İlker Küçükparlak'ın görsel: Aytek Erdem
Afet ve kriz anlarında akla gelen ilk şey olmasa da psikolojik ilk yardım, pek çok kişinin travmatize olma ihtimalini azaltıyor. Psikiyatrist İlker Küçükparlak, “Bazen ruhsal travma kişinin hayatını kalıcı bir bedensel hasardan bile çok etkileyebilir” diyerek psikolojik ilk yardımın önemini vurguluyor.
Küçükparlak’ın dikkat çektiği bir başka nokta ise “mucize haberleri". İnsanların mahremiyetlerine saygı duyulması gerektiğini vurgulan Küçükparlak, “Mucize haberleri her ne kadar umut verici olsa da haberciliğin orta vadedeki işlevi depremle ilgili kamusal sorumluluk ve sorumsuzluklarla ilgili dosya içeriklerini oluşturmak olmalı” diyerek medyanın kriz ve afet dönemlerindeki yanlışlarına dikkat çekiyor.
Küçükparlak deprem sonrası psikolojik desteği anlatıyor.
Psikolojik ilk yardım nedir?
Tıbbi ilk yardım gibi düşünebilirsiniz. İlk yardım, akut bir durum yaşayan kişiyi iyileştirmeye değilse de hasarın büyümemesine dönük olay yerinde yapılan müdahalelerdir.
Tıbbi ilk yardım gibi psikolojik ilk yardım da akut bir travmaya maruz kalmış kişiye olay yerinde verilen psikolojik destektir. Tıpkı tıbbi ilk yardım gibi psikolojik ilk yardım için de profesyonel bilgi sahibi olma şartı yoktur, temel bir eğitimle herkes bu desteği verebilir.
Afet, kriz, patlama gibi olaylarda psikolojik ilk yardımın uygulanmaması uzun vadede bireyler üzerinde nasıl etkiler yaratabilir?
Afetler nedeniyle can kayıpları olduğu gibi pek çok kişide kalıcı bedensel hasarlar da kalabiliyor. Ne yazık ki bu kadar görünür olmayan ama çok ciddi sonuçları olan başka bir boyut da ruhsal etkileri. Bazen ruhsal travma kişinin hayatını kalıcı bir bedensel hasardan bile çok etkileyebilir.
Hayatlarımızı ancak temel bir güvenlik duygusu ile sürdürmemiz mümkündür. Uyanabileceğimizi bildiğimiz takdirde uykuya dalabiliriz, tekrar görebileceğimizi bildiğimiz takdirde sevdiklerimizin yanından ayrılıp işimize ya da okulumuza gidebiliriz. Oysa ruhsal travma bildiğimiz bir şeyin kalmadığı bir dünya yaratır.
Örneğin olağan koşullarda evinizdeki duvarların, camların ve diğer nesnelerin sizi ya da sevdiklerinizi öldürebileceği aklınızdan bile geçmez. Ev evdir ve yerinde duruyordur, aksi durumlar aklımızdan geçmez. Fakat deprem bu sabit unsurları yerle yeksan edebilir. Travmanın önemli unsurlarından biri bu hazırlıksızlıktır. İnsanlar kendileri de farkında olmasalar da böyle travma anlarını bu hazırlıksızlıklarıyla tarif etmeye çalışırlar. Depreme kadar o günün ne kadar sıradan geçtiğini anlatmaya çalışırlar. Burada anlatılmaya çalışan esas şey, “o kadar ucundan bile geçmiyordu ki…” düşüncesidir.
Afetlerin yarattığı travmaları nasıl tarif edebilirsiniz?
Ruhsal travmanın diğer önemli unsurlarından biri de çaresizliktir. Başımıza istemediğimiz bir şey gelse bir şeyler yaparak hasar almamaya çalışırız. Kaza yapacak olsak frene basarız, merdivende düşecek olsak tırabzana tutunuruz. Köprünün çöktüğünü ya da merdivenin yıkıldığını düşünün. Kendinizi korumak için elinizden hiçbir şeyin gelememesi ve yaşamınızın tamamen şansa kalmış olması çok travmatik bir durumdur.
Deprem gibi bir afetten sonra da kişi artık bilmediği bir dünyaya doğmuş gibi hisseder. Normal koşullarda eli yüzü pislenmişse kendini temizleyecektir. Bu dünyada su yoktur. Evine giremiyorsa komşusunda bekler biraz, bu dünyada komşusu da yoktur. Acıkmışsa lokantaya girer, lokanta da kalmamıştır. O zaman başka vilayetteki akrabasına gitsin?
Arabası göçük altındadır, yollar kapanmıştır. Dolayısıyla o çaresizlik afet anından sonra da devam etmektedir. Üşümesi, acıkması, susamasını geçirmenin bin bir türlü yolu varken, bu yeni dünyada hiçbir yolu kalmamıştır. Dilini ve alfabesini bilmediğiniz ve kimseyi de tanımadığınız bir ülkede yalnız kaldığınızı düşünün. Şimdi bunu başka bir ülke değil başka bir dünya olduğunu hayal edin. Afet sonraları böyle bir ruhsal durum yaratabiliyor.
“Psikolojik ilk yardım olmazsa, travmatize olma olasılığı yükselir”
İlker Küçükparlak
Bu noktada psikolojik ilk yardımın önemi hakkında neler söyleyebiliriz?
Psikolojik ilk yardım, afetten etkilenen kişileri tekrar eski ve bildikleri dünyaya davet etmektir. Evet, çok yıkıcı bir durum yaşanmıştır ama artık yeni ve kaotik bir dünyada oldukları anlamına gelmez bu.
Evet, çok acı bir durumdur ama halen insanlık vardır. Evet, kendisi bırakın bir başkasının ihtiyaçlarını, kendi ihtiyaçlarını bile gidermeyecek durumdadır ama orada başkalarının ihtiyaçlarını gidermek için bulunan başka insanlar da vardır. Yani deprem olduysa da bütün gezegeni, bütün insanlığı yerle yeksan etmemiştir. Kendisi ve komşuları çok acı bir durum yaşamışlardır ama “insanlık ölmemiştir”.
Psikolojik ilk yardım olmadığında bu kişilerin travmatize olma olasılığı daha yüksektir. Bu durumda deprem geçmişte kalmaz bu kişilerin hayatlarında. Her an deprem oluyor gibidir.
En küçük bir ses ya da yoldan geçen bir kamyonun yarattığı titreşim tekrar deprem anındaymış gibi hissetmeye neden olur. Yarın komşulara uğrayayım diye aklından da geçiremez çünkü yarına kadar belki yine deprem olacaktır.
Dolayısıyla geçmişte, şimdiki zamanda ve gelecekte deprem vardır artık. Ruhsal travmada psikoterapinin amacı ise bu travmatik olayı ait olduğu yere, yani sadece geçmişe yerleştirebilmektir. Psikolojik ilk yardım bu manada afetten etkilenen kişilerin yıllarca psikoterapi alma gereksinimlerini ortadan kaldırabilir.
“Psikolojik ilk yardım eğitimi yaygınlaştırılmalı”
Psikolojik ilk yardımın temel prensibi nedir, nasıl çalışır?
Bak-dinle-bağ kur şeklinde özetlenebilir. Önce bakmak gerekir. Böyle kriz durumlarında durup bakabilmek çok zor olabilir. Krizin içinde telaşla ilk gördüğü meselenin ucundan tutmak gibi bir refleks oluşabilir. Oysa önce duruma bakmak gerekir.
Mesela bir deprem bölgesinde hangi binalar yıkılmış, hangileri yıkılma tehlikesi içeriyor, yiyecek, barınma ve kıyafet desteği kurulmuş mu, nerede, hangi yollar açık, hangileri kapalı, sağlık hizmeti nerede veriliyor gibi durumları kavramak gerekir. Sonra afetten etkilenen kişilere bakmak gerekir. Hızlıca yaşlı, bedensel engelli, çocuk, ergen, otistik bir birey olup olmadığı incelenmeli.
Bakmadığınızda en çok ses çıkaran birine destek olmanız, o sırada bir enkazın üzerinde yalnız başına ve sessizce oturan bir çocuğu gözden kaçırmanız son derece mümkündür. Yine bakılması gereken konulardan biri de dezavantajlı gruplar. Azınlık bir grubun mensubu ya da trans bir birey bu tür afetlerde en öncelikle destek olunması gereken kişilerden olacaktır.
Dinle prensibi ile kişinin kendi ihtiyaçlarını öğrenmeyi tarif ediyoruz. Sıralama da önemli. Baktığımızda kanaması olan bir birey, dinlediğimizde bizden kazak istiyorsa önce sağlık ekiplerine götürmeliyiz elbette.
Baktığımızda yıkılma tehlikesi olan bir binanın dibinde oturan birisi kızına telefon etmek için yardım istiyorsa yine hiyerarşik olarak bak prensibi ile önce onu o binadan uzaklaştırmalıyız. Baktığımızda bir sorun yoksa dinleriz. Çünkü kiminin ihtiyacı bilgi edinmektir, kimi şeker ilacını almazsa komaya girecektir, kimi başını örtmek ister.
Bunları onlar adına tahmin etmek olanaksızdır. Elbette bütün bunları mekanik bir biçimde değil, bir bağ kurarak, iki insanın ilişkisi olmasını sağlayarak tesis etmek gerekir. Afet durumlarında insani yardımların ihtiyaç sahiplerine fırlatılarak dağıtılması da benzer şekilde kişinin nesneleştiği bir dünyayı yeniden oluşturacaktır. O yüzden kişinin iyiliği için ne yapıyor olursanız olun, bağ kurarak yapılması gerekir.
Afet ve kriz anlarında olayı yaşamayanlar olarak neler yapmak, ihtiyaç sahiplerine nasıl yardım etmek gerekiyor?
Elbette uzaktan da dayanışmak mümkündür. Sevdiklerinizin durumdan nasıl etkilendiklerini anlamaya çalışmak ve bir ihtiyaçları olup olmadıklarını öğrenmek bile bir dayanışma duygusuyla iyi gelebilir. Yine de bu noktada bu kişiye ne kadar yakın olunduğu ve o anki durumu üzerinden hassas bir yaklaşım gösterilmeli.
Örneğin çok yakın olmadığınız bir kişiye ruhsal durumu ile ilgili detaylı soru sormak bu kişiyi zorlayabilir. Başka bir örnek de bu kişiyle çok yakın olsanız da o an yanında kimler olduğunu bilmiyorsanız, yine kendisini zorlayacak şekilde konuyu ayrıntılandırmaya çalışmak iyi fikir olmayabilir.
Aslında bu kişilerin yanında olsanız da olmasanız da temel prensip değişmiyor, onun neye ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışmak lazım. Mesela belki o anda konuşmaya değil dinlenmeye ihtiyacı vardır. O yüzden neye ihtiyacı olduğunu hep sormak gerek. Bir de bu kişiler için erişilebilir olmak ve erişilebilir olduğunuzu da bildirmek iyi olabilir. Telefonunuzun bütün gece açık olacağını ve herhangi bir saatte aranabilir olduğunuzu bildirmek iyi olabilir.
Psikolojik ilk yardım konusunda nasıl bilinçlenebiliriz, psikolojik ilk yardım kimler tarafından yapılabilir?
Psikolojik ilk yardım temel bir eğitim almış herkes tarafından uygulanabilir. Bu konunun öneminin farkına varılıp bu eğitimleri yaygınlaştıracak projeler geliştirilmeli. Öncelikle böyle durumlarla sıkça karşılaşan sağlık çalışanları, emniyet güçleri, itfaiye personeli gibi gruplar muhakkak bu eğitimleri almalı. Ardından eğitim müdürlükleri ve halk eğitim merkezleri gibi erişimi geniş olan organizasyonlarda da bu eğitimler verilmeli.
“Dayanışmanın iyileştirici bir etkisi var”
Kriz anlarındaki dayanışma hali bireylerin psikolojilerini nasıl etkiliyor? Dayanışmanın önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Dayanışma her zaman iyi gelir ama kriz anlarında iyi gelmenin de ötesinde iyileştirici etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Dayanışmanın bütün özneleri için geçerlidir bu durum. Destek verenler bir afetten doğrudan etkilenmemişlerse de tanık olmuşlardır ve tanıklığın kendisi de ruhsal olarak etkiler.
Böyle bir durumda destek verebiliyor olmak, afeti engellemeye gücü yetmeyecek olsa da afetin insanlar üzerindeki etkilerini hafifletmeye dair elinden bir şeylerin gelebildiğine ilişkin bir deneyim ile tanık olanın çaresizlik duygusunu hafifletir.
Destek alan ise bildiği dünyanın bütünüyle yok olarak yeni, kaotik, herkesi etkileyen ve karşısında çaresiz kalınan bir dünyaya girmiş olduğu duygusunu hafifletir, kendisine yardımcı olmaya çalışan birilerinin varlığı dünyanın bütünüyle altüst olmadığına ilişkin bir nüve oluşturabilir.
“Gazeteciler kamusal sorumluluklara odaklanmalı”
İzmir depreminin ilk gününde enkaz altındaki Günay, Buse ve 91. saatin sonunda ulaşılan Elif ve Ayda bebek herkesin yakından takip ettiği isimler oldu. Böyle travmatik olaylarda bu kurtarılma hikâyelerinden güç almaya ihtiyaç mı duyuyoruz?
Elbette, yukarıda bahsettiğim çaresizlik durumu ile ilgili. Bir enkazın altında kalmak oldukça çaresiz bir senaryo ve tanık olanlar bir şekilde kendilerinin bir enkaz altında kalmalarının nasıl bir deneyim olabileceğine ilişkin imajinasyon yaparlar. Bu tanıklık yoluyla ikincil travma oluşturabilir. Enkaz altında kalmanın mutlak biçimde çaresizlik olmayabileceğini, en çaresiz senaryoda bile bir umut ışığı olabileceğini görmek herkes için rahatlatıcı olur.
Afet ve kriz anları da medyanın sınav verdiği alanlardan biri oluyor. Gazetecilerin afet haberleri yazarken nelere dikkat etmeli?
Habercilik çok ciddi toplumsal sorumluluğu olan bir iş kolu. Öncelikle az önce bahsi geçen mucize haberleri her ne kadar umut veren niteliğe sahip olsa da, haberciliğin orta vadedeki işlevi depremle ilgili kamusal sorumluluk ve sorumsuzluklarla ilgili dosya içeriklerini oluşturmak olduğunu düşünüyorum.
Elbette daha kısa vadede insanların mahremiyetlerine özen göstermek çok önemli konulardan birisi. Bunu sadece uygunsuz kıyafet olarak algılamamak gerekir.
Bir yardım kuyruğunda bekleyenlerin bile yüzlerinin görünmeyeceği biçimde görselleri kullanmak gerekir. Elbette hatırlatmaya gerek yok ama zedelenmiş bedensel imgeleri de kesinlikle görsel materyal olarak kullanmamak gerekir.
Böyle kriz dönemlerinde dezavantajlı gruplara düşmancıl tutumlar hortlar, habercilerin zaten genel olarak nefret söylemi ya da stereotipik dil kullanmaması gerekirken kriz dönemlerinde bu konulara özellikle dikkat edilmesi gerekecektir.
(IG/EMK)