Belediyenin karşısındaki kaldırımda boya tezgahının arkasında oturmuş, kafasında ters çevrilmiş şapkası, sürme çekerek bezenmiş yeşil gözleriyle etrafı süzerken rastlıyorum ona.
Selamlaşıyoruz.
“Buralı değilsin galiba” diyor.
Diyarbakır’dan geldiğimi ve gazeteci olduğumu söyleyince, yanındaki tabureyi göstererek, oturmamı işaret ediyor. Birazdan bir müşteri geliyor.
“Sen nerelerdeydin? Hele bir cila çek” diyor.
“Ormandaydım. Buradayım, nerede olacağım” diye cevaplıyor müşterisini.
Adını soruyorum. “Boyacı Gulê” diyor. Müşterisi onun yerine devam ediyor. “Dersim’in gülüdür. Ona birini bulduk ama evlenmedi”
“Yalnız mı yaşıyorsun” diye soruyorum.
Müşterisine dönerek, “Artık yalnız yaşayacağım. Karar verdim evleneceğim, bu sene değerlendireceğim artık, duyurun herkese” diye dalga geçiyor Gulê.
Müşterisi, “Hem yalnızlaşıp hem evlenmeye karar vermek nasıl oluyor?” diye sorunca gülerek, “anlayın işte” diyor. Evlenmenin insanı yalnızlaştıracağını çoktan keşfetmiş olduğunu düşünerek, anlamış gibi yapıyoruz.
“Fotoğrafını çekebilir miyim? diye soruyorum. “Çek ama saçım başım düzgün mü, güzel çıkart beni” diyor.
“Gayet güzelsin, merak etme” diyorum.
“Hem geç bu taraftan çek, yüzüm iyi gözüksün” diyerek gülmeye devam ediyor.
Poz verdikten sonra da “Boş ver çekme beni depresyondayım zaten” diyor.
“Neden depresyondasın?”
“Sen değil misin sanki” diyerek soruma soruyla cevap veriyor.
“Halkımız depresyonda demiyorlar mı televizyonlarda? “ diyerek tekrar gülüyor.
“Kaç yıldır yapıyorsun bu işi” diye soruyorum.
“13 yıl oldu. Soğuklarda çıkamıyorum. Doğru dürüst bir şey kazandığım yok” diyerek suratını asıyor.
O sırada hareketli bir müzik eşliğinde bir seçim aracı geçiyor ve sesimizi bastırıyor. “Senin beklentin nedir seçimden?” diyorum. Hiç rengini belli etmiyor. “Valla ben bu sefer kararsızım. Herkesin gönlünde yatan bir aslan var. Benim de var ama o aslanı da eşek tepsin” diyerek tekrar patlatıyor kahkahayı.
Sonra yeniden hüzünleniyor, gözlerimin içine bakarak, “Görüyor musun konuşmaya korkar hale geldik. Artık rahatlıkla ne gülebiliyoruz ne de ağlayabiliyoruz. Böyle hayat mı olur?“ diyor. Ardından “Versene bakayım güzel çıkmış mıyım?” diye telefonumdan fotoğraflarına bakıyor. “Bir çay söyleyeyim sana” diyor ama birazdan Diyarbakır’a doğru kalkacak araç için ayrılıyorum yanından.
İki gün zaman geçirdiğim bu sürprizlerle dolu Dersim’den Gulê uğurlamış oluyor beni.
Bahar beklerken kış
Havalar ısınmaya başlamışken muhteşem doğasıyla bahar ayının tüm güzelliklerini göreceğimizi sandığımız masalsı kent bize sürpriz yaparak kıştan kalma bir havayla karşılıyor. Lapa lapa kar yağıyor, Tedarikli gelmediğimiz için bedenimiz bir türlü bu duruma alışamıyor. Soğuk iliklerimize kadar işliyor.
Kentin girişine birkaç kilometre kala kontrol noktasında araçların kuyruk oluşturduğunu görüyoruz. HDP konvoyu bu. Dersim’deki Seyit Rıza Meydanı’ndaki miting için bekliyorlar.
Görkemli Munzur vadisini izleyerek girdiğimiz kentte sanki senaryosu çekişmeli belediye seçimleri olarak yazılmış bir film platosunda buluyoruz kendimizi. Yanyana sıralanmış billboradlarda dört ayrı partinin iddialı cümlelerinden oluşan reklamları göze çarpıyor.
Kara rağmen sıcak iklim
Aramalar Diyarbakır’a nazaran çok rahatsız edici değil. En azından kalemimiz bizimle kalıyor. Polislerin arkasında bekleyen HDP görevlileri tıpkı evine gelen misafirini ağırlarcasına gülen yüzleriyle ‘hoşgeldiniz’ diyorlar.
Kara kıyamete rağmen kendinizi sımsıcak bir iklimin içerisinde buluyorsunuz. Sıkı giyinerek önlem almış insanlar miting sonuna kadar alanı terk etmiyor. Doğru ya Dersimdi burası. Bu direngen insanlar iki parça kar yağdı diye kaçacak değillerdi.
Meydandaki çay ocağına gidip biraz ısınmak için çay almaya çalışıyoruz. Dışarıdan geldiğimizi anlayan canayakın biri ısmarlamak istiyor. Çayocağı sahiplerine şaka yollu fırça kaymayı da unutmuyor. “Her zaman bir liraya sattığınız çay neden iki lira bugün?”
Mahçup oluyorlar. “Bizden olsun” diyorlar.
Az sonra Devrimci Güç Birliği adayları sahneye çağrılıyor. Alışılmışın dışında görüntüler. Parkalı, kot pantolonlu gayet sade giyimli insanlar çıkıyor sahneye. Mitingdeki konuşmaların öne çıkan ana gündem maddesi ise HDP Hakkari milletvekili Leyla Güven’in açlık grevi eylemi ve tecriti protesto etmek için cezaevlerinde yaşamına son veren tutuklular.
Mitingde kadınlar ön planda. Hem alandaki fiziki varlıkları hem konuşmalardaki haklarıyla ilgili kadının varlığını hissediyorsunuz. Zaten konuştuğumuz bir kent sakininin “burası İzmir’den sonraki tek kadın dostu şehir” demesi de bunu kanıtı gibi. Dersim’e her geldiğimde bunu çok iyi hissediyorum ve bir kadın olarak burada güvenle yaşayabilirim diyorum. Yaşamadan bilinmez elbette. Benimkisi romantik bir öngörü diyelim.
Çekişmeli bir yarış var
Neyse seçimleri anlatacaktık değil mi? Açıkçası siyasetçilerin söylemlerinden çok halkın ne düşündüğü önemli olduğu için kiminle karşılaşsak konuşmaya çalıştık. Dersim’de akademisyeninden dolmuş şoförüne, evde çalışan kadınlardan çocuklara varıncaya kadar kime dokunsanız adeta diplomat gibi konuşuyor. Ne istediğinin farkında, kime neden oy vereceğini sebepleriyle açıklayan bilinçli bir toplumla karşı karşıyasınız. Kararsız olduğunu söyleyenler de az değil.
İlk defa bir seçimde Dersim’in bu kadar karışık olduğunu söylüyorlar. “Eskiden az çok kimin kazanacağı belli olurdu ama bu kez netlik yok” deniliyor.
22 bin seçmeni olan kentin 8 bini dışarıdan gelen yani asker-memur kesimi. OHAL’in ardından akademisyenlerinin ihraç edildiği ve 33 bölümün kapatıldığı Munzur Üniversitesi’ndeki baskılar nedeniyle öğrenci seçmen sayısında da azalma var.
Kılıçdaroğlu’nun aşiretinin bile oy vermek istemediği söylenen CHP’nin özellikle yaşlılar tarafından verilen kemikleşmiş bir oyu var. Önceki seçimlerde HDP ve CHP arasında geçen seçim yarışında bu kez AKP de ciddi bir rakip olarak bir kenarda duruyor. Gerçi AKP’nin kayyuma karşı tepkiler nedeniyle oy alması pek mümkün gözükmüyor deniliyor.
Aslında bu tabloyla HDP açık ara önde götürecekken Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu'nun (SMF) ortak adayı Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun katılımıyla oyların bölüneceği söyleniyor.
Kentteki yarış Devrimci Güç Birliği ittifakıyla seçime katılan HDP ve Maçoğlu arasında kızgın bir biçimde sürüyor. Maçoğlu’nun bir önceki dönem sosyal projeleriyle öne çıkan çalışmaları ve arkasındaki sosyal medya gücü öne çıkıyor. HDP ise ülkedeki siyasi iklim nedeniyle devrimci gücün iktidarın karşısında birlikte mücadele edilmesini savunuyor.
Durumdan rahatsız olanlar var
İnsanlar bu çekişmeli durumdan oldukça rahatsız. Mitinge katılan iki buçuk yıldır Eskişehir’den Dersim’e gelip yerleşen Dersimli bir kadın bu duruma çok üzüldüğünü söyleyerek, “Kayyuma karşı birlik olunacağına iki devrimci partinin birbiriyle yarışması çok üzücü. Eğer bu çatışmadan AKP veya CHP kazançlı çıkarsa HDP ve TKP Dersim’i terketmeli” diyor.
“Komünist Başkan'ın burada aday olması seçimi renklendirmedi, aksine kutuplaşmayı getirdi" diyerek siyasetin hoşgörü kültürünü bozduğunu söylüyor.
"En yakın arkadaşınızla çay içmek için oturduğunuz masadan meseleye siyasetin karışmasıyla kavgalı ayrılıyorsunuz. Biz Aleviyiz ve Aleviler hiçbir zaman diğerini öteki olarak görmez. Ama geldiğimiz duruma bakar mısınız? İnsanları ayakta tutan inançtır, Alevilik sabote edildi ve artık hayatımızı gasp etmiş bir siyaset var sadece. Toplum artık birbiriyle konuşamaz olmuş. İnsanlar burada davasına sahip, kayyumlar eliyle ortada gasp edilmiş bir irade var.”
Bu çekişme çeşitli spekülatif haberleri de beraberinde getiriyor. Polislerin Maçoğlu’nu destekleyeceklerini halka söyleyip manipüle etmesinden, TKP’li olanların ‘ihanetçi’ olarak tanımlanmalarına kadar pek çok kirli bilgi dolaşıyor. Karşılaştıklarımızdan bazıları HDP’nin 15 yıllık belediyecilik faaliyetlerinde iyi hizmet üretmediğine yönelik eleştirilerde bulunuyor. Hatta bu nedenle bu kez oyunu Maçoğlu’ndan yana kullanacağını söyleyenler de var. Her kafadan bir ses çıkıyor anlayacağınız.
Nurşat Yeşil: Yarış HDP ile AKP arasında
Açıkçası skoru belli olmayan en heyecanlı seçim atmosferi Dersim’de sürerken, kafamızı karıştıran soruların cevabını almak için HDP’nin seçim bürosuna gidiyoruz.
Birazdan seçim çalışmalarını sürdüren HDP Eşbaşkan Adayı Nurşat Yeşil giriyor içeri. Okulları dolaşmaktan geliyor, bir çay molasından sonra mahallelere gitmeye devam edecek. Az zamanı var ama bizi kırmıyor.
İlk olarak HDP ve Maçoğlu arasındaki çekişmeyi soruyoruz. Yanıtı çok kesin ve net. “Öyle bir şey yok. Biz HDP camiası olarak seçim yarışının HDP ve AKP arasında geçtiğini düşünüyoruz” diyor. Ve bunun sebeplerini açıklıyor:
“Ciddi bir oy kaydırma var. AKP’nin belirli bir oy kalıbı var. Yabancı nüfus fazla. Tabii ki hepsi AKP’ye gidecek değil ama AKP tek başına çalışan bir parti değil. Ciddi bir baskı var. Bir blok oyları var. Kurum amirlikleri, jandarma, valilik gibi kurumların hepsi AKP’ye çalışıyor.
“AKP’ye üye olmadan maalesef işe giremiyorsunuz. İş Kur üzerinden çok fazla alımlar var. Sandık başında telefonla oy verdiğinizi fotoğraf çekerek kanıtlayacaksınız. Seçim günü de ne yapılacağını bilemiyoruz. AKP’nin ciddi bir tehdit olduğunu halkımızın görmesi gerekiyor.”
"İnsani ilişkilerime ve teknik ekibime güveniyorum"
Sağlık emekçisi olan Yeşil, hemşirelik görevinden KHK ile ihraç edilmiş. Yıllarca sendikal faaliyetlerde bulunmuş. HDP’nin ön seçimlerinde en yüksek oyu almış. Belediyecilikle ilgili “İnsani ilişkilerime ve teknik ekibime güveniyorum” diyerek, “Dersim’de elbette hizmet bekleniyor ve yapacaksınız ama insanlara dokunmak çok önemli. Onlar için elinizden geleni yapmak, yapamadığınızı da anlatmak gerekiyor” diye konuşuyor.
Seçim çalışmaları sırasında her kesimden insanla birebir temas ettiklerini söyleyen Yeşil, sosyal medyadaki etkinin yerelde karşılık bulmadığının altını çizerek şöyle devam ediyor:
“Hangi ideolojiden olursa olsun sosyal medya popülerliğine bakmadan kararını verecek insanlar var. Sosyal medyadaki etki yerelde çok geçerli değil. Maçoğlu’nun birçok eksikliğini görsek bile emeğini yadsımayız. Ancak geçmişten gelen bir kooperatif var orada. Sadece Maçoğlu’yla başlamadı. Sürdürülebilir Yaşam Derneği’nin oluşumuydu. CHP’li belediye zamanında da işletiliyordu. Ama bu kadar popüler olmamıştı. Maçoğlu ve arkadaşlarının yaptığı en önemli şey onu görünür kılmak ve alanını genişletmek oldu."
Doğa herkesi kucaklar
Seçim bürosundan en son 20 yıl önce gördüğüm bir arkadaşım gelip alıyor beni. Çatışmalardan, kelimelerden, konuşmalardan uzaklaşarak Ovacık yolunda ilerlerken Ana Fatma ziyaretini ve Munzur’u gören bir tepeye çıkıyoruz.
Arkadaşım, siyasetten uzaklaşıp münzevi bir yaşam sürdürdüğünü anlatırken, ben çaputlar asılmış bir dilek ağacının gölgesinde gördüğüm manzaranın muhteşemliğine kaptırıyorum kendimi. Bulandırılmaya çalışılan Munzur, tüm berraklığıyla akmaya devam ediyor. Arındığınızı hissettiren bir sessizlik ve dinginlik hakim.
“Buralarda her taşın bir hikayesi vardır. Dersim inancı beni iyileştirdi” diyor. Çalı çırpı toplayıp ateş yakarak, çay demlerken sessizliği bozan bir kadın sesi geliyor kulağımıza. Ana Fatma ziyaretine tek başına gelerek, evladını çatışmada kaybettiğini öğrendiğim kadının Zazaca yaktığı ağıt dağlarda yankılanıyor.
Dersim’e ilişkin ne kadar anlatsak eksik kalacağa benziyor. Oysa ki nereye dokunsan başka bir hikayeyle karşılaştığın bu mistik şehirde doğa herkesi kucaklamaya yetiyor. (BD/HK)