Uzun boylu, sarışın bir kadın sınıfımıza herkesi başı ile selamlayarak girdi: "Merhaba arkadaşlar, ben Michelle Demishevic. Ben ve benim gibi olanların, toplumdaki ötekilerin mücadelesini destekleyen bir aktivistim".
Küçük bir şaşkınlık anı yaşandı. Çok üzun sürmedi çünkü o anda Yrd. Doç. Dr. Itır Erhart'ın verdiği dersin konusu insan hakları kapsamında LGBT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel) haklarıydı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü öğrencileri olarak eğitime başladığımız ilk günden itibaren öğrendiğimiz, aradan geçen üç yıllık öğrenciliğimiz süresince her fırsatta konuştuğumuz "ötekilere saygı duymak" meselesini derinden hissedeceğimiz bir ders yaşayacağımızı anlamıştık.
Michelle Demishevic ile o derste trans bireylerin toplumdaki yeri ve devlet ile olan ilişkilerini tartıştık. Soru-cevap şeklinde devam eden tartışmalarda "toplumdaki ötekileri" anlamak için toplumdaki "ötekilerin" gözünden yaşanmış olayları dinledik.
Kısa süreli bir çekingenliğin ardından öğrencilerin soruları gelmeye başladı. Biz medya öğrencileri olarak sorduk, Michelle cevapladı:
İş hayatında nasıl sorunlar yaşıyorsunuz?
Öncelikle iş hayatı demişken, bahsettiğiniz sizlerin olduğu gibi "normal" bir iş hayatımız ve ne yazık ki sizlerin yaşadığı gibi "normal iş hayatı sorunları" yaşayamıyoruz bile. Çünkü kimse bize iş vermiyor.
Özel sektörü geçtik, devlet dairesine Türkiye İş Kurumu'na (İŞKUR) gidip, iş başvurusu yapmak istiyoruz. Ancak, o kapıdan girebilmek bile çoğu zaman bir mucize oluyor. Güvenlik herkesin girdiği kamu kuruluşunun kapısından girmenize izin vermiyor.
Diyelim ki girdik. Orada sizinle muhatap olan yetkili, "kadro yok" diyor veya "kadro boşaldığı zaman haber vereceğiz" diyor. Tabi, o kadrolar hiç boşalamadı bugüne kadar.
Ben İngilizce hocası olmak istedim. Gazetecilik yapmak, editörlük yapmak istedim. Ama ne yazık ki buna izin verilmedi. Bir gazeteye cv doldurdum. Görüşmeye çağırdılar. Bugünlerde son derece ünlü olan bir köşe yazarı kadın, o gün benimle görüşen kişiydi. Bana önce "sen kimsin ki yapacaksın bu işi" dedi. Sonrasında ben kendisine bilgilerimi aktardığımda konuşmalarını yumuşatarak, "Seni alamayız. Bu çok riskli birşey. Sadece almakla bitmez bu işler" dedi.
Bu görüşmeye giderken böyle cevaplar alabileceğimi biliyordum. Ama yine de çok üzüldüm. Bizler, bazen rastgele gazete ilanlarına, intertteki ilanlara bakarak başvuruda bulunuyoruz. Farkındalık yaratmak için, "biz de buradayız" demek için bu yöntemi kullanıyoruz.
Kamusal alanda devlet ile yaşadığınız sorunlar neler?
Devletin bize görünen yüzü genellikle polisler ve karakollardır. Bazen prim, bazen müdürlerini memnun etmek için polisler bizi kullanır. Prim için kullanır. Örneğin, herkes kaldırımda yürüyüş yapıp köpeğini gezdirirken sorun yoktur. Ama eğer sen bir transeksüel bireysen, bu yüzden kabahatler kanunu adı altında trafik cezası yiyebilirsin.
Trafik cezası demişken, bir dönem Hüseyin Çapkın göreve geldikten sonra, bizlere sürekli trafik cezası kesmeye başladılar. 62 lira ile 79 lira arasında değişen miktarlarda kaldırımı işgalden trafik cezası kesiyorlardı.
Bu olayın önemli bir diğer yüzü ise, polisler kestikleri bu cezalardan "bonus" kazanıyor. Tatil dönemlerinde, dört yıldızlı-beş yıldızlı otellerde bu puanlar karşılığında tatil yapabiliyorlar. Terfi alabiliyorlar. Bu bonus meselesi sadece bize değil tabi ki. Asıl olarak yüksek bonus terör olaylarında, büyük suçlarda. Ancak öyle sakat bir durum var ki mutlaka anlatmak istiyorum. Örneğin polis, uyuşturucu madde kullanan veya satan birisini yakaladığında diyelim 5 bonus alıyor. Eğer travesti yakalamış ve ona işlem yapmışsa 20 bonus alıyor. Artık yorumu size bırakıyorum. Bizler toplumda en kötü varlıklar, en tehlikeli kişiler olarak gösteriliyoruz.
Hayatınızı genel olarak nasıl devam ettiriyorsunuz?
Gece hayatında çalışabiliyoruz. Dansçılık yapıyoruz. Ama büyük bir çoğunluğumuz seks işçiliği yapıyor. Televizyonlarda gördüğünüz "travesti dehşet saçtı" haberleri ile tanıdıklarınız bunların bir kısmı.
Aslında gidip birileri sorsa o trans birey neden o hale geldi, cevabı alacaklar. Her şey ortada. Sizinle birlikte olduktan sonra paranız ödenmiyor. Üstelik bulunduğunuz yer, diyelim bir otel ve dövülerek kapı dışarı atılıyorsunuz.
Şimdi siz olsanız ne yaparsınız? Kendinizi savunmaz mısınız? Bizim yaptığımız kendimizi savunmak. Yol kenarında bekleyen seks işçisi trans bireylere arabalardan şişe mi fırlatılmıyor? Araba ile ezilmek mi istenmiyor? Hangi birisini anlatayım. Sadece bir trans birey olarak isteyeceğim şey empati kurmanız. Birileri sizleri öldürmeye, sakatlamaya çalışsa, paranızı vermese ne yaparsınız?
Medyada hakkınızda yapılan haberlere ilişkin ne düşünüyorsunuz?
Televizyon ve gazetelerde gördüğünüz "travesti dehşet saçtı" haberleri ile tanıyorsunuz birçoğunuz bizleri.
Geçtiğimiz günlerde haberleri izleyenler beş yıldızlı bir otelde "travestiler dehşet saçtı" haberlerini hatırlayacaktır. Aslında herşey ortada ama gidip, sormak kimsenin işine gelmiyor. Ama olayı ben size bilen ve araştırmış birisi olarak anlatayım.
Seks işçiliği yapan trans arkadaşlar kendileri ile iletişime geçen kişilerle anlaşıp, otele gitmiş. Birlikte olduktan sonra paralarını istemişler ve bu kişiler "size para vereceğimizi mi sandınız lan" diyerek küfür etmiş ve kovmuş. Bizim kızlar polisi arayacağız deyince de güvenlikleri çağırarak dövdürüp, otelden attırmışlar. Bunun üzerine arkadaşının yüzüne ağır bir darbe aldığını gören arkadaşta, taş atarak kendini savunmuş.
Şimdi sizlere sormak istiyorum. Paranız ödenmiyor, dövülerek, yüzünüz gözünüz patlatılıp sokağa atılıyorsunuz. Siz olsanız ne yapardınız?
Bizim yaptığımız kendimizi savunmak. Yol kenarında bekleyen seks işçisi trans bireylere arabalardan şişe mi fırlatılmıyor? Araba ile ezilmek mi istenmiyor? Hangi birisini anlatayım. Sadece bir trans birey olarak isteyeceğim şey empati kurmanız. Birileri sizleri öldürmeye, sakatlamaya çalışsa, paranızı vermese ne yaparsınız?
Aileleriniz ile olan ilişkileriniz nasıl? Onlarla görüşüyor musunuz?
Birçok arkadaşımızın kimsesi yok. Bizbize bir hayat sürüyoruz genel olarak. Eski okul arkadaşlarımız, ailelerimiz ile çok görüşmek istiyoruz ama hiçbirisi bizleri kabul etmiyor ve yalnızlığa terk ediliyoruz. Bizler, bayramları özel günleri, babalar gününü pek sevmeyiz. Çünkü babalar gününü düşünecek olursak, herkes babaları ile birlikte vakit geçiriyor, onlara hediyeler alıyor. Oysa bizler gidemiyoruz. Görüşemiyoruz, sarılamıyoruz onlara. Ailelerimiz bizlerle görüşmüyorlar. Bazı arkadaşlarımız öldüğünde, başlarına birşey geldiğinde vs. ailelerini arıyoruz. "Bizim böyle bir oğlumuz yok" diyorlar. Kimsesizler mezarlığına gömülüyorlar. Düşünsenize, ölünüze bile sahip çıkan yok.
--
Dersin sonunda şunları bir kez daha anladık: Hepimiz standart durumlarımızda standart hayatı yaşıyoruz. Toplumdaki "ötekiler"in yerine kendimizi koyduğumuzda, herşeyimizin yerli-yerinde olduğunu görüyoruz. Ama tüm bunları görürken düşünsenize, ölünüze bile sahip çıkan yok. Çok sevdiğiniz anneniz, babanız sizin ölüm haberinizi aldığında "benim böyle bir çocuğum yok" diyerek telefonu kapatıyor.
Nasıl doğacağınıza siz karar vermiyorken, nasıl olmanız gerektiği dayatmaları ile boğazınıza basılan bir toplumdasınız. Kimine göre dehşet saçan, kimine göre "sapkın" olan ötekilerin de bir hayatı, aileleri, sevdikleri ve sevenleri var. Onlarında gözyaşları akıyor, onlarında kalbi acıyor. Tek "suçları", "farklı" olmak, ama neye göre... (HA/ÇT)