Yıllar önce bir arkadaşımın web sitesi için Van ile ilgili izlenimlerimi bir yazı dizisi halinde getirmiştim. Lezzetli Van kahvaltısı ile başlamış, şehrin doğal güzelliklerinden ve sosyal yaşamından kesitler vermiş ve izlemenin keyfine doyamayacağımız olağanüstü göl manzaralı gün batımı ile noktalamıştım o yazımı.
Daha sonra da defalarca gittim Van'a, son gidişim de Mayıs ayı sonlarıydı. İran ve Rus Pazar, Peynirciler Çarşısı, İskelesi, Cunhuriyet Caddesi, Aktamar Adası ve daha birçok yeri ile yine cıvıl cıvıl ve çok renkliydi.
Depremden iki ay sonra ilk defa geçen hafta oradaydım. Yol boyunca en büyük hareketliliği konteynırların yüklü olduğu onlarca tır ve kamyonlar oluşturuyordu. Şehre taşınan bu prefabrik evler bizi nasıl bir manzaranın beklediğinin işaretleriydi.
23 Ekim ve 9 Kasım depremleriyle yüzlerce insanın öldüğü ve yüzbinlerce insanın göç etmek zorunda kaldığı bu şehir, yaşanan bu büyük acı ve sarsıntılardan sonra çok yorgun görünüyordu ve her şey adeta kış uykusuna yatmış gibi sessiz ve tepkisizdi. Televizyonda izlediğimiz o deprem görüntülerinden, can pazarı meydanından sonra bu terk edilmişlik manzarası beni çok etkiledi ve içimi burktu.
Edremit 'de hemen hemen hasar yok gibi ama şehre doğru giderken göl kıyısı boyunca yol kenarındaki birçok binada meydana gelen çatlak ve kırık şehrin nasıl da büyük bir yara aldığını açık bir şekilde gösteriyor.
Son on yılda bölgenin birçok şehrinde olduğu gibi Van da hızlı yapılaşmadan payını büyük bir oranda almış. Her yerde çok katlı apartmanlar çıkıyor karşımıza ama şimdi bu binaların çoğu hasarlı ve boşaltılmış.
"Hırsız biz buradayız"
Deprem korkusu nedeniyle kimse kalamıyor buralarda. Ahalisi çadır ya da prefabrik evlerde kalıyor. Tabi kalıyor dediklerim de evini, şehrini bırakmak istemeyen ya da gitme şansı ve imkânı olmayan çok az bir kesim. Zira şimdiye kadar nüfusunun üçte ikisinin yani yaklaşık 300 - 350 bine tekabül eden sayıda insanın şehri terketmek zorunda kaldığını öğreniyoruz.
Valiliğin denetiminde oluşturulan çadır kentlere giriş izni yok, orada kalan vatandaşlara da giriş çıkışlar için kimlik kartları verilmiş. İki bin civarında çadırın yerini yavaş yavaş konteynırlar alıyor. Zira birçok alana prefabrik evler kuruluyor.
Bundan bir süre önce Kürdistan Federal Bölgesinden gönderilmiş olan konteynır, banyo ve tuvaletlerin kale civarında bir alana kurulduğunu ve birkaç gün içinde öğretmenlerin kullanımına açılacağını da orada bulunan görevli öğretmen ve polislerden öğrendik.
Şehirde yaşayan insanlar ilgisizlikten çok şikâyetçi. Doğal olarak herkes bir konteynır edinmek istiyor, şehre gelen yüzlerce konteynırın öncecilikli olarak Valilik tarafından resmi kurum çalışanlarına ayrıldığını duyumları her yerde hakim. Zira bu söylemi destekleyecek şekilde Emniyet Binasının yanına kurulmuş yüzlerce prefabrik evin kurulduğunu görmek mümkündü.
Yine resmi lojmanların olduğu bölgelerde de bir sürü prefabrik yapının olduğunu gördük. Ama umarım ki ayırım yapılmaksızın en kısa zamanda bu yapılar ihtiyacı olan herkese dağıtılır ve yaygın bir görüş haline dönüşmeye başlayan "AKP'ye yakın olanlara veriliyor" kanaati de temelsiz kalır.
Çadır kentlerin dışında mahallelerde, sokak aralarında, park ve okul bahçelerine kurulmuş yüzlerce çadırla karşılaştık. Özellikle ikinci depremden sonra herkeste çok büyük korku oluşmuş ve korkudan hiç kimse evinde kalamıyor.
Bu insanların çoğu korkudan giremedikleri evlerinin yakınlarına kendi imkânlarıyla kurdukları çadırlarda kalıyor. Depremden sonra sonra bir de hırsızlık belası tünemiş şehre. Bu yüzden her gece karanlık bastırınca, Van'da yükselen tek ses, hırsızlığı önlemeye yönelik atılan ve her yerde duyulan silah sesleri oluyor. " Hey hırsız, sakın yaklaşma, biz buradayız" uyarı ateşiymiş bunlar.
Tuvalet, banyo ve çamaşır
Bu insanlar için tuvalet ve banyo çok ciddi bir sorun. Çadır kentlerde kısmen de olsa giderilebilen bu sorunlar şehrin arasına kurulmuş bu çadırlarda günlük hayatın en büyük problemi. Yakınında cami ve okul olanlar şanslı sayılıyor ama maalesef herkes bu kadar şanslı değil.
Tabi bu konuda en fazla mağdur olanlar da kadınlar. Hem yemek, hem banyo, hem çamaşır... Erkeklerden ziyade kadınları zorluyor bu hayat.
Belediye yemek, çamaşır ve sağlık sorunlarının giderilmeye çalışıldığı büyük çadırlardan oluşan merkezler kurmuş. Valilik belediyeyi kriz masasına katmayınca bölge BDP belediyelerinin desteğiyle oluşturulan bu altı bölge ile insanların günlük ihtiyaçları karşılanmaya çalışılıyor.
Bu altı bölgenin tamamında çamaşırhaneler de mevcut ama yaklaşık 29 mahallenin bağlı olduğu bu bölgelerde herkese kaç günde bir sıra geliyor bilmiyorum. Ama Diyarbakır Belediyelerinin gönderdiği çamaşır makinelerinin kısmen de olsa bir rahatlık sağladığı ve kadınların yükünü az da olsa hafiflettiğini belirtmek gerek.
Yedi mahallenin bağlı olduğu Birinci Bölge Xaçort Mahallesine kurulmuş. Yakın zamanda birinci bölgeye büyük bir banyo da yapılacakmış ve kısmen de olsa bu mahallede yaşayanların banyo sorununa sınırlı da olsa bir çözüm bulunmuş olacak.
Sorduğum birçok kişi banyo ihtiyacını civar ilçelere giderek çözmeye çalışıyormuş ama ne zamana kadar böyle devam eder bilemiyorum.
Şehirde, özelikle belediye denetimindeki bölgelerde Türkiye'nin birçok şehrinden ve dünyanın birçok ülkesinden gelen gönüllü, ellerinden geldiğince Vanlıların yararına merhem olmaya çalışıyor. Her gün 60 kadar gönüllü üzerinden yürüyen bu sosyal merkezler günün her saati oldukça yoğun ve dolu.
Van'da sağlık hizmetlerinin yapıldığı hastanelerin çoğu da de depremden dolayı oldukça büyük bir hasar görmüş. Şu an hiçbiri hizmet verebilecek durumda değil. Sağlık hizmetleri sahra hastanesinde ya da civar illere yapılan sevklerle yapılıyor. Ama belediyenin kurduğu bölgelerde konyetnırlarda Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) ve Türk Tabipleri Birliği'ne (TTB) üye Türkiye'nin her tarafından gelen gönüllü doktor, hemşire ve psikologlar sağlık hizmeti veriliyor.
İlk günlerde 500-600 sayıda hastanın bakıldığı bu merkezlerde birici dereceden sağlık tedavileri yapılıyor. Ama son zamanlarda hasta sayısı günde 200 civarına inmiş.
Gönüllü doktor Ferhat, kendilerine yapılan başvurularda en sık görülen rahatsızlıkların alt ve üst solunum yolu enfeksiyonları ile kadın hastalıkları olduğunu söylüyor. Tabi bu rahatsızlıkların dışında, depremin etkisiyle Van'da yaşayan herkesin çok ciddi bir şekilde psikolojik destek ve rehabilitasyona ihtiyacının olduğunu da vurguluyor.
Çadırlarda yaşam
İki Nisan Mahallesi'nde kurulan çadırlardan birine gittik. Ortada büyük bir çadırın kurulduğu bu alanda yaklaşık on kadar küçük çadır vardı.
Ana çadır diğer çadırlara göre büyük, sıcak ve rahat gibi görünüyor. Tam ortasına kömür sobasının kurulduğu bu çadırı Ercan öğretmen kardeşleri ile birlikte kendi imkanlarıyla yapmış. Merkezi bir çadır gibi.
Lastiklerle kendiliğinde kapanabilir şekilde tahkimleştirdikleri kapıyı açınca Ercan öğretmen "Dikkat, otomatik kapı çarpar" esprisi ile kapıda karşılıyor bizi. Her şeye rağmen insanların espri yapmaya devam etmesi oldukça güzel. Dışarıdan bizim için çok dramatik olan bu koşullar onların olağan hayatı haline dönüştüğü için, hayatın içindeki küçük detayları ve güzellikleri teğet geçmek istemiyorlar tabi. Hayatta şükredilecek o kadar çok şeyin olduğunu bu gibi felaketlerden geçen insanlar daha iyi görebiliyor galiba...
Durumlarından şu an memnun gibi görünüyorlar çünkü depremde herhangi bir can kayıpları olmamış bu da memnuniyeti artıran en büyük etkenlerden tabi. Durumlarından memnun görünüyorlar çünkü evlerinde her gün kendi imkanları ile sıcak yemekler yapabiliyorlar. Memnunlar çünkü ev kadar olmasa da, başlarını sokabilecekleri sıcak bir çadırları var. Memnunlar çünkü başka şehirlere dağılmadan, ailecek bir arada kalabiliyorlar.
Ev halkından kiminle konuştuysam " Çok şükür, hayattayız ve bizim durumumuz çok iyi" diye cevap veriyorlar. Bu çadırda toplam 18 kişi kalıyor. Bu kısıtlı ve zor koşullara rağmen oldukça misafirperver ve sıcak bir şekilde karşılıyorlar bizi. Unutulmuşluk duygusunun bu şehirde oldukça yaygın olduğunu gözlemledim.
Depremden sonra insanların barınma ve beslenme sorunundan sonra en fazla ihtiyaç duydukları şey hatırlanmak duygusu. Bu yüzden kimin çadırına gittiysek bizi oldukça büyük bir misafirperverlikle karşıladılar.
Şehrin her yerinde karşımıza kepçeler ve dozerler çıkıyor. Hemen her sokakta ve caddede kepçeler vızır vızır enkaz kaldırıyor, hasarlı binalar yıktırılıyor. Hasar tespit çalışmaları daha tamamlanmamış ama Belediye Başkanı Bekir Kaya'nın ifadelerine göre Van'daki yapıların yaklaşık yüzde 60'ı hasarlı ve kullanılmayacak durumda.
Bayram Otel'i bıraktığı boşluk
Bekir Kaya yıkım ve sağlamlaştırma çalışmaları için çok büyük bir paraya ihtiyaç olduğunu ve ancak devletin hazırlayacağı bir planlama ile bu sorunun çözümlenebileceğini belirtiyor. Hasarlı binaların yıkım işinin çok uzun bir süreye yayılacağını kestirmek hiç de zor değil.
Bayram Oteli'nin olduğu yer şimdi bomboş. Kırk insanın hayatına mal olan ve o insanların ailelerinin hayatında yeri hiçbir zaman dolduramayacak bir boşluktu aynı zamanda. Diyarbakır'da bir çok haberi beraber takip ettiğimiz Cem Emir'i bir kez daha hatırladım. 25 yıllık kısacık hayatının son bulduğu bu noktadan her geçişimde yüreğim sızladı.
Otelin etrafı saclarla kapatılmıştı. Sacların üzerinde de Bayram Oteli sahiplerine ait Best Van Turizmin firmasının afişi asılı. Afişte oklarla yeni bürolarının yönü belirtiliyordu. İhmallerin sebep olduğu kayıpların yaşandığı yerde bu afiş acı bir çelişkiyi yüzümüze vuruyor.
Depremin en başından beri Valilik ve Belediye arasında çok ciddi bir koordinasyon sorunu yaşandığı ve bu durumun da büyük ihmallere neden olduğu kanaati basında yer almıştı.
Van Belediye Başkanı Bekir Kaya en başından beri Valiliğin, belediyeyi çalışmaların dışında tuttuğu beyanlarını basından birçok kere takip etmiştik. Hatta birçok kesimde belediyenin BDP'li olduğu için bu gibi tutumlarla cezalandırıldığı kanaati hâkim olmaya başlamıştı. Ama bir gerçek var ki yaşanan bu depremle siyasetin yaşamımızın her alanını nasıl da belirlediğine şahit olduk.
Medyada yer alan talihsiz söylemler, yıllarca biriken önyargının ve yaratılmış suni anlayışın dışavurumunun en basit örnekleri değil miydi? Herkesin unutmaya çalıştığı o talihsiz beyanatların yarattığı duygusal şiddet ve siyasi basiretsizliğin etkisi en az depremin açtığı gedik kadar yaralamıştı bu şehri.
Fakat depremden sonra ülkenin dört bir yanından gönderilen yardımlar ve gösterilen manevi desteği de unutmuyor Vanlılar. Birçok yerde karşımıza doktor Atsushi Miyazaki'ye olan vefa borçlarını belirten yazılar ve afişler asılmış. Hemen yanına da Beşiktaş Çarşı grubunun manevi desteğini vurgulayan cümleler...
Eminim ki hayatında Beşiktaş Çarşı Grubunu daha önce hiç duymamış olan Vanlı yaşlı bir teyzenin "Allah Çarşı Grubundan razı olsun" ifadesi de kim olursak olalım, dinimiz, ırkımız, siyasi düşüncemiz ne olursa olsun vefa duygusunun en samimi dışa vurumu değil mi? (HK/HK)