IPS İletişim Vakfı/bianet, Almanya Başkonsolosluğu’nun finansal desteğiyle yürüttüğü “Haklar için Habercilik, Gazeteciler İçin Özgürlük" projesi kapsamında ikinci atölyesini Hatay’dan sonra Malatya’da gerçekleştirdi.
Malatya, Elazığ, Urfa, Antep, Urfa ve Diyarbakır ve Adıyaman’dan 9 gazetecinin katıldığı “Gazeteciler Haklarıyla Vardır” başlıklı atölyede, deprem özelinde gazetecilerin hakları ve ifade özgürlüğü konuşuldu. Atölye katılımcıları deneyimlerini anlattı.
Katılımcılar
Rojan Namo (Serbest gazeteci), Belgizar Abiri Şimşek (Malatya Söz), Seher Akbalık (Malatya Söz), Sinan Şahin (Antep/Artı Gerçek), Ceylan Şahinli (Urfa / Mezopotamya Ajansı), Funda Canpolat (Elazığ / Harput Times), Serra Taylan (Elazığ / Harput Times-ANKA), Evren Demirtaş (Elazığ / Sözcü), Kamber Yıldız (Adıyaman / PİRHA)
"Meslektaşlarımızın haklarını savunmak bizim için çok değerli"
Etkinlik, bianet Yayın Yönetmeni Murat İnceoğlu’nun açılışı konuşmasıyla başladı. Niçin Malatya’ya geldiklerini ve gazetecilere neden haklarını anlatma gereksinimi duyduklarını anlatan İnceoğlu, katılımcılara bianet’i tanıttı:
“bianet olarak 20 yılı aşkın süredir hak haberciliği yapıyoruz. Sadece mağdur olanların değil, hak mücadelesi verenlerin, kazanımların sesi olmaya çalışıyoruz. İnsanlara haklarını elde etmek için izleyecekleri yolda ışık tutmaya çalışıyoruz. Elbette bu hak mücadelesinde, toplumun sesi olmaya çalışan meslektaşlarımızın haklarını savunmak bizim için çok değerli. O nedenle deprem bölgesinde, zorlu koşullarda bir yandan görevini yapmaya bir yandan günlük yaşamını sürdürmeye çalışan meslektaşlarımız ile dayanışma içinde olmak gerektiğini düşünüyoruz. Her zaman için yanı başınızdayız ve yanınızda olmaya devan edeceğiz.”
“Ceza hukuku son çaredir”
İlk oturumda avukat Deniz Yazgan Şenay, “Deprem sonrası yerelde gazetecilik ve karşılaşılan hukuki sorunlar” başlıklı bir sunum yaptı.
Yazgan-Şenay, gazeteciliğin bir hak mesleği olduğu söyledi. Gazeteciler ve avukatların yanlış giden bir şey olduğunda bunun alarmını vermekle mükellef iki mesleği yaptığını belirtti. TCK’ye eklenmesi planlanan ‘etki ajanlığı’ maddesinin gazeteciler için bir tehdit olduğunu söyledi.
Geçtiğimiz yıllarda dezenformasyonun önüne geçmek için getirilen TCK 217/A yani ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçlamasını örnek verdi, gazetecilerin işlerini yaptığı için yargılandığını anlattı:
"Anayasaya baktığımızda haber almanın bir hak olarak, haber vermenin de bir özgürlük olarak düzenlendiğini görüyoruz. O yüzden gazetecilere yönelik hak ihlallerinde ‘yayma kavramının’ bir özgürlük olmasından, bu şekilde tahayyül edilmesinden gelen zıtlaşmalarla, paradokslarla yüzleşiyoruz.
Aslen bizler (avukatlar) vekaleten sizleri savunan kişiler olarak, bir haberi yaydığınız için ki bu iddia ya da olgu olabilir, ‘Gazeteci neden yargılanır?’ sorularına verdiğimiz yanıt anayasal kavramlarla oluyor. Çünkü bir eylemin hem hak, hem suç olamaz. ‘Gazetecilik suç değildir’ derken kastettiğimiz de budur.”
Yazgan-Şenay ardından gazetecilere yönelik açılan ceza davaları üzerine konuştu.
"Gazetecilerin ceza hukukuyla yargılanmalarının sıradanlaştığını söyleyen Yazgan-Şenay “Üniversitede hukuk öğrencilerine öğretilen ilk şey ‘Ceza hukukunun son çare’ olduğudur. Bu aynı zamanda bize yeterlik bağlamında sorulan bir sorudur. Hocanıza anlatmaya başlarsınız. Aslında ceza hukuku o kadar çok şeydir ki, ancak onun istediği cevap ‘ceza hukukunun son çare’ olduğudur. Bir insanın ceza yargılamasına konu olan bir eylemi olması için, özgürlüğüne kısıtlayıcı bir hükümle, bir müeyyideyle, yaptırımla karşı karşıya kalması için bunun son çare olması gereklidir.”
"Deprem sonrası gazetecileri engelleme yarışı"
Hikmet Adal “İfade özgürlüğü ihlalleri ve ihlallerin haberleştirilmesi” başlıklı bir sunum yaptı. Sunumuna, bianet kadın-LGBTİ+ editörü Evrim Kepenek’e AFAD’ın deprem yardımlarına el koyduğunu belirten paylaşımı nedeniyle açılan dezenformasyon davasıyla başladı.
Ardından da depremdeki diğer ihlalleri anlattı. 6 Şubat’ın ilk olarak 10 saat süreyle uygulanan internet kesintisiyle başladığını, ardından Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin’in “Moral bozucu yayın yapmak kimsenin haddi değildir” ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un haberlerin şikayet edilmesini istediği Dezenformasyon Bildirim Servisi’yle devam ettiğini söyledi.
BİA Medya Gözlem Raporları’ndan örnekler veren Adal, gazetecilerin deprem bölgesinde habercilik yaptıkları için soruşturma ve davalar açıldığını, gözaltına alınan haberciler olduğunu ifade etti.
Deprem bölgesinde gazetecilerin en çok halkı kin ve düşmanlığa tahrik, dezenformasyon ve cumhurbaşkanına hakaretle suçlandığından bahsetti.
Türkiye’nin Sınır Tanımayan Gazeteciler’in Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 2023’te dünyadaki en kötü 15. ülke konumunda olduğunu, 180 ülke arasından 165. sırada yer aldığını söyledi. Ayrıca Freedom House’nin raporunda da “İnterneti özgür olmayan” ülke kategorisinde olduğunu aktardı.
Adal, “Deprem öncesi gazetecilerin haberlerine kulak tıkayan yetkililer, deprem sonrası gazetecileri engelleme yarışı içerişine girdi. Gazetecilere yönelik ihlaller Türkiye’deki özgürlüklerin barometresi oldu” dedi.
Gazetecilerin sorunları
Atölye, katılımcı gazetecilerin deneyim paylaşımlarıyla son buldu. Malatya özelinde depremin üzerinden iki yıla yakın süre geçmesine rağmen halen 18 metrekarelik konteynerlerde çalışmak zorunda bırakıldıklarını, bazı gazetecilerin konteynerde yaşadığını, mesleklerine ilişkin bir yardım göremediklerini dile getirdiler. Bölgede en büyük zorluğun hakkıyla haber yapmak olduğunu belirten gazeteciler, hem siyasilerin hem devlet kurumlarının hem de patronların haber yapılmasına izin vermediklerini aktardılar.
(HA)