüşme yapan sivil toplum kuruluş ve siyasi parti yetkilileri, "Kürt sorununun demokratik çözümüne dair çeşitli açılımlar yapılmışsa da bu açılımlar Kürt'lerin demokratik hak ve talepleri çerçevesinde geliştirilmeli" çağrısının da yer aldığı bir dosya sundular.
Kentin sorunları hakkında bilgilerin yer aldığı raporu hazırlayan ve Gül'e sunan İnsan Hakları Derneği (İHD) temsilcisi Barış Yıldırım, Tunceli nüfusunun tamamına yakınının Alevi olduğunu belirterek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 9 Ekim 2007'de Hasan Zengin ve Eylem Zengin ile ilgili aldığı kararın artık gereğinin yapılmasını ve zorunlu din dersi uygulamasından vazgeçilmesini istedi.
"Alevilik'in ibadet alanı olan Cemevlerine hukuksal statü verilmeli, Alevilerin hak ve talepleri nazara alınmalı."
Görüşmede, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Tunceli Şubeleri Dönem sözcüsü Hıdır Demir, Anafatma Kadın Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu üyesi Fatma Çiçek, Tunceli Girişimci İş Kadınları Derneği başkanı Fidan Aydın, Bedensel Engelliler Derneği şubesi başkanı Bedri Es, Demokratik Toplum Partisi (DTP) İl Başkanı Veli Haydar Güleç ve Emek Partisi (EMEP) İl Başkanı Hüseyin Tunç da vardı.
"Boşaltılan köylere geri dönüş sağlanmalı"
1990'lı yıllarda güvenlik gerekçesiyle boşaltılan yerleşim birimlerinin de gündeme getirildiği toplantıda Yıldırım, "Boşaltılan Köyler imar ve ihya edilmeli ve geri dönüşlerin sağlanması için gerekli hukuksal ve fiili tedbirler alınmalı" diye konuştu.
Doğu ve Güneydoğu'da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle göç eden yurttaşların sorunlarını araştıran Meclis Araştırma Komisyonu'nun 14 Ocak 1998'de yayımladığı raporuna göre Tunceli'de 183 köy 823 mezradan yaklaşık 40 bin 933 kişi tahliye edildi.
AİHM de, Aydın İçyer kararından, Tunceli'yi "zorla yerinden edilme fenomeninin merkezi sayılabilecek" yer olacak nitelendirdi.
Tunceli'de onlarca insanın 1994 yılında kaybedildiğini veya faili meçhul cinayetlere uğradığının kaydedildiği raporda, "Kayıp olaylarının hikâyeleri çok benzer. Hozat İlçesi'nde kaybedilenler genellikle askerî operasyonlar sürecinde kılavuzluk yaptırılacağı gerekçesiyle götürülmüşlerdir" deniliyor; örnekler veriliyor.
Kayıplar ve mayınlar soruldu, "Dersim" ismi geri istendi
"Kayıp olayları ve faili meçhul cinayetler aydınlatılmalı" denilen raporda şu tespitler var:
Türkiye'de sınır illeri hariç en fazla mayının bulunduğu il Tunceli'dir. Ottowa Sözleşmesi hükümleri yerine getirilerek bu anti-personel mayınları imha edilmeli ve tedbirler alınmalı.
Tunceli'de ilan edilen beş geçici güvenlik bölgesi, kanunda hiçbir şartı ihtiva etmiyor. "Geçici güvenlik bölgesi" uygulaması kaldırılmalı.
Başta Dersim ismi olmak üzere diğer yerleşim birimlerinin isimleri geri verilmeli. İşsizlik sorunu çok ciddi boyutlara ulaştı. Bu sorunun çözümü için gerekli tedbirler alınmalı. (EÖ)