6 Şubat depremlerinin üzerinden 21 ay geçti. Afeti her yönüyle bir yıkım olarak yaşayan Hatay ve özellikle Antakya, Defne, Samandağ gibi ilçelerde hayat zor koşullarda devam ediyor.
Okulların açılması, yaklaşan kış gibi günlük hayata dair onlarca ayrıntı, dezavantajlı bir halde hayata tutunmaya çalışan binlerce insanı kaygılandırıyor. Yok olan yaşam alanlarında insanlar, ağaçlar, su ve hayvanlar yaşam mücadelesi veriyor.
Afetin ilk gününden bu yana yapılabilen olumlu her şeyin mayasını dayanışma yarattı. İlk günden bu yana sahada olan dayanışma gönüllüleri, bu olumlu gelişmelerde en büyük payın sahibi. Öğretmen ve veteriner hekim Dünya Akın da onlardan biri. Antakyalı olan Akın, esasen öğretmenlik yapsa da ne iş yaptığını soranlara, "Deprem dayanışma ağı yönetiyorum," cevabını veriyor.
DEPREMİN BİRİNCİ YILINDA HATAY
Çadırda kalmak mı yoksa gitmek mi zor?
6 Şubat 2023 sonrasında sahada uzun süre kalanlardan biri olarak gözlemlerimi kayıt altına almaya özen gösteriyorum. Afetzedelerin bu derin travmatik duruma karşı tavır ve tepkileri de dikkatimi çeken konuların başında geliyor. Elbette herkesin duygularını yönetme, yaşama biçimi farklı; bu konuda bir yargım yok. Fakat gözlemim o ki, hem afetzede hem de afet gönüllüsü olarak sahada kalanlar daha güçlü çıktı bu süreçten.
Bekleyen değil, yapabileceğini yaparak hayata katılan olmayı seçtiler. Böyle bir seçimin yapılabilmesi için güçlü motivasyon kaynaklarına ihtiyaç olduğu da bir gerçek. Hatay halkının memleketlerini terk etmeme kararı, belirleyici bir tavır oldu.
“Ölüm ve kedere bakış açımız değişti”
Dünya Akın, şehrin yeniden ayağa kalkması için çalışmaya, üretmeye devam ediyor. Akın, bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade ediyor:
“Önce hayatta kalmamız gerekiyordu çünkü deprem bir kez olmadı. Ardı ardına ve artçılarla devam etti. Hayatta kalmaya çalışırken yasımızı yaşayamadık. Birbirimize destek olmak zorundaydık, enkazdan ölülerimizi çıkarmak zorundaydık. Bunları yaparken değiştik, ölüm ve kedere bakış açımız değişti. Normalliğimiz değişti.”
Değişim, değişmek, değişenler, değişmeyenler; hepsi deprem sürecinde çok sık kullandığımız sözcükler oldu. Çünkü, bir şekilde bu sürece dahil/müdahil olan herkesin hayatı değişti. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını biliyoruz. Dünya Akın da yaşadığı büyük değişikliklerle ilgili olarak şöyle diyor:
“Eskiye nazaran neşemi kaybettim. Yine gülüyorum, insanlarla sohbet edip onlara umut vermeye çalışıyorum. Ama günün sonunda yatağımda kedimleyken hepsinin rol olduğu gerçeğini hatırlıyorum.
“Bunun dışında cesaretim arttı. Önceden yapamam, birini karşıma alırım, o kişi üzülür, dediğim durumlara artık takılmıyorum. Ölüm var mantığı değil de, 30 yaşında enkazdan çıkamasaydım korkak bir ben ölmüş olacaktı. Zaten enkazdan negatif benliğimi bırakıp çıktım. Asla da eski halime dönmeyi düşünmüyorum. Yeni ben, biraz daha duygularını kontrol edebiliyor. Duygularım dışında sosyal hayatım değişti. Önceden kafede zaman geçirmeyi seven biri değildim. Depremden sonra açılan kafelere gidip yaşayan insanları görmeye başladım. Onları gördükçe mutlu oluyorum.”
Dayanışma ağı
Önemli ve sorun çözücü bir dayanışmanın örgütlenmesinde Dünya Akın ve arkadaşları ekolojik bütünlüklü bir bakış açısına sahip ve pratiğe de bunu yansıtıyorlar:
“Depremden önce de birinin ihtiyacı olduğunda kayıtsız kalamazdım. Zaten dayanışma ağımın bir kısmı depremden önce vardı. Ailem de böyle insanlardı, bu yüzden çocukluğumdan beri elimdekini paylaşmayı, birinin iyi olmasını sağlayarak mutlu olmayı öğrendim. Bu yüzden karşılaştığım sorunlar karşısında çökmedim, aksine daha güçlü kalktım ayağa. Depremle bu ağ büyüdü.”
Aklıma, sonuçları hepimizi kaygılandıran olası İstanbul depremi ve beklenen diğer depremler geliyor. Zira, 6 Şubat’tan sonra bile deprem hazırlığı konusunda atılan adımlar, oluşturulan ağlar ve kurumsallaşmalar oldukça yetersiz kaldı.
Hazırlıklı olan ve koşullara göre uyum sağlayabilen dayanışma ağları, çoğu erişilemeyen haklar olarak görülen yaşamsal ihtiyaçlar için örgütlendiler. Ancak ne yazık ki bu tür maddi işlerde şaibeli ve suistimal edilen örnekler de yaşandı. Dünya Akın’a, bu konudaki deneyim ve yöntemlerini, çalışırken nelere dikkat ettiklerini, şeffaflığı ve güvenilirliği nasıl sağladıklarını sordum:
“Depremin başında arkadaşlarım başka ülkelerden yardım ve destek getirdiklerinde onları ben karşılıyordum. Ancak bir süre sonra bu beni hem yıpratmaya hem de bende güven sorununa dair soru işaretleri yarattı. Maddi destek toplamıyoruz genelde ama birinin maddi desteğe ihtiyacı varsa kişinin ihtiyacını önce teyit ediyoruz. Sonra destek olmak isteyen arkadaşlar varsa doğrudan ihtiyaç sahibine yönlendiriyoruz. Bu sayede bizim de içimiz rahat oluyor.”
Toplumsal hafıza
Sorumuz bu sorunun bir yönünü kapsasa da, süreçte direngen bir yaratıcılıkla birçok deneyim ve yöntemin açığa çıktığı görülüyor. Toplumsal yaşamda deneyimler çok kıymetli; depremle kaybettiklerimiz arasında toplumsal hafıza da var, ancak yeni sürecin hikâyesi ve hafızası da şekillenmeye başladı. Dünya Akın, bu deneyimlerini toplumsal hafızaya nasıl ekleyeceğini düşünerek bir proje hazırlamış. Gazeteci bir arkadaşıyla birlikte küçük hikâyeler içeren videolar hazırlayıp bunları geniş kitlelerle paylaşmayı hedefliyor. Depreme dair medya çalışmalarının sosyal medyayla sınırlı kalmamasını istiyor.
Akın’a yoğun, dışa dönük, sürekli özenli olmayı gerektiren sorumluluklar zincirinin ortasında, bir gününün nasıl geçtiğini soruyorum:
“Bir günüm nasıl geçiyor? Gerçekten buna bir cevap verebilir miyim, bilmiyorum. Çünkü gün kavramım kalmadı. Eve geçtikten sonra uyuma sürem 4-5 saat. Ve gün böyle bitiyor benim için. Gün içinde kendi işimde çalışıyorum, yurt dışından derneklerle görüşüyorum. Şehrimize gelen misafirleri gezdirip bilgi veriyorum. İhtiyaç belirliyor, ihtiyaç ürünlerini dağıtıyorum, derken diğer güne geçmiş oluyorum farkında olmadan.”
Zaman, afetin yaşandığı alanlarda yavaşlamış adeta. İnsanlar, orada başka bir zamanda değilse de, başka şeyler yaşıyorlar… Yaşamları değişir mi bilmiyorum ama unutmamak, yaşanacak değişimlerin anahtarı olacaktır. Depremi unutmayalım. (UŞ/TY)