“Yeni nesil” rock gruplarından Siren’in, günlük dertlerin haricinde daha yoğun mevzulara günümüz rock sound’uyla değinen maxi single çalışması “Ben Ölmeden” dijital platformlarda yerini aldı.
Vokalde Emre Köksal, gitarda Tunca İnebolu, basgitarda Ata Demirtaş ve davulda Zafer Aydöner’den oluşan Siren grubu, üç şarkıdan oluşan maxi single’ı “Ben Ölmeden”i TMC Müzik etiketiyle yayınladı.
Şarkılarında modern rock sound’una günümüz insanının sıradan dertlerinden ziyade daha derin ve “içeriden” gelen meselelerini konu edinen Siren’e daha yakından baktık.
“Yeni nesil” olarak lanse ediliyorsunuz. Böyle bir “tanım” var galiba artık değil mi? Ne anlama geliyor?
2000'li yıllarda Türkiye'de rock müziğin zirveyi yaşamasından sonra, tam anlamıyla rock müzik olarak tanımlayacağımız ve aynı ivmeye sahip bir jenerasyon gelmedi. Biz kendimizi buna aday olarak görüyoruz ve bu felsefe doğrultusunda böyle bir tanım ortaya çıkıyor.
Nasıl bir araya geldiniz?
Orası işin ilginç bir yanı. Biz sadece müzik yapma amacıyla bir araya gelmedik. Lise ve üniversite yıllarındaki yakın dostluk ilişkileriyle birlikte olan bir grubuz ve bu durum işimizi yaparken bize ekstra özgüven ve bağlılık sağlıyor diyebiliriz.
“Biz, müzik yapmak için bir araya gelmedik, bir arada olduğumuz için müzik yapıyoruz,” diyorsunuz. Bir arada olmasaydınız müzik yapmaz mıydınız? Amaç-araç hikâyesi kast ettiğim…
Biz zaten bireysel olarak ayrı ayrı müzikle uğraşan ve hatta hepsi farklı müzik türlerinden beslenen 4 kişiyiz. Burada bahsettiğimiz esas olgu aramızdaki sinerji ve bunu gruba yansıtma şeklimiz. Biz gerçekten yalnız müzik yapma saikiyle bir araya gelmiş bir topluluk değiliz ama bir araya geldiğimiz için şu an yaptığımız şeyi yapıyoruz.
Maxi single çalışmanız “Ben Ölmeden” yayınlandı. Şarkının bir de akustik versiyonu var. Sözler, sound, klip… Üzerinde fazlaca çalıştığınızı düşünüyorum. Bazı şarkılar için geçerli olan “anlık ruh haliyle” değil de zamanla içinizde birikmiş şeyleri şarkılarınızla dışarı atmışsınız sanki. Doğru mu anlamışım?
Evet. Zaten maxi single çalışmamızdaki şarkılar, günlük problemlerden ziyade daha yoğun hislerin yer aldığı temalardan oluşan şarkılar oldu. Bunu kaleme alabilmek ve doğru bir şekilde ifade etmek için bazı yaşanmışlıkların olması gerekiyor.
Şarkılarınızda genel bir temanın altına dağılan farklı ama yerli yerinde dertlere değiniyorsunuz. Misal “Gitme Kal” bir ayrılış şarkısı gibi kulağa sirayet ediyor ama “yorgun dünyada” klavye parçalayan bir beyaz yakalı da kendine yer buluyor. Böyle değerlendirince tek bir noktayı hedeflemediğiniz durumu ortaya çıkıyor ve açıkçası siz bu “dertler arası” geçişleri iyi kotarmışsınız. Biraz şarkıların oluşum aşamasından bahseder misiniz?
Hepimiz birer müzisyen kimliğiyle beraber farklı mesleklere de sahibiz. Bu durum olağan olarak yazımımızı da etkiliyor. Her ne kadar şarkılar tema itibariyle belirli bir konuyu anlatsa da şarkıdaki hikâyenin kahramanı doğal olarak yaşadıklarından ve o an içinde bulunduğu yapıdan da etkileniyor ve hislerini ifade ederken bir derinlik açılmış oluyor.
Youtube’da “Ben Ölmeden” şarkınızla ilgili yapılan yorumlardan birinde, “Huzurlu hüzün” denilmiş. Bu, sizin jenerasyondan sanatçılar için sıkça kullanılıyor. Böyle bir tarafı nereden yakalıyor sizce dinleyici?
Burada ana faktörün armoni olduğunu düşünüyoruz. Çünkü sözler hüznü ifade etse de şarkıların altyapısını incelediğinizde jazz ve blues tarzlarına meyilli çalımlar ve kullanımlar göreceksiniz. Bu da dinleyenin, şarkının sözlerine aslında sadece derbeder değil daha modern anlamlar yükleyebilmesine olanak sağlıyor.
Ajandanızda neler var bizi bekleyen?
Hazırlıklarının sonuna geldiğimiz bir kaç parçamız mevcut. O parçaların kayıtlarına gireceğiz. Bir de kaydı tamamlanmış ve çıkmayı bekleyen parçalarımız var. Bundan sonraki süreçte yine şarkıların çıktığı ve bol konserli bir takvim bizi bekliyor. (BS/AS)