Günlerdir orman yangınlarının sürdüğü Dersim'de "kasten orman yakanlar" hakkında suç duyurusu yapıldı.
Barosu Başkanı Fatma Kalsen ile İnsan Hakları Derneği (İHD) Dersim Temsilcisi Barış Yıldırım'ın bugün Dersim Cumhuriyet Savcılığı'na savcılığa verdiği dilekçede, Olağanüstü Hal'in uygulanmaya başlandığı 19 Temmuz 1987'den beri kentte sürekli ormanların yakıldığını belirtti.
Neden daha önce şikayette bulunmadığını sorduğumuz Avukat Yıldırım, birçok kez suç duyurusu yaptıklarını, hepsinin takipsizlikle sonuçlandığını söyledi.
Dilekçede, yangınların genellikle askeri operasyonlar sürecinde kullanılan mühimmatın etkisiyle çıktığının altı çizildi.
"Özellikle 1993 ve 1994 yıllarındaki köy boşaltma, köy yakma pratiği ile eşzamanlı olarak orman yangınlarında da ciddi bir artış meydana geldi. Bu tarihlerde orman yakma pratiği, silahlı örgütlerle mücadelede bir araç olarak kullanıldığı da bilinen bir durumdur."
Son zamanlarda başlayan operasyonların da yangınlara sebep olduğu ifade edildi.
Dersim'de 4. Komando Tugayı ile Jandarma Bölge Komutanlığı'nın koordine ettiği operasyonun kapsamı geçen hafta genişletildi ve operasyon Hozat, Pülümür ve Pertek ilçelerinin kırsal kesimine yayıldı. Çıkan çatışmalarda kaç kişinin hayatını kaybettiği ya da yaralandığı ise açıklanmadı.
Kentteki yangınlar da beş gündür devam ediyor.
Ayrıca, Nazımiye ilçesi ile Elazığ Karakoçan sınırları içindeki Peri Suyu üzerinde yapımı kararlaştırılan Pembelik Barajı ve hidroelektrik santralin (HES) göl sahası olarak tasarlanan alanda çıkan orman yangınının "şüpheli olduğu" belirtildi.
"Munzur Vadisi Millî Parkı gibi doğa koruma statülerine sahip özellikli alanların da bulunduğu kentimizde meydana gelen orman yangınlarındaki süreklilik, sadece ormanların değil genel olarak ekolojinin, çevrenin ağır tahribine de sebebiyet veriyor."
Suç duyurusunda, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Statüsü'nde "ağır bir biçimde doğal çevreye zarar vereceğinin bilincinde olarak saldırı başlatılmasının" ağır uluslararası bir suç olarak tanımlandığı ifade edildi.
Orman yakanların, Anayasa'nın 40., Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 2. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 13. maddeleri çerçevesinde soruşturulması talep edildi. (AS)