gardiyan düdüklerinde unutulduğu,
dost sohbetlerinin,
korku sonrası içirilen bir bardak su olduğu
ve insanların ölüm koktuğu ülkede..."
Gönlümün İki Yüzü / Mahmut Şimşek(Kora Yayın 2005)
Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün, bugünün Türkiye'sinin önündeki bir dolu sorunun ardalanında yatan en önemli sorun; siyasal temsiliyet sorunu. Parlamento çoğunluğunu, parlamentonun üçte ikisini aldığı yüzde 34 oy oranına rağmen elinde tutan AKP'de bu sorun var.
Sosyal demokrat oyların zerresini hak etmediği halde herkeslerin malumu CHP'nin aldığı yüzde 19'lara rağmen bir temsiliyet sorunu var. Ayrıca kökleri, siyasal altyapıları olduğu genel kabul gören DEHAP, MHP VE DYP gibi partilerin parlamento dışında kalmasının garabeti de bir başka temsiliyet sorunu olarak orta yerde duruyor.
Uzunca bir süredir Türkiye'de tartışılan ve Avrupa Birliği sürecinde uyum yasaları yeniden düzenlenirken bir dolu AB ülke yöneticisinin de dikkat çektiği seçim kanunundaki baraj mevzuu yeniden ülke gündemine taşındı.
Hem de Başbakan tarafından. Başbakan yakın günlerde, yüzde 10 seçim barajının indirilmesini isteyenlere hitaben "Boşuna heveslenmeyin. Bizim öyle bir derdimiz yok. Çünkü istikrar için buna ihtiyacımız var" dedi.
Yasama organında şu anki çoğunlukla bile sıkıntı yaşandığını, bazı yasaların çıkarılmasında zorluklarla karşılaşıldığını da ifadelerine ekledi sayın Başbakan.
Geriye dönüp baktığımızda bir zamanlar büyük çoğunluklarla Parlamenter temsiliyet şansını yakalayan bir dolu siyasal partinin bugün esamisinin okunmadığı da bir gerçek. Mesela ANAP, DSP...
Hatta bir başka açıdan Erbakanlı ve anlı şanlı Saadet Partisi. Ki şimdiki AKP ile aynı gelenekten gelen bir parti, Saadet Partisi. Yani özcesi yarının ne getireceğini bugünün Türkiye'sinden kestirmek güç gibi!
Mesela bu perspektiften ve bu bakış açısından yola çıkarsak bugünkü temsiliyetin meşruiyetinin de tartışmalı olduğu gerçeğini tartışmakta yarar var.
Örneğin basit bir mantıkla Diyarbakır örneğinden yola çıkarsak, 2002 seçimlerinde eğer baraj sistemi olmasaydı ya da yüzde 5 gibi bir baraj sistemi söz konusu olsaydı, Diyarbakır'ın çıkardığı on milletvekilinden sadece iki'sini AKP alacak geriye kalan sekizini de HADEP almış olacaktı.
Baraja takılan HADEP nedeniyle 8 milletvekilini AKP, ikisini de CHP almış oldu. Bu bir çok başka yerleşim yerinde de aynı şekilde yaşandı. Yani bugün yasal ama halk meşruiyeti olmayan bir reel durum var seçilmişler açısından.
Şimdi bu noktada insan ister istemez şunu sormadan edemiyor. Peki halk tercih etmediği halde, siyasal irade tercih hakkını kullanmadığı halde, bu nasıl bir temsiliyet.
Her ne kadar da parlamentoya giden milletvekilleri zaman zaman bu çelişik durumları bildiklerinden seçmen çoğunluğunun genel yaklaşımını arada bir hoş tutacak ifadeler kullanıyorlar iseler de mesele elbette bu kadar basit değil.
Meselenin en çarpıcı yönü şu ki: Diyarbakır'ın başını çektiği perspektif bugün Türkiye Demokrasisinin mihenk taşı. Eğer siz Diyarbakır'ın da içinde yer aldığı, hatta daha büyük bir savla zaman zaman belirleyici olarak yer aldığı siyasal temsiliyet hakkını hem de bir takım yetkili ağızlarca daha uzun bir süre devre dışı bırakmakta ısrarcı davranırsanız bu ülkedeki devresel kopukluğu da, daha uzunca bir süre sürdüre durursunuz.
Bu durum da siyaset yaptığını varsayan, hatta kendine göre bir tarz-ı siyaset belirlemeye çalışanların siyasal kariyerlerine olumsuz bir not olarak düşer. Ve de kayıt altına alınır. İşite asıl olarak bugün Sayın Başbakan'ın baraj sistemi nedeniyle düştüğü handikap budur. (ŞD/BA)