Konuştuğumuz gençlerin bir kısmı okumak için bir kısmı ise çalışmak için başka başka şehirlerde yaşıyor. Dersim’de kalanlarsa memleketlerinden çıkıp çıkmamakta kararsız bir halde iş arıyor. Dersim’de büyümüş gençler olarak, hepsinin ortak isteği, sosyal bir yaşam alanı.
“Lunaparkımız bile yok, hepimiz, genç yaşlılarız”
Neval iş bulursa İstanbul’a yerleşmek istiyor.Tunceli’nin sorunlarına çözümü devletten değil, yerel yönetimlerden bekliyor.
“Sosyal yaşam çok kısıtlı, aileyle, arkadaşlarımızla gidebileceğimiz ufak bir lunaparkımız bile yok.Yani insan bazen oynamak istiyor. Dışarıda çocuklar tekerlemelerle büyürken biz burada silah sesleriyle büyüyoruz. Lunaparkı bu topraklardan çıkınca tanıyabiliyoruz halbuki çocukların, insanların hakkı değil mi lunaparkta oynamak. Bu bir araç aslında yani lunapark dediğin, çocukluktan itibaren kısıtlı koşullarda yaşadığımız için genç olmayı da başaramıyoruz. Hepimiz, genç yaşlılarız.”
“Artık buradaki devlet politikalarından bahsetmek istemiyorum. Biz bunu Dersim halkı varolduğunda beri biliyoruz. Sistemden beklentimiz yok, olamaz da. Bu bölgeye ve halkına karşı kendini sorumlu hisseden yapılanmalar, yerel yönetimler ve demokratik kitle örgütleri bir şeyleri değiştirebilir diye düşünüyorum.”
“Buradakilere ancak yine bizden fayda gelir”
Dicle Üniversitesi Kimya öğretmenliği bölümü öğrencisi Kemal devletten bir şey beklemediklerini söylüyor.
"Burada öğretmenlik yapmak istiyorum, buradaki çocuklara bir fayda gelecekse ancak yine bizlerden gelir. Çünkü dışardan gelen öğretmenler buraya atanmanın verdiği memnuniyetsizlikle derslerde bir şeyler öğretmiyorlar, öğrenciler de bunun sıkıntısını çekiyor”
“Bireyselliğimizi kavrayamadan toplumsallaştık”
Tunceli’den 10 yıl önce ayrılıp İstanbul’a çalışmaya giden Devrim, sosyalleşmenin mümkün olmadığından şikayetçi.
“Tunceli gençliği yozlaşmış falan diyorlar, kışın burada sosyalleşme adına hiçbir şey yok. Sadece kafeler var, parası olmayan oraya da giremiyor. Kendini daha bir dışlanmış hissediyor ve uyuşturucuya yönelebiliyor. Bence asıl sorun kendi bireyselliğimizi kavrayamadan toplumsallaştık, siyasallaştık. Sonra dışarıyı görünce büyük bir çelişki yaşadık. Herkes birey olmadan toplumu kurtarmayı çalıştı, bu eksikliğin farkına ancak 25’ine gelince varıyorsun.”
“Belediye, ‘Bugün aşkı tartışacağız’ desin”
Tunceli’de yaşayan ve şu an işsiz olan Barış, "tartışmalar sadece siyaset eksenli olmasın" diyor.
“Tiyatro sinema yok şikayet ediyoruz ama bir dönem açıldı, ayakta kalamadı. Ekonomik sıkıntı göz ardı edilemez tabii çocukların ceplerinde para yok. Ne bileyim fikir kulüpleri açılabilir, her hafta söyleşiler düzenlenebilir. Ama sadece siyasi ekonomik tartışmalar olmak zorunda değil. Belediye bir gün anons yapsın, ‘bugün aşkı tartışacağız’ desin. Gençlerden hep siyasi bir duruş bekliyoruz henüz bireysel varoluşlarını sağlayabildiler mi bilmeden.”
“Baskıyı yok edersek, isyan da biter”
Bir kafede çalışan Şiar,“Sürekli baskının olduğu yerde isyan meşrudur” diye söze başlayarak kültürel yozlaşma ile suçlanan gençlerin sorumlularının siyasi ve toplumsal baskı olduğunu söylüyor.
“Şekli farklı olsa da yozlaşma meselesini gençlerin isyanı olarak görüyorum. Evde aile baskısı okulda devlet baskısı, sokakta siyasi örgütlerin baskısı gençleri alkole, uyuşturucuya yöneltiyor. Bu baskıyı yok edersek isyan da ortadan kalkar. İşin siyasi boyutu apaçık ortada biraz da toplumsal boyutuyla ilgilenelim.”
“Yozlaşmanın bir sebebi de işsizlik”
Mezun olduğunda Dersim’e dönmek isteyen Çanakkale Üniversitesi’nden Arzu Ziraat mühendisliği okuyor.
“ İşsizlik oranı yüksek ama az kişi var, çok ufak iş sahaları bile burayı tatmin eder.Köylerin boşaltılmasından sonra gençler merkeze sıkıştı.Kültürel yozlaşma meselesi devletin Dersim’e özel politikasının getirdiği işsizlikle oluştu. Ama gençlere yerleşen bir tembellik de söz konusu, bu konuda çaba da harcanmıyor.”(CU/NV/EZÖ)